Kerem Altun'dan Barış Süreci Değerlendirmesi
23. Dönem Ak Parti Van Milletvekili Kerem Altun, şimdiye kadarki tüm hükümetlerin güvenlik sorununun ötesinde görmediği Kürt sorunu için AK Partinin büyük bir adım attığını belirterek, Zamanın ruhunu okuyan, Türk ve Kürtlerin gönül, ruh ve duygu dünyasına hitap eden, siyaseti ve demokratik bilinci güçlendiren, birlik ve beraberliğin zihinsel iklimini oluşturan bu barış sürecinin heba edilmemesi gerekir dedi.
23. Dönem AK Parti Van Milletvekili Altun’tan çözüm süreci ile ilgili bir değerlendirme yaptı. Altun, “30 Mart 2014 tarihinde ülkemizde ‘’Yerel yönetimlerin’’ seçimleri yapılacak. Süreç, toplum olarak, bir takım kaygı ve endişelerin yer aldığı bir atmosferde işliyor. Temennimiz seçimlerin meşru bir zeminde sağlıklı yapılmasıdır. Seçimlerden sonra güçlenerek çıkacak irade özelde Van’ımızın kalkınması, huzuru ve refahı için yol gösterici olmasını diliyoruz. Şimdiden taze bir kan, yeni bir heyecan getirecek yerel seçimlerin ilimize, ülkemize hayırlar getirmesini diliyor ve umuyoruz ki bu seçim sonrasında daha büyük sinerji ile bütünleşmiş, daha dinamik, daha çok kenetlenen bir yapı oluşsun. Bu anlamda halkımızın beklentileri yüksektir. Ancak halkımızın beklentilerini yüksek ve anlamlı kılan konunun arka planını bilmeden, bakmadan doğru tespitler yapmak çok sağlıklı olmaz düşüncesindeyiz. Doğru bir analiz bizi doğru sonuçlara götürür. Büyük fotoğrafa baktığımızda görünen, hissedilen, bilinen, tarihi tespit yapıldığında Cumhuriyetle yaşıt, var olan sorunun siyasal, psikolojik, kimlik ve kültürel boyutuyla ortaya çıkan tablo şudur. Yıllar yılı bölgemizde adalet eksenli kalkınma isteyen, ötekileştirmeden huzur ve barış isteyen, korkularla yaşamadan güven ve istikrar isteyen, artık bedel ödemeden hukuk ve özgürlük isteyen, yeter artık kardeş kavgası son bulsun diyen, sahiplenen, kucaklayan, kardeşleştiren anlayışın özlemi ve içinde çağrısı olan bir tablo. Çünkü bu halk; var olan sorunun çözümsüzlüğünün kaynağını homojen bir millet tasavvuruna dayanan kurucu ulus-devlet felsefesi ile inkar ret asimilasyon ve baskı politikalarını gördü. Devletin hep bu felsefeye dayalı meşrulaştırdığı yönetimlerden çok çekti, acılar yaşadı. Son yıllara kadar devlet bu halkı kimliği ve anayasal çerçevede demokratik ve kültürel haklardan yoksun bıraktı, dışladı, ıstırabını hissetmedi. Bu zaman diliminde totaliter kuralları anayasal rejimin temelini yapmak isteyenler; ülkede kendi kimliğini, kendi inancını dilediği gibi tanımlayamayan, dilediği gibi yaşayamayan bir toplum oluşturmaya gayret ettiler. Konunun daha iyi anlaşılması bakımından tarihsel arka planı irdelememiz gerekir. İktidarlar cumhuriyet tarihi boyunca sorunu güvenlik eksenli ve özgürlük karşıtı perspektif ve yöntemler ile çözmeye çalıştılar. Evrensel tecrübelere rağmen olaya hak temelli bir bakış açısı geliştirilmek istenmedi, ta ki son yıllara kadar. Bütün olup bitenler karşısında ne oldu? Devlete karşı ‘’güvensizlik’’ algısı oluştu. İtiraz edildi. Bu itiraza şiddet ve çatışma ile karşılık verildi ve arkasından kardeşkanı akıtıldı. On binlerce Türk-Kürt vatan evladı hayatını kaybetti. Yüz milyarlarca dolar kaynak heba edildi” dedi.
