Koltuğu düşünmeyi bırak, ülke bütünlüğüne bak...
Bizden önce öyle insanlar yaşamışlar ki bu topraklarda adlarını, sanlarını anmayarak büyük haksızlık, vefasızlık yapıyoruz. Oysa, yaşamlarıyla bizlere ışık tutan bu değerli insanlara öylesine ihtiyacımız var ki şu günlerde..
Trabzonlu Halk Ozanı "Baba Salim"in kimliğini daha önceki yazılarımızda sizlere anlatmıştım. 2 Temmuz 1949 tarihli Halk gazetesindeki Düştü başlıklı şiirinde 67 yıl sonrasına da değinmiş meğer... Uz görürlük işte bu olsa gerek.
Rahmetlinin uzunca şiirinin bir bölümünü buraya alırken siyasilerin bu dersten kendilerine acilen pay çıkarmalarını diliyorum. Çok anlamlı bulduğum şiir şöyle:
"Dedikodu yüzünden iltimas kavgasından,/ Halkımızın ruhuna bin bir çeşit yeis düştü./İkilik yaratanlar bilmiş olsunlar bu gün,/ Tuttukları korkunç yol gayet ile ters düştü./Bugün birlik günüdür, ayrılık günü değil,/Yurtta bu çalkantılar elbette abes düştü."
"Baba Salim" dizeleriyle bugün yaşanan siyasal bunalımların 67 yıl önce de yaşandığına işaret ederken bir sosyal tarihçi olarak görevini yapmış bu topluma...
Yapmış ama, kim kulağına küpe yapmış... Kendi yanlışını anlayıp düzeltmeyi yeğlemiş?
Hiç birisi!..
XXX
Demokrasi tarihimizin yeniliğine karşın anlamsız çekişmelerle dolu oluşu ibretlik ders hepimize...
1946'da "Tek Parti Dönemi"nden "Demokrasi"ye geçişte iktidardaki İsmet İnönü ile muhalefet kanadını oluşturan Celal Bayar arasındaki mutabakatta/anlaşmada devletin kuruluş ilkelerini oluşturan devrimlere yönelecek her olumsuz tutum ve davranışın karşısında durulacağı sözü verildi. Ama maalesef beklenildiği/sanıldığı gibi olmadı. Devrimlerin karşısında olan kimileri öncelikle Atatürk'e yönelik saldırılara kalkıştılar. DP iktidarı , devletin anayasal düzenine karşı yapılan bu saldırıları önlemek açısından "Atatürk'ü Koruma Yasası" nı çıkarmak zorunda kaldı.
Bu yeterli oldu mu?
Aradan tam yarı yüzyıldan fazla zaman geçti. Geldiğimiz noktada demokratik yaşamın insan hakları, basın hürriyeti, sosyal adalet, adli adalet, seçme-seçilme hürriyeti, söz, yazı, düşünce hürriyeti, iş hayatında sendikalaşma, ispat hakkı vb. alanlarda hala sıkıntılar yaşanıyor ne yazık ki... Oysa böyle mi olmalıydı?
Yaşadığımız şu manzaraya bir bakar mısınız? İktidar illa da "kendi doğruları" kabul görsün inadına kapılmış, "inadım inat" diyor; muhalefet ise cılız hamlelerle demokrasiye "yol gösterici" rolünü oynuyor. Öbür tarafta ülkenin kanayan yarası... Her gün bu kutsal topraklar için vatan evlatları kan akıtıp gazi olup, şehit olup toprağa düşüyor.
XXX
Lütfen söyler misiniz? Siyasiler bu sorunun neresinde? Anlamsız, kısır çekişmeler terörle mücadelede ne işe yarıyor?
Siyaset kurumu artık kendini rafine edip sadece güzel/kutsal ülkemi, Cumhuriyeti ve insanımı düşünüp demokrasiyi geliştirmenin yolunu açacak çözümleri düşünmeli...
Günün sloganı, "koltuk değil, ülke!.." olmalı...