Kayıp ruhlar ülkesi

Geçmişte iş müracaatlarında yazılı sınav ya da genel sınav sonralarında personel belirlemede mülakata yani sözlü sınava yer verilirdi.

Geçmişte iş müracaatlarında yazılı sınav ya da genel sınav sonralarında personel belirlemede mülakata yani sözlü sınava yer verilirdi.

Mülakat en çok öğretmen ve askeri sınavların finali olurdu. Bu meslek alanlarındaki sözü sınavın amacı fiziksel durumun belirlenmesine yönelikti.

Yani kekeme bir insanı öğretmen yapamazdınız. Yani ayağı ya da vücudunda her hangi bir arazı olanı askeri okullara kayıt yapamazdınız.

Süreç içinde sınavlara partizanlık ruhu sokuldu. Mülakatlarda sorulan sorularda o zamanki iktidara yakınlığınızı saptayan sorular hazırlanırdı.

O tarihlerde sınav adaylarına sorulan bir soruda:

“1917 tarihi size ney hatırlatıyor?” Sorusuna

“Bolşevik işçi devrimi.” Diyenler sınavı kaybeden

“Alpaslan Türkeş’in doğum yılıdır.” Diyenler de sınavı kazananlar olmuştu.

Toplumsal hayatın adaletine bir balyoz gibi indirilen o yıllardaki haksızlıklar doğal olarak keskin çelişkileri doğurmuş, gruplaşmalara zemin hazırlamıştı.

 Gel zaman git zaman 2000 yıllarda bu kez soru hırsızlığı başladı. Üniversite, KPSS ve benzeri sınav soruları, devlet yapısında örgütlenmiş dinci sonra da darbeci girişimin başrollerinde oynayanların eline geçirildi. Cevap anahtarları bu habis örgütün yandaşlarına el altından servis edilip o hiç dillerinden düşürmedikleri Hazreti Ömer Adaletine ihanet edildi. Hani:

“Ne istediler de vermedik?” Dedikleri o örgüt böylece devletin en mahrem noktalarında söz sahibi oldular.

Şimdi o eski ve lanetli yöntem acımasızca yeni yetişen kuşakların huzuruna sunuluyor.

Metot aynı ama sorular bu kez var olan iktidarın dünya görüşüne ve ideolojisine göre sözlü mülakatların geçerlilik ya da geçersizlik seçeneği olarak hazırlanıyor.

Yenikapı Ruhu dedikleri:

“Toplumsal hayatta hiç kimse birbirinden ayrı değil, her kes düşünsel ve inançsal olarak devlet önünde eşittir.” Söylemini yok ediyor. Eski dönemlerin o kahreden yanlışı genç kuşakların önüne aşılmaz bir manivela olarak konuyor.

Bu bir tehlike işaretidir!

Devlet kurumlarının kadrolarına kendi bakış açılarından olanların istihdamı yani kadrolaştırılmasıdır. Ya geriye kalan?

Geriye kalan da hakları yenilmiş, emekleri zayi edilmiş ve gönülleri paramparça edilmiş gençlerdir.

Hazreti Ömer Adaletini her söylemlerinde temcit pilavı gibi ısıtıp kitlere sunanlar hakları gasp edilenlerin vebalinin sorumlularıdır.

Konunun ana hatları her yönüyle suçtur. Ve hakkın gaspı davası açacak yurttaşların da davacı olmasını sağlayacak yasa dışı bir uygulamadır. Sadece hakkın gaspı değil aynı zamanda vatandaşı bölmek, gruplaştırmak ve görevi kötüye kullanmaktır. Bu suçu ülkemiz adaletinin terazisine götürüp de hakkını alamayanların başvuru yeri de kaçınılmaz olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemeleridir.

Son günlerde Yenikapı Ruhu diye milletin ruhunu laf dalaşlarında arayanlar unutmasınlar ki hakkı yenenler yaralanmış; kanatılmış ve vatandaşlık hakları ayaklar altında ezilmişlerdir. O ezilmişlerin öfkesi süreç içinde dipten dalgaların yaratır ve bir gün mutlaka önü alınmaz tsunamilere yol açar.

Bırakın halkın çocukları alın terleriyle, emekleriyle, bilgi donanımlarıyla özgürce yarışsın! Sokmayın partizanlığı pis burnunu gençlerin istikballerinin içine! Liyakatsizliğe geçit verirseniz günün birinde felç olmuş bir devlet yönetiminin işlerliği olmayan mekanizmasında yok olup gidersiniz.

 Yetişene, partizana değil; hak edene, başarana görev bayrağını teslim edin!

Yenikapı Ruhu dediğiniz ruhu hatırlayın ve ülkemizi kayıp ruhlar ülkesi olmaya sürüklemeyin.

Bakmadan Geçme