Muhteşem Yüzyıl dizisi fenomenleşen dizilerden biri oldu. Uyduları Türkiye'ye yönelik yayın alan her ülkede de ilgiyle izleniyor.
Bir başka dizi İngiliz yapımı The Tudors özellikle yabancı dil yayın yapan kanallarda yayınlandı. İngiliz Kralı VIII. Henry'nin hayatını, evliliklerini, kilise üzerindeki egemenliğini ve İngiltere'deki çalkantılı krallar dönemi anlatan dizi dünyanın dört bir yanında ve ülkemizde ilgiyle hem de beş sezon olarak izlendi.
Her iki diziye ilginin yoğun olması şüphesiz ki ustaca yazılan senaryolarda; genelden, özele inilmesiydi. Tarih kitaplarının nedenlerini anlatmadığı cinsellikleri, ihtirasları en küçük detayına kadar irdelenmişti.
Günümüzde yüksek seyirci oranına yönelik olmak isteyen sinema filmlerinde ve dizilerde ana temanın ibresi kahramanların yatak odalarının kapılarından kokusuzca içeri girilmesiyle başarılıyor. Aksiyon destekleyen cinsel temalı sahnelerin sayıca fazla olması sinemada ve televizyonda izlenirlik oranını yükseltiyor. Sağlam senaryosu, harem olgusuyla zaten dikkati çeken dizinin özüne aşklı, dengeli cinsellik sahneleri de planlanınca, Muhteşem Yüzyıl ekranlara geldiği Çarşamba günleri, milletin ekran başına topladı ve yüksek izlenirlik oranıyla olağanlığın çok üstüne çıktı.
Gerek The Tudors ve gerekse Muhteşem Yüzyıl olsun her iki dizinin senaristleri yol haritalarını zaten bu odak noktasına ulaşmak için çizmişler. Anlattıkları öykülerde geçen o cinsellik sahnelerinin hepsi de tarihin içinde mevcuttur. Bu değerlerin çarpıcı biçimde sinema diline dönüştürülmesi ise yinelemekte yarar görüyorum, izlenme oranının yüksek ve olumlu yönde seyretmesine neden olmuştur.
Peki, zararı ne oldu?
Bence zararı olmadı.
Tarih kitaplarının sayfalar dolusu anlatmaya çalıştığı Osmanlı İmparatorluğu'nun, Kanuni Sultan Süleyman'ın parlak ve zaferlerle dolu hayatını bu dizi bir çırpıda özetledi.
Kanuni'nin şair yanı, kanunları her şeyin üstünde tuttuğu dünya görüşü, şair ve kuyumculuk gibi becerileri; kibri, ihtiras duygusunu yenmek için verdiği özverili nefis mücadelesi, inançlarına bağlılığı, bazen aşka bile saygı duyuran hoşgörüsü es geçilmedi.
Ve sonunda saraydaki kumkumaların etkisinde kalıp, aklıselimin dışına çıkarak oğlu Mustafa ve has dostu Pargalı İbrahim Paşa'yı boğdurtması da gözden kaçırılmadı, geleceğin ülke liderlerine ibretlik bir örnek olarak sunuldu.
Tüm bunlar sinema diliyle bir televizyon dizisinde milyonlara anlatıldı. Bazen Kanuni'yi sevdirdi bazen de nefret ettirdi. Ama onun geçmişteki atalarımız arasında hatalarıyla, sevaplarıyla değerli biri olduğunu unutturmadı.
Dizinin ilk bölümlerinde bende eleştirmiştim. Osmanlı'nın yükselme döneminin zirveye ulaştığı o günlerin belden aşağı sahnelerle anlatılmasının doğru olmadığını yazmıştım.
Ancak ilerleyen zaman içinde gördüm ki hayatın içinde zaten var olan cinselliğin sulandırılmadan, abartılmadan bir dizi film içinde de olmasının hiçbir sakıncası yok. Eğer o yöntem dev bir dizi film yapımına binlerce seyirci daha sağlayacaksa ve gerçeklerden soyutlamayacaksa neden olmasın ki...
