Kınalı Kuzuların, Şu Boğaz Harbi!...

18 Mart tarihi geldiği vakit, zihinlerimizde o tarihte yaşanmış Cihad-ı Ekber dediğimiz büyük Boğaz Harbi canlanmaktadır. O günün süper güçlerinin bir araya gelerek oluşturdukları haçlı ordularına karşı, çok zor şartlar altında canı dahil her şeyini ortaya koyarak, vatanı ve mukeddesatı uğruna hakkıyla cihad etmek suretiyle Allah'ın  yardımına müstahak olan ve Çanakkale'de dünya durdukça hafızalardan silinemeyecek bir zaferden bahsetmekteyiz.
Çanakkale zaferi, işgal yıllarında Çanakkale Boğazı'nda yapılan deniz savaşlarıyla, Gelibolu Yarımadası'nda yapılan kara savaşları ile Müslüman ümmetin tarihteki en şerefli sayfalarını dolduran bir zaferdir. Çanakkale savaşları sonunda yazılan büyük destanda tarihin sayfalarına altın harflerle kazınan "Çanakkale Geçilmez" fermanı Osmanlı'nın 1800'lü yıllarda yaşanan yenilgilerden sonra askeri ve siyasal varlığını gösterdiği; Müslümanların vahdaniyet ve ümmet olgusunun bir kez daha kanıtlandığı mücadelenin adıdır.
Cihad-ı Ekber dediğimiz, Çanakkale zaferi; ırkları, renkleri ve dilleri değişik çeşitli milletlerden oluşan; haçlı ordularının Müslüman milletimizi yok etmek, hilafetin tek temsilcisi olan Osmanlı topraklarını almak amacıyla karadan, denizden ve havadan üzerimize saldırırken; ecdadımızın verdiği iman-küfür mücadelesinin adıdır. Çünkü merhum şair M. Akif'in:
"Eski Dünyâ, Yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, tûfan gibi, mahşer mahşer.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ.." dediği gibi çehreleri, renkleri, dilleri ve ırkları değişik, çeşitli milletlerden oluşan, insan selini andıran yedi düvel haçlı orduları, milletimizin üstüne yürümüş, mehmetçiğin göğsüne bomba ve mermi yağdırmıştır.
Çanakkale zaferinde, gökler ölüm indirmiş, yerler ölü püskürmüştür. Kahraman ecdadımız, öldürücü silâhların tehdidine karşı iman dolu göğsünü siper etmiş, bir gül bahçesine girercesine din uğruna, namus uğruna, vatan uğruna şehid olmayı şeref bilmiştir. Düşmanın gülleleri, mermileri, arslan neferlerimizin göğsünde sönmüş, Çanakkale Boğazı emperyalist ve Siyonist ordulara mezar olmuştur.
Çanakkale zaferi, "Bir milletin asıl gücü, tankı, tüfeği, topu değil; imanlı ve inançlı evlatlarıdır." sözünün en büyük delili ve en etkili göstergesidir. Müslümanları düşmanlarına karşı bu denli cesaretli kılan husus: Kur'an-ı Kerim'de: "İki güzelden biri" (Tevbe/52) şeklinde ifade edilen "şehitlik veya zafer neticesindeki gazilik" inancıdır. Yani, Mü'min için savaşta iki güzel neticeden biri vardır: Ya öldürülüp şehit olacak veya galip gelerek gazi olacaktır. İşte bu inançla, bu savaşta iki yüz elli bin müslüman evladımız şehit olmuştur. Bu sebeple Anadolu toprakları, kelimenin tam anlamı ile "şehitler yurdu" olmuştur. Onun için: "Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın bu toprak, istiklal uğruna, namus yolunda, can veren Mehmetçiğin yattığı yerdir." dizelerini bizlere çağrıştırmaktadır. Unutmayalım ki, bu topraklar uğruna sadece Çanakkale'de iki yüz elli bin müslüman evladı, kürdüyle, türküyle, çerkeziyle, gürcüsüyle, abazasıyla gözlerini bile kırpmadan düşmanla göğüs göğüse çarpışmış, şehit olmuştur. İman, vatan sevgisi, dayanışma, birlik ve beraberlik duyguları, zamanın en güçlü ve donanımlı ordularına karşı koymada en önemli silah olmuştur.
Düşman ordusunun kurmay heyetinde görev yapan komutan Albay Aspinall şu sözleri enteresandır: "Çanakkale seferinin ta başından sonuna kadar, Allah hep Müslümanlardan yana olmuştur" diyor. Evet gerçektende düşman Rabbimizin Kur'an'da bahsettiği ayeti teyit eder mahiyettedir. Allah (c.c): "(Bedir'de) karşı karşıya gelen şu iki gurubun halinde sizin için büyük bir ibret vardır. Biri Allah yolunda çarpışan bir gurup, diğeri ise bunları apaçık kendilerinin iki misli gören kafir bir gurup. Allah dilediğini yardımı ile destekler. Elbette bunda basiret sahipleri için büyük bir ibret vardır." (Al-i İmran/13) buyurmaktadır. Bu yardıma ve Allah'ın inayetine mazhar olan Çanakkale mücahitlerinden başkası değildir. Çünkü analar çocuklarının başını kınalayarak, cihad meydanına göndermiş, kınalı kuzularını, gözlerini kırpmadan din, namus, bayrak ve vatan uğruna feda etmiş ve biz torunlarına en büyük mesajı vermiştir.  Bunca anlattığımız şeyleri özetler mahiyette söylenmiş merhum şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un dizeleri ile ile sizleri Allah'a emanet ediyorum:
Asım'ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.
Şuheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rüku olmasa, dünyaya eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna, Ya Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.
Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid'i...
Bedr'in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.
Vesselam…

Bakmadan Geçme