"CUMHURİYET DÖNEMİ KÜRT SORUNUNA YAKLAŞIM"
Kökü imparatorluk dönemine kadar giden Kürt sorunu, ülkenin yüz yıllık her geçen gün büyüyen karmaşık bir hal alan temel ana konularından biri olduğunu ifade eden Altun, “Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar siyasi partiler ve devlet kurumları tarafından hazırlanan raporlar ve sunulan çözüm önerileri dönemlerinin siyasi konjöktürüne ve siyasi partilerin dünya görüşü ve programlarına göre değişkenlik göstermiştir.
Çözüme yönelik hazırlanan raporları ve devletin tutumunu iki ana döneme ayırabiliriz. Birincisi; siyasi partiler üstü devlet organları eliyle yazılmış, yazdırılmış 1990 yılı öncesi raporlardır. İkincisi; 1990 yılı sonrası siyasi partilerin ve o tarihlerde sivil inisiyatifin anlam kazandığı ‘Sivil Toplum Kuruluşlarının’ hazırladıkları raporlar ve sundukları çözüm önerileri. İkinci dönem addedilen 1990 yılı ve sonrası süreçte evrensel siyasetle giderek anlam kazanan ve yaptırımı artan sivilleşme anlayışı kimlik ve siyasi çözüm eğilimine paralel bir biçimde, Kürt meselesi de bu kapsamda ele alınmış ve daha cesurca değerlendirilmiştir. İkinci dönemde günümüze kadar STK’lar ve başta AK Parti olmak üzere siyasi partilerce öne çıkan taleplerden demokratikleşme, temel hak ve hürriyetler, sivilleşme alanlarında önemli adımlar atılmıştır. Kürt sorunu bu dönemde merkez siyasetin gündemine resmi devlet tezlerinin dışında müstakil bir sorun olarak girmiştir” dedi.
"SİYASİ PARTİLERİN KÜRT SORUNUNA YAKLAŞIMI"
Altun, “Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ve Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) Marjinal sol gurupların dışında, solu siyasi yelpazede CHP, SHP ve DSP’nin temsil ettiklerini biliyoruz. CHP ve SHP, 1990-2000 yılları arasında Kürt sorunuyla ilgili raporlar hazırlatmıştır. Bu raporlarda sorunu sadece güvenlik sorununun ötesinde, demokratik haklar, kimlik ve kültüre saygı olarak değerlendirilmesi gerektiğine dikkat çekilmiştir. Ancak CHP 2000’li yıllarda sorunun büyümesine rağmen daha önce söylediklerinden çark etmiş, meselenin güvenlik yönünü öne çıkararak kimlik boyutunda kaynaklanabilecek riskleri dillendiren bir çizgiye gelmiştir. Demokratik Sol Parti (DSP) ise, etnik köken farklılığından kaynaklanan bir problemin olmadığını savunmuş, hazırlatılan raporlarda sorununu geri kalmışlık sorunu olduğu; bununda feodal yapıdan kaynaklandığı sıkıntılar olarak tarif edilmiştir. Daha çok ulusalcı bir siyaset izlenmiştir.
Demokrat Parti (DP), konuyla ilgili problemi halledilmesi noktasında özel bir çalışma yapılmamıştır. Demokrat Parti doğuda partisine ait teşkilatlar açmış, tek parti döneminde sürgün edilen aile temsilcilerinden bazılarını partisinde milletvekili yapmıştır. Bölge kalkınmasına yatırımlarla destek sağlamıştır. Kürt siyasetinden önemli bir değişiklik kabul edilebilecek ‘’bölgede umum müfettişliklerinin kaldırılmasıdır’’
Anavatan Partisi (ANAP), merhum Turgut Özal’ın siyasi liderlik ve vizyonuna göre şekillenen Kürt sorunu raporunda öne çıkan husus; siyasi irade ve kararlılık ile Kürt realitesi ve Kürt dilinin hızla kabul edilerek Kürtlerin siyasal haklarının verilmesi yönündedir. Kürt meselesine demokratik yollardan çözüm sağlanması gerektiği vurgulanmıştır. Salt asayiş mantığı reddedilmiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP), konuyu dış güçlerin oyunu, terör ve asayiş sorunu olarak tarif eden MHP ‘’Doğu ve Güneydoğu Anadolu meselesi’’ isimli raporunda ‘’Kürtlerin Türk soyundan geldiği, Kürtçenin Osmanlıcanın bir türevi olduğu dile getirilmiştir.’’
