Köklere uzanmak

Kayısı ağacı başlıklı yazımda anlattım ya size Amber teyzemi…

Ömrünün son günleri… Şeker hastalığına insülün de deva olmuyordu. Haber alıyordum gelini olan bacımdan. Çok düştü diyordu. Ahı kalmadı…

Uçup gittim kanat takıp bizim ellere… Anam başucunda. Hatırlama yetisi iyice zayıflasa da ilk görüşte tanıdı, sarıldım ellerine, kucaklaştık. Hastalığın yaşlı insanlarda yarattığı o müthiş huysuzluk var ya. Etrafındakileri de bezdiriyor. Çocuklaştırıyor.

Biz bize kaldığımızda eğilip fısıldadım kulağına:

-Seni köyüne götüreyim mi?

Yumuk gözleri birden kocaman açıldı. Elimi tuttu sıkıca:

“Gem’e mi? Hemen mi?”

Gem anamın köyüydü. Dolayısıyla ana tarafımın. Van’ın Edremit ilçesine bağlı Çatak yolu üzerinde şirin mi şirin, suyu ve yeşili bol olan bir köy. Şimdilerdeki adı Köprüler Köyü.

— Sen hele bir doğrul ne zaman gidelim dersen. Dedim.

Anama seslendi. Anlattı kısık sesle:

“Köyümüze gideceğiz… Son bir kez doğduğumuz topraklara… Hazır et meni bacım.” Dedi.

Anam pek sever Evliya Çelebiliği.

Onlar teyzemi hazırlarken koptum evden çarşının yolunu tuttum. Araba gerekiyordu. Van Öğretmenevi Müdürü İsa Beyi buldum.

—Bir günlüğüne araba gerek bana. Dedim. Oturduğu yerden kalkıp ceketinin cebinden arabasının kontak anahtarını avuçlarımın içine koydu.

“Hayırdır pek telaşlısın hocam.” Dedi. Özetledin meramımı. Belki de son kez köyünü görecek teyzem dedim.

O gece mutluyduk. Hep uyuyan, uyanık olduğunda da hırçın sesiyle ortalığı velveleye veren teyzem gitmiş yerine zinde, sağlıklı bir kadın gelmişti sanki. Uzandığı yerden:

“Eli boş gidilmez. Çol çocuğa şeker lokum alın.” Diye konuştu.

Kalkıp mutfak lavabosunda ıslattığım leçeği getirip ak saçlarının döküldüğü alnına koydum. Bir güzel serinledi.

—Her şey istediğin gibi olacak merak etme. Dedim.

Sıcaktı. Temmuz ayının etrafı bunaltan sıcaklığı ilerleyen gecenin içinde serinliğe dönüşmüş, yattığım küçük odanın tül perdesi rüzgârda havalanmaya, kadim kayısı ağacının olgunlaşan kayısı taneleri sesler çıkararak aynalı çatıya düşmeye başlamıştı.

O gece inleyip durdu Amber teyzem. Kim bilir sayıkladı da. Sabah kahvaltıyı hazırlayan bacıma yardım eden anam:

“Hiç uyumadı. Gem diye sayıkladı.” Dedi.

Oğlu Ali, dostum İsa’nın otomobilinin direksiyonuna oturdu. Anam, teyzem ve Ali ile Van Gölü’nün Güney Batısına açılan asfalt yola koyulduk.

Arada bir dönüp ardıma baktığımda o küçülmüş bedeni içinde solgun duran teyzemin elini sıkı sıkıya tutan anama çocukluğunu anlatıyordu teyzem.

Başkale sapağından Çatak yönüne döndüğümüzde Ali şakalar yapıyordu:

“Hammısı gabağımıza çıkacak ana. Hadi iyisiniz.” Diyordu.

Gem köyünü daha ortaokul yaşlarında iken görmüştüm. Sakine teyzemizin oğlu Salih’e köyden gelin getirmeye gitmiştik.

Uzakta kavak ve söğüt ağaçları görülmeye başlamıştı. Suyu bol köyün serinliği karşıladı bizi. İlk işimiz tozlu yolu aşıp mezarlığa ulaşmak oldu. Teyzemi yardımlaşarak mezarlığın kapısına kadar yürüttük. Nefesi kesilince durdu:

“Buradan cümlesinin ruhlarına okuyalım.” Dedi sıkı sıkıya tuttuğu ellerimizi bırakıp avuçlarını göğe doğru kaldırdı önce:

“Çok şükür! Ata toprağına yüz sürmeyi nasip eylediğin için sana şükürler olsun rabbim.” Dedi. Sonra hakka yürümüşlere Fatiha armağan etti.

Köyden gelenler yolu toza katarak geçen arabamızı fark etmişler birçoğu mezarlık yoluna kadar merak içinde gelmişlerdi.

Selamlaştık, el sıkıştık. Teyzemi arabaya bindirip yakın akrabalardan birinin briket duvarla çevrilmiş evinin önünde durduk.

Teyzem de anam da içeriye girmedi. Kilim yayıp, loplar atıldı eşiğin kenarındaki gölgeliğe. Evin kızları buzdan ayranlar dolu sürahilerle susuzluğumuzu aldılar.

Avluya gelenler çoğalmıştı. Teyzem vel vel bakarken yüzlere, anam tanıdık yüzleri anlatıyordu bir bir… El öpüldü, kucaklanıldı, geçmişten kalan siyah beyaz fotoğraflar albümler içinde gösterildi. Arabamızdan indirilen şekerler, lokumlar kara gözlü, uzun kirpikli, kar beyaz dişleri parlayan çocuklara sunuldu.

Akşamın gölgesi düşmeye başladığında helalleşildi, yola koyulduk…

O gün ana tarafımın köklerine uzanmıştık. Görmüştük ki kökler hala yemyeşil duruyor.

Bir iki gün sonra doğduğum kentten, doyduğum kente döndüm. Geride bıraktığım teyzem sonradan öğrendim ki bir günlük ata toprağını görmenin yarattığı nefesiyle günlerce mutlu olmuştu.

Ve çok geçmeden gelen bir haber ise kara bulut ve hüzün yüklüydü. Teyzem hakkın rahmetine kavuşmuştu.

Hani kayısı ağacının kökleri göklerde olan teyzem… Yoldan geçenlerin bile daldaki kayısıda nasibinin olduğunu söyleyen teyzem. 

Bakmadan Geçme