Kavut
En güzel buğdayı askeri kışlanın yokuşunun altındaki kerhizin suyuyla dönen Kör İhsan'ın değirmeni öğütürmüş. O lezzetli tahıl unu kıvamında kavruldu mu adı kavut olurdu.
En güzel buğdayı askeri kışlanın yokuşunun altındaki kerhizin suyuyla dönen Kör İhsan'ın değirmeni öğütürmüş. O lezzetli tahıl unu kıvamında kavruldu mu adı kavut olurdu.
Bizim mahallenin ezeleri, abaları keyifsiz olup selamı sabahı unuttuklarında en cevvalleri avludan boylanıp, diri bir sesle:
"Ne o komşum ağzına kavut mu attın?" Sorarlardı.
Hep düşünmüştüm bu sorunun içindeki anlatmak istenileni.
Kızgın yağda cızırdayan yağın içine kavut atılıp karıldığında, sabah kahvaltılarının arasına iştah açan bir tat eklenmiş olurdu. Kavutu kimi tuzlu kimi tatlı karardı. Her iki yöntem de uzun süre acıktırmayan, tok tutan murtuğa türü bir çeşniye dönüşürdü.
Kavut Van kahvaltısının özge ürünüydü. Özellikle ayrı bir işlemden geçirilir, fırınların ya da unlu mamullerin satıldığı yerlerde üreticiye sunulurdu.
Birkaç ay önce Vansesi Gazetesi ailesi bir jest yapmış, Van peyniri, çörek ve kavut göndermişti değerli muhabirleri ve yazarları İlhan kardeşimle. Bu güzel sürprize sevinmiş bir güzel Van kahvaltısı sofrası hazırlayarak selfi bile çekmiştik.
Bir ara kavut neden gönderilmiş diye aklımdan sorular geçti. Acaba yazdıklarım fazla mı sivriydi? Vansesi:
"Aman hoca dikkat!" Demek mi istemişti?
Çünkü kavut yiyen insan yeme süresince pek konuşamaz. Kavutun içerdiği tahıl yoğunluğu dilde patinajlar yaptırır. Konuşmak istersiniz ağzınızdan çıkan sözcükler tuhaf seslere dönüşür.