Kadın tartışmaları yıllardır hep gündeme gelir ama nedense bu sorun bir türlü çözüme kavuşmadığı gibi, hakkını bilen, öğrenen kadın bunun bedelini canıyla öder.
Oysaki kadınsız bir toplumun geleceğinin olmayacağını hepimiz çok iyi biliriz.
Eskiden iş bölümü yapılır, erkek dışarıda, kadın içerde çalışırdı. Erkek ekmek parası kazanır, kadın çocuklarına, evine ve eşine ba
kardı. Hayat şartları zorlaştı. Tek maaşla bırakın ev geçindirmeyi, artık karın bile doymaz oldu. Daha rahat bir yaşam için iki tarafta çalışmaya başladı.
Artık bir çalışan anne var.
Hem maddi, hem manevi eşine destek veren.
Eeeee ne oldu…
Taktir mi gördü…
Aferim mi dediler…
O artık çalışan bir anne…
Artık onun uyku dışında daha çok özveri de bulunması gerekiyor. Nasıl mı? Çalışan anne ve eş kadın olmak zordur. Sorumlulukları da ağırdır. Böyle bir kadının mutlaka eve gidip yemek yapması, makineye çamaşır atması, bulaşık makinesini boşaltması, alışveriş torbalarını boşaltması, yerlerine yerleştirmesi, ertesi gün pişireceği yemeği düşünmesi, kirlenen havlunun yerine yenisini asması, salondaki devrilen kırlenti düzeltmesi, boş su bardağını mutfağa geri götürmesi gibi küçük gibi görünen işleri uğraşları vardır. Temizlik, ütüyü saymıyorum. Bu yüzden kadın olmak zordu şimdi çalışan kadın olmak daha da zor oldu.
Bu işler dışında o artık çalışan bir iş kadını…
Üstelik İş dünyasında kadın olmak, hangi meslekte hangi konumda olursanız olun zordur. Ayakta durabilmek, başarılı olabilmek, önyargıları yıkmak için kadının fazlaca çaba göstermesi gerekir. Tabi memuriyet ile serbest meslek arasında da farklar vardır. Memur kadın olmak hem de çalışan anne olmak zordur. Ama hele serbest meslekte çalışan bir anneyseniz, bu hepsinden daha zordur. Çünkü, insanların serbest meslekte çalışan kadınlardan beklentileri daha fazladır. Serbest meslekte hasta olmak, doğum yapmak tam bir handikaptır.
Çünkü iş, aş, çalışmak kadının bu zorlu mücadelesinde geleceği ve çocuklarının geleceği için şarttır. Bu nedenle kadının toplumdaki konumunu koruması zordur.
Kadın döndüğünde bir de bakmış işine el atanlar olmuş. Olabilir, kavgaya onur bulaşmaz, işini çok ama çok iyi yapsa da fark etmez.
Burada erkeğin, kadının yükünü hafifletmesi, kadın erkek eşitliği, o pozitif ayrımcılık söylemlerini duyar gibiyim.Ancak ,kadın cinsiyetine yüklenen yüklerle doğuyor, ev işi, çocuk bakımı gibi işler eline yapışıyor, mükemmeliyetçi kadın günü 24 saatten daha fazla yaşıyor yine kendi işini kendi yapmayı yeğliyor….
Kadın bu zorlu süreçte, erkek ne yapıyor.
YAŞAMAK ve yaşamı eşit olarak paylaşmak… Nerede kaldı. Erkek ekmek parası için kadın gibi dışarıda çalışıyor ve bütün sorumluluklarını yerine mi getirmiş oluyor?
Tabi ki sözüm bütün erkeklere değil…
Sözüm sadece erkek olduğu için rahatını ön palanda tutan kadınını ezdiren erkeklere…
Artık kadınları savunan, onların haklarını koruyan 'CEDAW' işte burada devreye giriyor.
'CEDAW' Birleşmiş Milletler insan haklarına dair 7 temel sözleşmesinden biridir ve " Kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın kaldırılması sözleşmesi" ifadesinin İngilizce kısaltmasıdır.
Dünyada " KADININ İNSAN HAKLARININ SÖZLEŞMESİ" olarak bilinir ve kadın haklarının uluslar arası hukuk çerçevesinde ele alındığı, hükümetleri bağlayıcı özelliği olan tek "EVRENSEL" sözleşmedir.