Milli Görüş Çizgisi, Kürt sorununun sistemden ve rejimden kaynaklanan bir problem olduğuna dikkat çekilerek; ‘’Kürtlerin varlığını inkar eden bir sistemin kardeşlik hukukuna uymadığını, uygulamaların yanlış bir zihniyetten kaynaklandığını’’ savunmuştur. Ümmet bilincinin kardeşlik hukukunu geliştireceğini vurgulamış, siyasal kültürel ve sosyal hakların kabul edilmesi benimsenmiştir” şeklinde konuştu.
"AK PARTİ’NİN SORUNA YAKLAŞIMI"
Kürt sorununa parti programına yer veren ilk sağ parti olduğunu ifade eden Altun, “Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Kürt sorununda ki tarihi kavşak 2005 Diyarbakır konuşmasıdır. Tarihi bir dönemece karşılık gelen ve devlette ezber bozan yeni yaklaşımla sorunun adı belirlenmiştir. 2007 yılı sonrası başta Kürt sorunu olmak üzere şiddeti normalleştiren tüm sosyal ve siyasal sorunların demokratik bir zeminde çözülmesi gerektiğiyle ilgili yeni yol haritası çizilmiştir. Bu dönemde demokratik açılım ve reform süreci start almıştır. İleri demokrasiye atılan adımlar demokratikleşme paketleri özgürlüğe susayan mağdur ve mazlum toplum kesimlerini ümitlendirirken, milletin iradesine, bölge halkının beklentilerine musallat olan baskıcı, ceberut vesayetçi odakları rahatsızlık duymuşlardır. AK Parti iktidarları dönemlerinde şartlar iyileştikçe ve olgunlaştıkça, dirençler azaldıkça, siyasi zemin ve demokratik bilinç yerleştikçe, yeni hak ve özgürlükler ülke gündeminde yer almaktadır. Demokratik açılım süreciyle bu güne kadar çözümsüzlüğün kaynağı olan sorunlar çözümsüzlüğü bir siyaset tarzına dönüştürenlere rağmen konuşulmakta, tartışılmakta, değişim iradesi devam etmektedir. Bu dönemde güven ve istikrarın güç kazanmasına paralel halkın iradesi ve demokrasinin de güç kazandığını görüyoruz. Ancak; yasa, yönetmelik ve idari düzenlemelerle yapılan mevzi iyileştirmeler olmasına rağmen devletin yapısı ve temel hak ve hürriyetlerinin açık, sarih yer alacağı ‘’Yeni bir anayasa’’ ile vuzuha kavuşacağı da kabul gören bir realitedir” dedi.
"BU GÜNÜ DOĞRU OKUMAK”
Zor, meşakkatli bin bir türlü dirence rağmen 12 yıldan beri mevcut iktidarın ortaya koyduğu demokrasi eksenli hak ve özgürlükler konusunda gelinen nokta görmemezlikten gelinemez olduğunu ifade eden Altun, “Büyük bir emek ve çabayla; bölgesel kalkınmayı da içine alan sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel alanda elde edilen kazanımlar sonucu taraflarca ‘’barış süreci’’ başlatılmıştır. Zamanın ruhunu okuyan, Türk ve Kürtlerin gönül, ruh ve duygu dünyasına hitap eden, siyaseti ve demokratik bilinci güçlendiren, birlik ve beraberliğin zihinsel iklimini oluşturan bu barış sürecinin heba edilmemesi gerekir. Muhalefet de dilinde pelesenk ettiği korku söylemini, korkutma üslubunu bir tarafa bırakarak değişimin önünde engel olmaktan çıkmalıdır" eklinde sözlerini tamamladı.