Kişisel sağlık bilgilerimiz neden satıldı?
İran'ın başkenti Tahran'da 'Dünya Kudüs Günü' ( 2 Ağustos) etkinlikleri kapsamında konuşan eski Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, Türkiye'nin tehlikede olduğunu söyledi.
Konuşmasında siyonistlerin dünyadaki bazı ilaç merkezlerinin kontrolünü elde tutarak mikrop ürettiğini ileri süren Ahmedinejad, "Ürettikleri mikropları, pahalı ilaçlar satmak ve muhaliflerine darbe indirmek için yaymaktalar. Hangi hayvan bunu yapar da bunlar bunu yapıyorlar" diye konuştu.
Bu açıklamadan birkaç gün sonra Ankara'da bir skandal patlak verdi. Taraf gazetesinin iddiasına göre; 76 milyon vatandaşın sağlık bilgileri, altı ay önce kurulan bir şirkete ihalesiz verildiği, yüzlerce şikâyet gelince, garip satışın incelemeye alındığı açıklandı.
Haber Ahmedinejad'ın iddiasına kapak oldu.
Skandal satış haberi şu: Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) Başkanlığı, açıklarını kapatmak için geçtiğimiz yıl "sağlık verisi satışı işi" gerçekleştiriyor. Ancak ortada rant kavgası olunca satış Ankara'yı resmen karıştırıyor. Çünkü SGK'nın, ihalesiz olarak 76 milyon vatandaşın sağlık verisini sattığı Data Med firmasının, ihaleden kısa bir süre önce kurulduğu ve toplam sermayesinin 54 bin lira olduğu ortaya çıkıyor. Taraf Gazetesi'nin haberine göre, sağlık verilerini satın almak isteyen birçok yerli ve yabancı şirket, konuyla ilgili olarak inceleme yapılması için, Cumhurbaşkanlığı'ndan Başbakanlığa kadar birçok birime şikâyet ve ihbar mektubu gönderiyor. Sağlık veri satışı dosyasının yeniden açıldı/açılması gündemde.
Bir şirket 76 milyon vatandaşın sağlık bilgilerini acaba ne yapacak?
Cevabını ilaç firmaları ve baronlarına sormak gerekir.
Gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerin ilaç şirketlerinin kıskacı altında olduğu, hastalık için ilaç üretilmesi gerekirken ilaç için hastalık üretildiği, savunma sistemlerinin çökertildiği iddialarının yoğunlaştığı bir dönemde sağlık bilgilerimizin haraç mezat satılması hayra alamet değil.
Üstü örtülmez ise satışın kokusu çıkar.
İlaç lobileri ve şirketleri küresel çapta çok güçlüdürler. Uzanamayacakları ülke, toplum yoktur. Bunun en canlı örneğini ülkemizde görülen kuş ve domuz gribi hikâyesinde yaşadık. Milyonlarca tavuk kuş gribi uğruna telef edildi. Ardından kenelerle bulaşan Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) hastalığı çıktı.
Önce insanlar korkutuldu. Sonra insanlar bu griplere inandırıldı. Daha sonra aşılar pazarlandı, satıldı. Ne oldu? Bu çalışmayla birlikte ilaç baronlarının kasaları doldu. Fakat insanlığın sağlık hassasiyetleri heder edilerek baronların kazancına feda edildi. Mayıs 2006 da Dünya Sağlık Örgütü Hayvan Sağlığı (OIE) kongresinde Osterhaus ve arkadaşları kuş gribi için yaptıklarını söyledikleri araştırma sonuçlarını açıklamaya zorlandılar. Sonuçlar şok etkisi yarattı. Osterhaus'un biriktirdiği ve H5N1 virüsü taşıdığını iddia ettiği 100 bin kuştan alınan gaita örneği temiz çıktı, tek bir H5N1 virüsü bulunamadı!!!
Anlayacağınız hayvanlar boşu boşuna telef edildi.
Ülkemizde bu kez domuz gribinin ortaya çıkması üzerine Sağlık Bakanlığı tarafından 43 milyonluk domuz gribi aşısı anlaşması yapıldı. Başbakan Erdoğan'ın " Bakanıma katılmıyorum" müdahalesi sonrası 70 milyon liraya ithal edilen 11 milyon domuz gribi aşılardan sadece üç milyonluk kısmı kullanıldı. Elde kalan aşıların ise bozulduğu tespit edildi. Eğer 43 milyon aşının tamamı alınmış olsaydı Türkiye ilaç firmasına 500 milyon liralık bir ödeme yapacaktı. Zarardan kar edildi. Başbakanlık Teftiş Kurulu şimdi bu skandalı inceliyor.
Ray Moynihan ve Alan Cassels batlı iki yazar "Satılık Hastalıklar" isimli bir kitap kaleme almışlar. Kitabın önsözünde konu hakkında şunları söylemekteler:
"…Dünyanın en iyi ilaç şirketlerinin pazarlama stratejileri saldırgan bir biçimde sağlıklı ve iyi durumdaki insanları hedefliyor. Günlük hayatın olağan iniş çıkışları sinir rahatsızlıkları oldu; genel şikâyetler korkutucu hastalıklara dönüştürüldü ve gittikçe daha fazla sağlıklı insan hastaya çevrildi."