Dünyanın var oluşundan beridir dağlar üzerine şarkılar, türküler, maniler, romanlar, şiirler, hikâyeler, masallar, deyimler ve daha nicesi yazılıp, çizilip ve anlatılıp durmuştur. Dağların destansı öyküleri vardır. “Dağlar zamandan azadedir” der büyükler… Bu azadelik; sur’a üfürülüp dağlar serap oluncaya kadardır. Dağlar, oldum olası insanoğlunun ilgisini çekmiştir. İlimiz Van’ın etrafındaki karlı dağlarda bizim ilgimizi fazlasıyla çekmiştir.
Bizim şehrimiz, evliyalar, âlimler şehridir.
Bizim şehrimiz, mavi göller şehridir.
Bizim şehrimiz, efsaneler şehridir.
Bizim şehrimiz, İran sınır boylarının kadim serhat şehridir.
Bizim şehrimiz, karlı dağlar şehridir...
Gece yağan karların ardından, hava soğuyor, ırmaklar donuyor, keven ve diğer bitkilerin gövdeleri karların altında kalıyordu. Issız kayaların aralarına kadar kar doluyor. Bu eşsiz beyazlık dağların tepelerini bir zafer tacı gibi süslüyordu. Karların üzerinde alageyikler, dağ keçileri, tilkiler, kurtlar koşturuyor, kuşlar yiyecek bir şeyler bulmak için uçuşuyorlardı. Islık çalarak esen soğuk rüzgârlar iliklere kadar işliyordu. İşte burası karlı dağlar şehriydi. Bir yanda Erek Dağı, bir yanda Artos, bir yanda Süphan, ah bir yanda gözden ırak Tendürek durur mağrur ve asil!..
Van’da güz bitmiş, kış başlıyor. Rüzgârlar sert esmeye başlamış ve kış geliyorum diyordu. Kış hoş gelsin, sefalar getirsin. Ey rüzgârlar öyle sert esip durmayın. Duyduk işte kış geliyor. Siz söylemeden Erek Dağı söyledi onu bize. Baksana dağların tepesi Beyaza büründü. Sen bilir misin ne der o karlar? Kar yağacak yer gök bembeyaz olacaktır. Rabbim bilir karın kalkması mayıs mı, haziran mı der. Bizlerde üşüdük donduk işte…
Dağları, tepeleri ovaları ve şehrin merkezini metrelerce kar tutmuştur artık. Kar bir düşünce kalkmak nedir bilmez. Bizim dağların üzerinden bulut geçse davetçi kesilirler, sonrasında yağ babam yağ. Fırtınalar azdıkça azar sabaha kadar karlar oradan oraya tozup durur. En sonunda sabah olunca dağların kuytularında rahat ererler. Dört bir yanı yığın yığın doldururlar…
Kışın geleceğini dağların kuşandığı kardan borandan anlardık. Kış boyunca dağlar bizi karlı-dumanlı zirvelerden izlerlerdi. Dağları sevmeyi onlardan öğrendik! Bazen lacivert, bazen gri, bazen kızıl, bazen de beyaz olurlar. Fakat dağların karlar altında bembeyaz duruşu bir başka güzel olur. Dört mevsim onlarla güzel! Ey başı dumanlı-karlı dağlarım, sizler yazın güzelsiniz, kışın ise şirinsiniz şirin! Ey bizim dağlar, göğsü buzlu dağlar zirvenizde rüzgârlar uğuldar…
Dağlarımıza kış gelip kar yağmadan, yamaçlarda, dağ keçilerinin bile güçlükle gezebildiği yalçın kayalıkların oyuklarında yeşeren, keven, çöven çiçeği, uşkun ile dağ laleleri toplardık. Hangi çiçeğin veya bitkinin hangi derde ilaç olacağını büyük annelerimizden öğrenmiştik. Yazın sıcağında dağlardan getirilen karın üzerine, pekmez, vişne veya mor dut şurubu döküp yemesini de büyük babalarımızdan öğrenmiştik…
“Ben Van çevresindeki dört dağdan biriydim, heybetli. Yamaçlarımda çoban ateşleri vardı harlı. Köy evlerinin bacaları dumanlı… Zirvelerim bulutlarla arkadaş. Kış olunca kervan geçmez, kuşlar uçmaz olur. Dipsiz kuyulara, zindanlara atılsam ağlayacak kimsem yok. Konuşamam çünkü yalnızlığım bana arkadaş. Kendimi savunacak ne bir kılıcım, ne bir zırhım ne de bir kalkanım var. Teselli bulurum, Vangölü’nün üzerinden esip gelen hava akımları eteğimden yukarı doğru yükselirken sise dönüşür. Bu sis dört tarafımı taç gibi kaplarken zirvelerde ve bulutlarda hayat başlar sessiz, sakin, asude…”
Van’ın dört tarafındaki dağlar uzakta, karlar ve sisler içindedir. Ve bu dağlarda müthiş kar fırtınaları başlamıştır şimdi. Fırtınalar-rüzgârlar vahşi sesler çıkararak aşağıdan yukarıya, yukarıdan aşağıya doğru esip dururken, bir canavar gibi uğultular çıkararak haykırıp durmaktadırlar. Göz gözü görecek gibi değildir. Çığlar büyüyerek yuvarlanıyor, kayalar tedirgin ve dağlarda yer yerinden oynuyor sanki… Şimdi orda olmak vardı!
Van ilini dört taraftan kuşatan dağlar, güneşin altında bu gün daha güzel görünüyorlar. Dağların gökyüzüne doğru uzanan sivrilmiş beyaz uçları dumanlar içinde. Dağlar bu gün nedense çok uslu ve halim-selim görünüyorlar! Dağların eteklerinde güneşli bir gün daha beliriyor. Sema ise pırıl pırıl parlıyor… Dumanlı dağlardan yanık bir hoyrat sesi yükseliyor.”Ferman Padişahın, dağlar bizimdir!” diyordu Dadaloğlu…
Bu yıl kar ve kış bol olsun İnşaallah…
Hoşça kalınız…