Gözlerimizi dışarıya dikiyoruz. Çevremizdeki olayları seyrediyoruz.Kendimizin haricinde, gerçeğin haricinde olanlar ilgimizin odağı haline geliyor.Bizi bizden alıp kendisine götürüyor.Hapsediyor bizi.Dış merkezli yaşıyoruz.Kendimizden bihaber olarak.Zaman bizi eskitip ve yabancılaştırıyor.Çok çabuk dış dünyaya uyum sağlıyor,başkasıyla ilgilenmeye başlıyoruz.Sınırı aşarak çoğu kez.Özel dünyalara giriyoruz,karşıdaki kişiyi sorguluyor ve anlamsız soru yağmurlarına tutup ikna yoluna bile gitme ukalalığını yapıyoruz. Fikrini değiştirmesini hemencecik istiyoruz.Oysa birini ikna etme yolunu seçmek onda o ölçüde direnç oluşturur.Fizikçiler bile bunu bilimsel olarak ispat etmiş durumdalar. 5 Temmuz 1687 tarihinde Sir Isaac Newton 'un oluşturduğu dinamik yasalarından birisinin özeti "Her etkiye karşılık eşit ve zıt bir tepki vardır." İnsanlar arası iletişimde de bu yasanın geçerli olduğunu düşünüyorum. Birini ikna etmek için enerjimizi ortaya koyuyorsak bu onun üzerinde etkide bulunan ve ona itici bir kuvvet uyguluyoruz anlamına gelir.O bunu hisseder ve bizimle zıtlaşma yolunu seçer.İtmek karşıya dayatma isteğidir.Çekmek ise karşıdaki kişinin konumundan yola çıkmak onun dünyasından bakarak kendine doğru getirebilmektir.Empati kurmakta zorlanıyoruz veya hiç denemiyoruz.
Bireysel alanlarımızı belirlemekte güçlük yaşıyoruz.Bazen ters mantık kurarak,üstümüze hiç bir şey almadan ustalıkla karşıdakinin dünyasını rahatlıkla sorgulayabiliyoruz hem de umarsızca. Kendimizde olanı birçok farklılıkta arıyarak. Bu yüzden yarış haline giriyoruz.Herkes herkesle yarışıyor,herkes herkesin dünyasının içinde kendisini arıyor.Kendimizi tüketiyoruz,bu arayış içinde rakip halinde gördüğümüz karşısındaki kişinin dünyasını kendimize kopya ederek, bazen ise onun eşyalarını özenip kendimize alıp süsleyerek dahada tüketiyoruz. Tükenmişliğin içinde değer yargılarımızı,"Öz"ümüzüde yitirerek. Önce kıskanıp,sonra hased ederek.Hastalıklarımız artıyor haberimiz olmadan.
Kendimizden yana olmalıyız.Kendimizde bizi özleyen, ilgi bekleyen bir ben bulunuyor.Eğer ona ilgi duymaz isek, gerçeği arama yoluna, yani kendimize yönelmezsek,bizden fersah fersah uzakta durup başkalarının çemberine atıverir. Yola çıkmalı,hakikat yoluna, kendi yoluna.Hazinelere,içteki güzelliklere yolculuk etmeliyiz.Ancak bencilleşmeden bireyselleşerek.Etmeliyiz ki herkes bireysel alanının tanımını yapabilsin.Aksi durumda çember umarsızca,kontrolsüzce yayılıp dağılıverir başka dünyaların içine.Kendimizi aydınlatmadan başkasının karanlığında kaybolmayı göze alırız.Izdırap duyarız,ararız ama ne aradığımızı bilemeden.Fırtınaların ritmine tutuluruz.
Dücane Hocanın dediği gibi "İçinde aydınlanan kişi ancak dışına ışık verebilir…" "Doğu'ya seyahat etmek gerek! Yeryüzünün doğusuna değil, insanın doğu'suna. Doğuşuna. Ve en nihayet doğduğu yere. Ana rahmine.
Ana rahmine, yani düşüncenin de, duygunun da sanki hiç olmamışlar gibi sıfırlandığı yere.İç dünyanızın keşfi dileklerimle…