Bakınız, dizide çok önemli olaylar belleklere kazınacak biçimde vurucu sahnelerle nasıl anlatılmıştı. Örneğin:
1526 yılında Osmanlı-Macaristan ordularının karşılaştığı Mohaç Meydan Savaşı zaferinden sonra Kanuni Sultan Süleyman'ın kibrin sarmalına düşmemek için kazdırdığı mezar içine girip uzanması ve:
"Süleyman sen bir ölümlüsün." Deme sahnesi çok etkileyiciydi. Muhteşem Yüzyıl dizisini yaratanların günümüz liderlerine mesaj olarak da ilettikleri, hafızalarda yer eden hayli önemli sahnelerinden biriydi.
Bugün Muhteşem Yüzyıl dizisini eleştirenlere, dizinin yaratıcıları şöyle bir yanıt verebilir:
"Biz o dönemi bütünüyle yermedik. Tam aksine zaten o tarihi sürecin adını Muhteşem Yüzyıl olarak koyduk!"Diyebilirler. Bu cümle bile var olan eleştirilerin bertaraf edilmesi için yeterlidir. Dilerseniz dizide verilenlerle örnekleri çoğaltalım.
Yençeri ayaklanmaları... Yeniçerilerin dönemin toplumsal hayatındaki sosyal ve inançsal yönleri...
Osmanlı dönemindeki Matrakçı Nasuh tarafından icat edilen Matrak adlı savaş oyunları...
Pargalı gibi isimlerin makamca yükselirken yaşadıkları vertigolar (yükseklik hastalığı)...
Osmanlı Padişahlarının Fatih'ten sonra hanedanlık uğruna evlat boğdurtma, kardeş öldürme geleneği...
Hükmettikleri diyarlardaki gayri Müslim kadınları haremlerine katmaları ve onlara oğul evlat verenlerle evlenmeleri...
Bütün bunlar Muhteşem Yüzyıl dizisinin tarihin içinden adeta cımbızla çekip alarak günümüze yansıttığı tarihi somut gerçeklerdir. Bu dizi olmasaydı, bu gerçekler detaylarıyla anımsanır mıydı?
Bence, Muhteşem Yüzyıl dizisini yaratanların sağlam duruşları da övgüye değerdir.
Yalakalık yapmadıkları, ecdadımız şöyleydi, böyleydi abartısına kaçmadan, göz boyamadan tarihi bir konuyu irdeledikleri için. Çünkü düne kadar tarihi bize var olan gerçekleriyle değil, abartılmış yanlarıyla anlattılar. Bu yanıyla da eleştiri yaparken Muhteşem Yüzyıl dizisini düşünmeli ve elimizi vicdanımıza koyarak yorumlamalıyız.
Muhteşem Yüzyıl'ı yaratanlar; yazarlar, yönetmenler ve dizide irili ufaklı rol alan sanatçılardır.
Diziyi milyonlarca insanın izleyeceği yetkinliğe ulaştırmalarının temelinde yatan değer ise dünyaya bakış açılarıdır.
Unutmamalıyız ki Muhteşem Yüzyıl gibi eserler siyasilerin kafalarında tasarladıkları biçimde şekillenmez. Sanatçıların dünyaya bakış açılarında hayat bulur ve milyonlarca insanla buluşur...
Muhteşem Yüzyıl dizisini yazan ve senaryolaştıran merhum Meral Okay'ı rahmetle anarken, diziye emeği geçen herkesi, bize tarihimizi tüm yönleriyle kıvırtmadan ve düşündürerek anlattıkları için yürekten kutlarım.
Muhteşem Yüzyıl yapımcılarından ve yönetenlerinden dileğim 1400'lü yıllardan, 1700'lü yıllara yönelik; yani Kanuni'den, Baltacı Mehmet Paşa'ya doğru akıp giden bir dizi projesine imza atmaları. Temel çıkış noktaları da Muhteşem Yüzyıl'da olduğu gibi yalnızca ecdadıyla övünen değil, ecdadını da eleştirebilen olmalı...