Kimsesiz geceler...

Hep zamanın azlığından şikâyet eder dururum.
Uyumak, dinlenmek, öyle avare avare dolaşmayı çok özledim...
Belki şimdiler de herkes tatil havasında ya, bunun da etkisi çok oldu böyle düşünmemde bilemiyorum. Ama yinede boş vermek geliyor içimden kısa bir süre olsa da…
Desem de kendim bile inanmıyorum…
Bende dün gece çıktım şehri şöyle bir dolaştım…
Ve fark ettim ki…
Yine yalnızdım, tek başıma ve kimsesizdim.
Sahilin bir kenarına oturup, denizin alıp başını gidişini, tekrar dalgalarla gelişini izledim.
Dakikalarca, saatlerce...
Bir el, bir el tutmadı gelip elimizi…
Yani yarı yolda bırakılmışlık kapladı içimi.
Sanki terk edilmiş, yalnızlığa mahkûm edilmiş gibi.
Gözlerim dolmuştu. Saat Oniki'yi çoktan geçmişti.
Gitme zamanı…
İçim içim acıyordu...
Ama gitmeliydim…
Yol boyunca etrafımı izledim. Birbirini takip eden arabaları.
Birkaç gencin gece muhabbetini…
Sonra bir düğün konvoyu geçti yanımdan…
Herkesin bir telaşı ya da yetişmesi gereken yer vardı. Birileri bekliyordu yollarını…
Acaba hayat bu muydu ki.
Herkes hayatını, çektiklerini, yaşadıklarını birbirine anlatıyordu...
Sevincini, mutluluğunu paylaşıyordu…
Acaba ben onların yerinde olsam aynısını yapar mıydım diye düşündüm…
Sonra…
Kimselerin aklına bile gelmediğimi düşünmeye başladım.
Ben hep susacak mıyım?...
Anlatacak, paylaşacak ve dertleşecek bir ortamda olmadığımı düşündüm.
Olsa bile onlar anlayamazdılar...
Yine sustum kendi yalnızlığımla baş başa, tıpkı gece gibi.
Geceyi belki de bu yüzden çok seviyorum…
Hava kararmaya başlayınca, gündüzü sevenler onunla birlikte gidiyor…
Terk ediliyor gece, karanlıklara bulanıyor…
Gece sessiz, karanlık, suskun ve kimsesiz…

Bakmadan Geçme