Kır Kahvesi

Akşam olmuş, İzmir bütün ışıklarını yakmaya başlamış. Eşsiz manzarasıyla seyredenlere büyük bir ziyafet sunarken, vapur da suları yararak Karşıyaka'dan Konak iskelesine doğru ilerlemekte. Işık dansıyla beraber, deniz kokusu eşlik ederken yolculuğa, bu kendini dinlemenin birazdan bitecek olması, yürek burkutucu... Vapurdan iner inmez, herkes uzaktan izlediği şehrin kalabalığına karışacak, telaşına devam edecek. Evine, işine, eğlencesine, kimisi de dersine. Sınavlar yakın, çok çalışmak gerek. Ne gam, bu anın tadını çıkarmalı.

Akşam olmuş, İzmir bütün ışıklarını yakmaya başlamış. Eşsiz manzarasıyla seyredenlere büyük bir ziyafet sunarken, vapur da suları yararak Karşıyaka'dan Konak iskelesine doğru ilerlemekte. Işık dansıyla beraber, deniz kokusu eşlik ederken yolculuğa, bu kendini dinlemenin birazdan bitecek olması, yürek burkutucu... Vapurdan iner inmez, herkes uzaktan izlediği şehrin kalabalığına karışacak,  telaşına devam edecek. Evine, işine, eğlencesine, kimisi de dersine. Sınavlar yakın, çok çalışmak gerek. Ne gam, bu anın tadını çıkarmalı.

 

Derken tanıdık bir ses: "Vay gençler, siz de mi buradasınız?

 

Dönüp bakınca, günlük nevalesini almış, bazılarını Balçova'da bulamadığı için Karşıyaka'ya kadar gelip İnciraltı'na dönmekte olan Emin Abi görünüyor.

 

Emin Abi o zamanlar kırklı yaşlarda, ince yapısına giydiği bol ve hırpani elbiseleri ile mahsun, karşısındakinde iyi bir insan tesiri bırakan, gerçekte de bu özellikleri taşıyan biriydi. Uzun yıllar önce geldiği İzmir'de kendi elleriyle kargılardan yaptığı kulübesinde yaşıyordu. Gel zaman git zaman içeride yaptığı düzenlemeler ve dışarıya koyduğu bir iki masa ve sandalyeyle şirin bir Kır Kahvesi olmuştu evi. İnciraltı'na yolunun bir yerinde sahile giden bahçelerden birine kıvrılıp, üzerinize kimi yerlerde otlar yapışarak, kimi yerde derme çatma taşlarla döşenerek yapılmış yoldan geçerek varırsınız Kır Kahvesine. Derinden bir içli şarkı çalarken, size de bu sakin ortamın huzurunu solumak kalır.

 

Emin Abi dünyanın bütün hırslarından arınmış, gününü gün eden değil, günü nasıl geldiyse yaşayan, yarın için dertlenmeyen bir insandı. Para ile işi yoktu, kasada biriken bozukluklar o günü geçirmesine yeterdi. Sarsılmaz bir sükuneti, insani münasebetlerindeki garip çekingenliği, karşısındakinin yüreğini açıkça gören gözleri vardı. Bu haliyle, adeta her şeye hazır bulunan ve kimden ne geleceğini bilen birini sarsmak mümkün olmaz hissi yaratırdı. Haliyle de sakin bir görüntüsü vardı. Ancak, her gece tüm misafirler gittikten sonra nevalesi ile demlenmesi olmasa, dünya rengini değiştirir gibi olurdu.

 

YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ...

Bakmadan Geçme