Kendini iyi sanan kötü adam teslim edilen çiçek bahçesinin etrafında kibir içinde bir kaç tur attı. Adımlarıyla enine boyuna ölçtü.Sonra da:
"Hım!"Diyerek arka planda duran çit kazıklarını alıp, bahçenin dört bir yanına belli aralıklar koyarak çaktı. Sonra da kalın bir makara üzerindeki dikenli teli kazıkların üzerinde dolandırarak bin bir renkli çiçeklerin bahçesini çember içine aldı. İşi bitmişti. Elini beline koyup:
"Bunlar benim! Yalnızca benim!" Diye kasım kasım kasıldı.
Kendini iyi sanan kötü adam bahçeden ayrıldıktan sonra; Laleler, sümbüller, nergisler, papatyalar, güller ve karanfiller, menekşeler ve diğer çiçekler boyunlarını büküp, sivri uçları gün ışığında soğuk bir bıçak ağzı gibi parlayan dikenli tel çemberine hüzünle baktılar.
O akşam hiçbir çiçek toprağın sıcak karnındaki köklerini hareket ettirmedi ve gereksinimi olan maddeleri topraktan çekip almadı.
Akşam olup güneş de çekilince yeryüzünden; gökyüzünü delen binlerce yıldızın altında çiçekler hüzünle ve büyük bir yalnızlık duyarak öylece kalakaldılar.
Sabah güneş yeniden doğarken çiçeklerin tümü rengini kaybetmişti.
Kırmızı, mavi, sarı, yeşil, mor, turuncu, pembe ve diğer tüm renkler çiçeklerin bedenini terk etmişti. Esen rüzgâr, incecik boyunlarını yalayıp geçiyor, sanki biraz güçlü esse topraktaki köklerinden sökecekmiş gibi her bir yana kaygı saçıyordu.
Kuşlar da yoktu... Bahçenin has gülünün sevdalısı bülbül de terki diyar etmişti.
Gün yükselip öğle olunca kendisini iyi sanan kötü adam bahçeye gelmiş renkleri yok olup gitmiş çiçekleri görünce hayretten küçük dilini yutmuşçasına:
"Ne oldu bunlara. Kim griye boyadı çiçeklerin bedenini. Allah'ım yoksa kötü bir rüya mı görüyorum?" Diye kendi kendine sorguladı. Hafifçe aralık bıraktığı kazıklardan birinin aralığından bahçeye girmek isterken dikenli telin sivri ucu ellerindeki parmaklarını yırttı. Sıcak bir beyaz sıvı bedeninden akarken, şaşkınlığı ve korkusu büsbütün arttı:
"Allah'ım kanımın rengi de kaybolmuş!"Diye korkunç bir çığlık attı.
Bahçedeki çiçekler hareketlendi. Koca bir gün ve akşam bedenlerine hiçbir yararlı madde almayan köklerini bütün güçleriyle çekip bir araya getirerek, kendini iyi sanan kötü adamın; kollarına, bacaklarına, gövdesine uzatıp sardılar ve uğultuyla boylu boyunca yere indirdiler.
"Bu bir kâbus! Uyanmalıyım!"Diye çırpınırken adam, çakırdikeninin bahçe kenarından uzanıp gelen ince dikenimsi kökü boynuna dolandı ve olanca gücüyle sıkıp, kendini iyi sanan kötü adamı soluksuz bıraktı.
Gün batıya doğru eğilirken ve gölgelikler usulca çoğalırken, güneşin ışıkları bahçe üzerine gözleri kamaştırırcasına yansıdı. Çiçeklerin bedenlerindeki renkler tek tek geri dönüyordu. Karıncalar ise çoktan kötü adamın cansız bedenini ele geçirmişlerdi.
Çiçekler, kendini iyi sanan kötü adamı yok etmeye harcadıkları gücü yeniden toplamak için köklerini toprağın en derinliklerine doğru uzattılar. Yeni mücadeleleri, bedenlerini kuşatma altında tutan dikenli telleri yok etmek için güç toplamaktı.
Akşamın karanlığı koyulaşırken; ilk ay incecik ve aydınlık yüzüyle gökyüzündeki yerine yerleşmiş, sayılmayacak kadar çok yıldız da çiçeklerin haklı zaferi için sanki hiç tükenmeyecek havai fişeklere dönüşmüştü.