İnsan doğası gereği korkar. En çok ta ölümden korkar. Bunun dışında farklı şeylerden de korkulur. Aç kalmaktan, onurunun incinmesinden, gururunun kırılmasından, başkasına muhtaç olmaktan, yalnız kalmaktan, günah işlemekten, haram yemekten, huzurunun bozulmasından, iflas etmekten, işsiz kalmaktan, yakınlarını, sevdiklerini kaybetmekten, başarısız olmaktan, reddedilmekten, kavgadan, sevgisiz kalmaktan, sağlığının bozulmasından, aile düzeninin yıkılmasından ve ümidini, dostlarını kaybetmekten …
Kişisel korkular yanında birde toplumsal korkular olur.
Savaş, deprem, yangın, sel, kuraklık gibi doğal afetlerden, toplumsal acıların yaşanmasından, düşman işgalinden, kötü yönetimden, memleketin huzur ortamının bozulmasından, bölünmekten, kışkırtmadan, kinden, nefretten, parçalanmaktan, kutsal değerlerini kaybetmekten, yozlaşmadan, sesinin duyulmamasından, anlaşılmamasından, yok sayılmaktan, ezilmekten, hor görülmekten, ötekileştirilmekten, dışlanmaktan, kullanılmaktan, yanlızlaşmaktan, kötü gelecekten korkulur. Mesela Yunanistan Türkiye'nin savaş açacağından… Türkiye kominizimin gelmesinden, demokrasiden, özgürlüklerden, insan haklarından, sevgiden hep korktu.
En çok ta korkmaktan korkulur.
Korkmak; insani, yerinde kullanıldığında yararlı bir duygudur, oto kontroldür, ama ayarı kaçırıldığında piskiyatrik hastalığa dönüşür, bünyede ciddi tahribatlar yapar.
Korkutma; bastırma, yıldırmadır. Çıkar amaçlıdır, yalandan beslenir.
Dünyaya gözümüzü açtığımızdan andan itibaren bilinçsizce korkutma süreci başlar. Çocuklukta ele avuca gelmeye başladığımızda "kaş göz" işaretleri başlar, "sen sus" denilerek sesimiz kesilir. Uyumadığımızda " Ğarmana Ğozan", "Gürgür Baba", " Polis geldi" gibi ifadelerle korkutma devam eder. Kırıp dökme dönemi, gelince korkutma "hımmm" dönemine girer.
Zaman geçer hafif hafif "pataklama", "kulak çekme", "çimdikleme" safhasına geçilir. Oyun çağında yasaklar korkutma ile güç kazanır. Korkutma cezalarla ivme kazanır. Okul çağında pedegojik formasyonu eksik, bazı öğretmenlerle eğitim öğretim dönemi mutsuz geçer. Kulak çekerler, sopa ellerinden düşmez, kaşları çatıktır. Sorudan, sorgulamadan pek hoşlanmazlar. Yetersizliklerini korkutarak kapatmaya çalışırlar.
Çocuk ve gençlik dönemi korkutmalar revaçta olur. Öğrencilerde korkutmayı severler. Korkutularak hayatı tanımaya, kavramaya çalışan çocuk ve gençler korkularla içinde başarı arar.
Kimi öğrenciler ise yalan söylemekten, küçük düşmekten, kırkık not almaktan korkar. Okul, dershane, sınavlar "başaramama" korkusu içinde geçer. Korkutulmaya asla gelmezler. Ruhsal yapıları bozulur, içlerine kapanırlar.
Çocuklarına yatırım yaptığını sanan " daha ne yapayım kardeşim" diyerek kendini savunan aileler sınav sonuçları açıklandığında " eyvah, korktuğum başıma" geldi diyerek korku dolu yanlışlarını görmezden gelirler.
Korkutmak toplumsal sorun. Öyle ki, yaşam korku ve korkutma içinde geçer. İnsanı canından bezdirir. Yaşamın zevkini, heyecanını kaçırır. Makamı, gücü, yetkisi, adamı, parası olanlarda bir şekilde korkutur.
Askerlik çağı gelen gençlere " Nöbete kalkmazsan dayak yersin" korkusu örnek verilerek sözde moral verilir, askerlik anlatılır.
Kutsal İslam dinimizi korkutarak anlatırlar.
Futbol takımının taraftarı olursun maça gitmekten yenilmekten korkarsın. Evlenir evladın olur, başına kötü bir iş gelmesinden, yanlış tercih yapmasından, aldatılmasından, kötü niyetli insanların ağına düşmesinden korkarsın.
Hayata atılırsın, " Böyle giderse ülke batacak", " Vatan bölünüyor", " Dinimiz elden gidiyor" " Türkiye bitti" gibi büyük yalanlardan korkarsın. Korkutma sürer. Doğruları söylemekten, düşünceni açıklamaktan, minnetsiz yaşamaktan, farklı olmaktan dolayı da korkutulursun. Korkutma farklı usulde yaşamına yansır.
Meslea ülkemizin, toplumun gündeminde olan "Çözüm süreci", "Yeni Anayasa" , "Başkanlık sitemi" anlatılıp, tartışılıp konuşuluyor. Sözler, sorular, eleştiriler, övgüler de korkma, korkutma üzerine. Bilgilenme eksik olunca herkes bir şeylerden korkuyor.
Korkuyu bilgi, aydınlık ve sorgulama giderir.
korkutarak aldatmak, nöbet, dayak, korku, ikram kali