Siyasette “kavranacak halka” diye bir kavram vardır. Önünüze gelen sorunlar yumağı içinden, o an ele alıp çözdüğünüz zaman, diğer sorunların da çözümünün yolunu açan adımı ifade etmek üzere kullanılır.
Türkiye bugün, büyük bir sorunlar yumağı ile boğuşmak durumunda… Başlıklar halinde sıralayalım:
Ekonomik kriz kontrolden çıkmıştır. İktidar ne yapacağını bilememektedir. “Tedbir” diye attığı her adım, krizi çözüm yoluna koymak bir yana daha da ağırlaştırmaktadır. Emlak piyasasını canlandırmak amacıyla açıklanan kredi destek paketi örneğinde olduğu gibi.
Hiç kimse yarınından emin değildir. İşsizlik, Cumhuriyet tarihinin en üst seviyesindedir. Sadece işçi sınıfı değil, köylüler, esnaf, küçük ve orta işletme sahipleri ve hatta büyük sermaye sahiplerinden iktidardan nemalananlar hariç diğerleri, kısacası toplumun neredeyse tamamına yakını yarın neler olabileceğini kestiremez durumdadır.
Ülkenin sağlık ve eğitim sistemi kelimenin gerçek anlamıyla iflas etmiştir.
Mülteciler sorunu, Türkiye’nin altına yerleştirilmiş bir bombadır. Bombanın pimi, mültecileri bir plan dahilinde Türkiye’nin üzerine yıkmış olan emperyalist merkezlerin elindedir.
İktidarın, Suriye’de kontrol ettiği alanlarda “yerel meclisler” adını verdiği oluşumlar ile birlikte atmaya çalıştığı adımlar, bu ülkenin toprak bütünlüğünü ve devlet egemenliğini tanımamaktan başka bir anlama gelmiyor. Bu politika, dönüp en sonunda Türkiye’yi vuracak bumerangtan başka bir şey değildir.
AKP’nin İhvansever Suriye politikası; ABD’nin Fırat’ın doğusunda; her türlü para, silah ve askeri üs desteği ile kurmaya çalıştığı PKK devletçiğine alan açmaktadır.
Gene İktidarın İhvan kardeşliğini esas alan mezhepçi yaklaşımıyla Suriye’nin meşru hükümetini düşman ilan etmesi, Şam ile el sıkışmayı bir yana bırakalım tam tersine düşmanca tavrında inat etmesi, Astana sürecini fiilen dinamitlemiş durumdadır. Bu yaklaşım sadece Suriye ile olan ilişkilerimizi değil, Rusya ve İran başta olmak üzere bölgenin tüm ülkeleriyle ilişkilerimizi zehirlemekte ve Türkiye’yi ABD’nin meşum projeleri karşısında savunmasız duruma düşürmektedir.
ABD’nin Yunanistan’a yaptığı askeri yığınağın hedefi Türkiye’dir. Bu gerçek orta yerde duruyorken İktidarın ABD ile ilişkileri düzeltmek yolunda sarf ettiği çabalar, faturasını milletçe ödeyeceğimiz bir aymazlıktan başka bir şey değildir.
İktidarın, bütün uyarılara ve şimdiden ortaya çıkmış olan olumsuz sonuçlarına rağmen, laiklik karşıtı politikalarda ısrar etmesi, ekonomiyi “nas”larla yönetmeye kalkması, mezhepçi yaklaşımını hayatın her alanına uygulayarak vatandaşlar arasında ayrım yapması vb. toplumsal barışı ciddi olarak tehdit etmektedir.
Milletin yarısını diğer yarısının karşısına koyarak iktidarı sürdürme hesapları, iç barışı tehdit eden bir başka yaklaşımdır.
Bu liste uzatılabilir. Bu tablo içinde cevabını bulmamız gereken en kritik soru; Türkiye nereden başlarsa, ilk önce hangi adımı atarsa sorunlarını çözebilir, “Kavranacak halka” hangisidir; düğümün neresinden yakalarsak sorunu çözebiliriz sorusudur?
ŞAM İLE EL SIKIŞMAK
Evet, bu çok ciddi sorunlar yumağı içinde kavranacak halka, Ankara’nın Şam ile el sıkışmasıdır. Türkiye bu adımı, acilen atması gereken tedbirlerin en başına koymalıdır.
Şam ile el sıkışmak, en başta mültecilerin güvenle evlerine dönebilmesi ve böylece ülkenin altına yerleştirilmiş olan saatli bombanın etkisiz hale getirilmesi demektir.
Şam ile el sıkışmakla birlikte, kriz içindeki Türkiye ekonomisi 300 milyonluk Batı Asya pazarına açılacak, Türkiye sanayisi ve ticareti nefes alacak, böylece krizden çıkmak mümkün olabilecektir.
Şam ile el sıkışmak, Rusya ve İran’ın yanısıra Suriye ile birlikte, ABD’nin bütün gücüyle arkasında durduğu Fırat’ın doğusunda PKK’ya devlet kurdurma hayalinin sona erdirilmesi ve Suriye’nin bütününde Şam’ın kontrolü ele geçirmesi, böylece bu ülkeden Türkiye’ye yönelen tehdidin temelli olarak kalkması demektir.
Fırat’ın doğusunda devlet olma hayali biten PKK’nın önünde temelli olarak silah bırakmak dışında bir seçenek kalmayacaktır. Bu da Türkiye’nin 40 yıldır uğraştığı bölücü terörün son bulması anlamına gelecektir.
Şam ile el sıkışmak, Doğu Akdeniz ve Ege’de Türkiye’nin elini güçlendirecek, buradan ulusal çıkarlarımıza yönelen tehdidin son bulmasını sağlayacaktır.
Şam ile el sıkışmak, Türkiye’nin bundan sonra istikrarlı bir şekilde Suriye, İran ve Rusya ile birlikte hareket etmesi anlamına gelecektir. Söz konusu ülkelerle birlikte hareket etmek; ekonomik, siyasi ve askeri yararlar sağlamanın yanısıra, ülke içinde de mezhepçi yaklaşımları önleyen bir yönelimin içine girmek olacaktır.
Elbette Şam ile el sıkışmak otomatikman her konuda hemen doğru politika ve tedbirlerin uygulanacağı anlamına gelmez.
Ama Şam ile el sıkışmak, önümüzdeki bütün sorunların çözümünde en önemli ve tayin edici adımın atılması anlamına gelecektir.
AKP iktidarı bu adımı atar mı? En yetkili ağızdan başlayarak iktidar sözcülerinin her geçen gün dozunu artırarak yaptıkları Şam düşmanı açıklamalar, bu konuda olumlu bir beklenti içine girmenin beyhude olduğunu gösteriyor.
Ve bu gerçeği de bilerek hareket etmek gerekiyor…