Sözleşmenin etki alanı sadece toplumsal ve kamusal alanla sınırlı değildir, özel alanı da kapsar ve sözleşmeyi onaylayan devletleri önce kanun önünde eşitliği sağlamak, sonra da her türlü;
Kültürel
Dini
Geleneksel
Ayrımcılığı ortadan kaldırmakla sorumlu kılar.
Kadınlara yönelik cinsiyet ayrımcılığını ortadan kaldırmak, kadının insan haklarını korumak, eşitliği sadece kanun önünde değil, hayatın içinde de sağlamaktır.
Özetle kadınların kadın oldukları için yaşadıkları her türlü dışlama, ayırım, sınırlama, kısıtlama " kadına karşı ayrımcılıktır." Türkiye sözleşmeyi 1985 yılında imzaladı, 1986 'da yürürlüğe soktu.
Sonuç: Yıl 2012 ve kadına karşı şiddet son 7 yılda %1800 arttı.
1986'dan bu yana eşitlik adına ve ayrımcılığa karşı neler yaptığımızı bir kenara bırakalım. Bütün insanların en temel hakkı olan ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin "Haklar ve Özgürlükler" kısmının ilk sırasında yer alan YAŞAM HAKKI'NI koruyamadığımız bir dönemdeyiz. Kadın cinayetleri ve kadına karşı şiddet konusunda neredeyse dünya birincisiyiz.
Eeee hani kadının 'CEDAW'ı vardı. Ne olduda bu duruma geldik…
Referandum sonucu anayasa değişiklikleri ile "sözde" eşitlik ve pozitif ayrımcılık ile ilgili düzenlemeler yapıldı. Amaç eşitliğin fiilen yaşama geçirilmesinin önünü açmaktı. Ancak şuan yol ortasında bir kadının öldürüldüğü haberleri her geçen gün artmakta, her insanın öncelikli hakkı olan yaşam hakkı dahi korunmamaktadır.
Anlaşılan o ki Türkiye'de kadınlar yaşam hakkı konusunda da ayrımcılığa maruz kalıyor ve öldürülüyorlar. Eşleri, eski eşleri, nişanlıları, sevgilileri veya diğer aile bireyleri tarafından..Şiddetin bahanesi çok…İzinsiz evlenmeler, kıskançlık, namus ya da kadınların kendi yaşamlarıyla ilgili yaptığı herhangi bir tercih erkekler için bahane olabiliyor.
Kadınlar dövülüyor, tecavüze ve tacize uğruyor, hakarete, psikolojik ve ekonomik şiddete maruz kalıyorlar. Ve hayatın her alanında her gün karşımıza çıkan şiddet en çok kadınları ve çocukları etkiliyor.
Erkek kadınla eşit olduğunu içine sindiremiyor.
Kadının kendinden başarısı kıskanıyor.
Kadını artık kendi malı, eşyası gibi görüp ona göre hareket etmek istiyor.
Eşitliği içine sindiremeyenlerin en büyük dayanak noktası ise fizyolojik farklılıklar. Hâlbuki cinsel ayrımcılığın kadının doğası ya da erkeğin doğasıyla ilgisi yoktur. Kadına ve erkeğe, kimliklerini ve görevlerini veren dinler, gelenekler, toplumlardır.
Yaradılışta böyle bir ayrım yapılmamıştır.
Kadının sosyal yaşamdaki yerini arttırdı. Siyaset dahil her alanda başarısı ispat etti. Kadın artık eşitliğin sağlanması taleplerimizi duyurmak ve önce şiddetten korunmak, tecavüze, tacize uğramadan yaşamak istiyor. Kadınlara bir güne ihtiyacı yok. Kadınların sadece eşit ve adaletli bir yargıya daha doğrusu erkeğe ihtiyacı var. Kadın her alanda başarır. Güçlüdür. Çalışan bir kadın, çalışan bir anne adına ne derseniz diyin o bir kadın… O bir doktor… O bir başkan… O bir siyasetçi… O bir temizlikçi… O bir ahçı… O bir Pilot… O bir şöför… O bir öğretmen. ..O bir gazeteci … O bir asker… O bir polis… O bir sporcu… Ve o bir aneeeeee