Kavgasız dünya

Faik Kumru yazdı...

İnsanlık aleminin ve dünya insanlığının en büyük hayali, huzurun her yerde bir bayrak gibi dalgalandığı kavgasız bir dünya. Zalimlerin ve zorba yönetimlerin istedikleri ve arzu ettikleri ise, kaos ve anarşinin her yanı sardığı kopkoyu kapkaranlık bir ortam.

Yaşadığımız şu çılgın zamanda ve şu an için bu temenni, bir hayal olmakla birlikte büyük bir ütopyadır. Distopik bir zaman diliminde ve dünyanın birçok yerinde yaşanılan acı tecrübeler ışığında, üç yüz altmış derce dönerek çevremize baktığımızda, “kavgasız dünya” dileği çok büyük çabaları gerektirmektedir.

Ne yana baksak, hangi tarafa dönsek, insanlık adına utanç verici büyük cinayetlerin işlendiği ve yapılan insanlık dışı işkencelerin her yerden duyulduğu ibretlik bir tablo. Bu sebeplere binaen, bu çağda, yapılacak işlerin ve faaliyetlerin sayısı artarak devam etmektedir.

Siyasi ve gayrisiyasi ne kadar oluşum varsa, tamamına yakını birbirine düşmandır adeta. Bu distopik mekanda, diyalog faaliyeti gerçekleşemez. Bu ortamda olsa olsa monolog, tahakküm, üstten bakma, şeytanlaştırma, ötekileştirme, yaftalama/etiketleme, öcü gibi gösterme ve akıl tutulması gibi cinnetler yaşanmaktadır.

İyilik ve güzellik adına yapılacak en ufak bir şeyin bile çok büyük kıymet ifade ettiği görülecektir. Hiçbir şeyi küçük görmemek gerekmektedir. Bir kibrit çöpü veya bir kıvılcım, ocağı yaktığı gibi koca bir binayı da yerle bir edebiliyor.

Hemen hemen dünyanın her mekanında, feryat, figan ve acı haykırışlar olağan hale gelmiştir. Gözlerimiz o kadar çok alıştı ki bu üzücü manzaralara, neredeyse adiyattan bir durum gibi gelmeye başladı. Eğer insani tarafınız ölmemişse; oturup ağlayın, kalkın ağlayın.

Mazlumun gözyaşı eksilmiyor ama zalimin de zulmü bitmek bilmiyor. Bu kötü gidişatı hangi olaylar veya kimler değiştirecek, o da ayrı bir muamma/bilmece. Tarihin durdurulamayan çelikten tekeri bütün hızıyla dönmeye devam ediyor, devam da edecek. Hükmünü icra ediyor. Zaman ise hadiseleri tefsir ediyor, okumasını bilene.

Yeni bir dünya, yeni bir düşünce, yeni bir sayfa açılıyor insanlığın önüne. Acı ile yoğrulmuş, kavgadan bıkmış ve bitmiş, anlaşmazlıktan yorulmuş ve yüreği tükenmiş, böyle kısır döngü olaylar zinciri içinde tutsak duruma gelmiş olan insanlık alemi yeni bir çıkış yolu arıyor.

Güneş küsuf tutmuş, görünmüyor; ay sararıp solmuş, gecenin mehtabı yok; insanların beti benzi sararmış, devasız hastalıklar her yerde; sokakların bütünü kara kamplara ayrılmış, fikir blokları darmadağın; güzelin adı var, içi lebalep cerahat dolu vesaire, her yer kokuşmuş durumdadır. Bu hastalıkları teşhis edecek, ismini koyacak ve sonrasında da şifa dağıtacak, hazık/usta/maharetli bir hekim beklenmektedir.

Bu intizar/bekleyiş içerisinde, ellerimiz herkesi sarmaya ve istisnasız her insanla kucaklaşmaya hazır değilse, bütün her şey boşa gidecektir. Bu çabaların fert bazında ve toplum nazarında hayata geçirilmesi olmazsa olmaz bir yükümlülüktür.

Kadim insanlık çok yorulmuş ve bitkin düşmüştür. Kör dövüşünün ve anlamsız kavganın hiç kimseye bir faydası olmamıştır. Tarihi tecrübeler ışığında mazi tarafına dönüp baktığımızda, açık ve net olarak bu hakikat/gerçek görülecektir. İstikbale/geleceğe doğru koşar adım gitmek ve huzur dolu bir dünyaya yürümek ise insanlığın önündeki en büyük hayalidir.

Her düşüncenin kıyısına uğramak ve sahiline yanaşmak, her insanla el sıkışmak, her çehreye tebessüm etmek, dirsek atmayı en aşağılık bir hareket olarak kabul etmek, empati duygusunu içselleştirmek, ötekileştirmeleri sonuna kadar terk etmek, amasız ve fakatsız yepyeni cümleler kurmak gibi ne kadar insani davranış varsa, hepsi bizi beklemektedir dünya barışı namına.

Bakmadan Geçme