Yaşam uzun bir maraton. Bu uzun yolda başımıza birçok şey gelir. Bazen kolay geçilen yolda, hiç istenmedik olaylarla da karşılaşmamız mümkün. Bazen insan bu yarışın farkında olmadan sonuca değil, kendi isteklerinin peşinden koşar. Arzuları gerçekleşmeyince de pes eder. İnsan her zaman bu yarışta birinci olamaz. Birileri bizden daha yetenekli ve daha başarılı olabilir. Ama bu yarışta biz de varız ve tamamlamak elimizde. Yeter ki isteyelim. Bu yarış sadece iş alanında değil, okulda, evde, işte, evlilikte her alan için geçerlidir. İlkokulunuzu düşünün, ilk heyecanınızı, aynı azimle başladığınız ilk işinizi, evliliğinizin ilk günlerini. Büyük bir heves ve coşkuyla başlarsınız. Ya sonra….
Birden bire bu durum alışkanlık haline hatta monoton sıkıcı bir hal almaya başlar. Neden mi?
Çünkü siz bunun bir yarış olduğunu ve ilerledikçe daha çok hızlanmanız gerektiğini unutursunuz. Sıkıcı olmaya başlayınca ise ya okulu, ya işi ya da evliliği bitirmek ister ve bu yarıştan çekilirsiniz.
Sanırlar ki, görevleri sadece başlamaktır. Bu bir dayanıksızlıktır, zayıf karakter göstergesidir.
Yaşamda hiçbir şey kolay değildir; bir çaba ister, enerji ister, özveri ister. Yaşamda koşular uzun soluk gerektirir. Yarışlar, bitirmek içindir. Yaşamda maymun iştahlılar hep kaybeder. Her zaman, her yerde, hep bizim için birileri "Bu olmadı, al bakalım bunu dene" diye yeni yarışlar düzenlemezler. Örneğin, olimpiyatlar dört yılda bir yapılır; yeni bir olimpiyat için dört yıl daha beklemeniz gerekir. Düzenlenen yeni yarışlarda aynı zorluklar, belki daha fazlası vardır.
Maraton demişken, bu yazıya uygun bir maraton yarışı hikayesini paylaşmak istiyorum;Hava kararmaktadır. Maraton yarışı sonuçlanalı bir saati geçmiştir. Stadyum neredeyse boşalmıştır. Stadyumun temizlikçileri yavaş yavaş etrafı toparlamaya bile başlamıştır. Tam o sırada stadyumun giriş kapısından bir siyahi atlet gözükür. Atletin gözü bitirme ipini aramaktadır. Koşma ile yürüme arası bir şey, seke seke ilerlemektedir. Sonunda atlet bitirme ipini göğüsler. Böylece John Stephen Akhwari, Mexico?daki 1968 Olimpiyatları'nda tarihe geçer. Ama bu Tanzanyalı atletin tarihe geçmesine asıl neden, yarısı en son bitiren atlet olması değil, ipi göğüsledikten sonraki sözleri olmuştur.
Bu Tanzanyalı atlet yarış sırasında bir kaza geçirmiş ve yaralanmıştır. Tedavisi yapılmıştır, ama bacağı hâlâ kanamaktadır. Stadyumda kalan bir küçük kalabalık bu atleti alkışlarlar. Bir kısmı takdirle alkışlamaktadır, bir kısmı da adamın yaralı bacağını görmediklerinden, belki de dalga geçerek alkışlamaktadır. Bu alkışlamada belki de, "Akşam-ı şerifler hayrolsun! Nerelerdeydiniz mirim?" türünden bir sorgulama bile vardır. Maraton koşusunu yazacak bir-iki gazeteci daha stadyumdan ayrılmamıştır. "Neredeydiniz mirim?" sorusunu bu gazeteciler daha bir usturuplu sorarlar :
Yarışı kazanma şansınızı kaybetmiştiniz. Neden ille de yarışı bitirmek için bu kadar kendinizi
zorladınız?
Bu soruya Tanzanyalı atlet çok şaşırır; ama sonunda cevabını verir :
Beni ülkem buraya yarışa başlayayım diye değil, yarısı bitireyim diye yolladı..
Umarım girdiğiniz her yarışta, sonunu görmeyi başarırsınız…
Sevgiyle ilerleyin…