KEŞKE” nin panzehiri “İYİ Kİ” dir.
İlki ne kadar pısırıksa, ikinci o denli yiğittir.
“Keşke”, çoğunlukla bir “ahh”la kopup gelir ciğerden, esefler, hayıflanmalar, yerinmeler sürükler peşinden…
“İyi ki” ise, muzaffer bir “ohh”la büyür; cüretiyle öğünür.
“Keşke”li cümlelerde nasıl yaşanmamışlığın, yarım kalmışlığın o ezik tuzu kuruluğu varsa, “iyi ki”lilerde de göze alabilmişliğin, riske girebilmişliğin, tadına varabilmişliğin mağrur yaraları kanar.
Konuşmanız gerektiğinde susmuş, koşacağınız zaman durmuş, sarılacağınız yerde kopmuşsunuzdur.
Bir insana, bir işe, bir davaya ömrünüzü adamışsınızdır.
O insanın, o işin, o davanın, bunu hak etmediğini sezmenin hayal kırıklığındadır “keşke”...
“Şimdiki aklım olsaydı” dövünmesindedir.
Geriye dönüp baktığınızda, ayıplara, yasaklara, korkulara, tabulara feda edilmiş, “Ne derler” e kurban verilmiş, son kullanma tarihi geçmiş bir yığın haz, bilinçaltından el sallar.
“Keşke” cilerin hayatı, kasvetli bir pişmanlıklar mezarlığıdır.