KÜÇÜK CAMİ SOKAĞI ESNAFLARINA UĞRAYALIM MI?

Ümit Kayaçelebi yazdı

Bu gün bahse konu edeceğimiz yer eski küçük cami civarındaki sanatkarlar, esnaflar ve bir takım çeşitli iş yeri sahipleri.

Van’a göçün daha olmadığı herkesin birbirini tanıdığı, dostluğun ahbaplığın tavan yaptığı 1950 ve 1960 lı yıllardan biraz bahsetmek istiyorum.

Bizler Eski Ziraat Banka Sokağı sakinleri iş icabı çarşıya çıkarken, okula giderken veya her hangi bir vesileyle yüzümüzü Cumhuriyet Caddesine doğru döndürdüğümüzde ilk gördüğümüz şey o zamanki iki atın koşulduğu at arabalarıydı.

At arabası deyip de geçmeyin sakın! Van’ın nakliyecileri onlar. Evler onunla taşınır, yükler onunla taşınır. Hasılı kelam şimdiki zamanın kamyon, kamyonetlerinin yaptığı işi o at arabaları ifa ederdi. Bu işi yapanların azınlığı yerli halktı ama ağırlıklı olarak bu gün kale civarında ikamet eden esmer tenli vatandaşlar diye andığımız insanlar yapmaktaydılar

Şöyle yukarı çıkarken yolun hemen solunda Paytoncu Ağanın evinin karşısında at arabaları park edip müşteri beklerlerdi. Hatta bu bekleyenlerin içinde de iki kişide Paytoncu ağanın oğulları Remzi ve Fevzi Gülseven idi.

Onlar bazen arabalarının başında beklemez evleri yakın olduğu için işlerini daha rahat yaparlardı. Rahmetli Fevzi abinin at arabası vardı ama Remzi abinin faytonu vardı. Takriben 10-15 araba orada bekler dururlar arada yemleri verilir suları verilirdi ve herkes nasibini beklemeye koyulurdu.

İşte biraz sola döndüğümüzde Rahmetli Hasan Durgun’un evi ve hemen yanında onun koltuk kanepe ahşap tamiratı ile uğraştığı yerini görürdük. Zaten o yıllarda o işi bilen tek ustada Hasan ustaydı.

Hemen komşuları Zillioğlu Hamdi Çavuş. İsmiyle müsemma Hamdi Özel . O devrin Baş zabıtası esnafın, bakkalın herkesin gördüğü zaman neredeyse esas duruşa geçeceği otoriter biri. Koca çarşıyı tek başına idare edebilen disiplinli ve ceberut bir baş zabıtaydı rahmetli Zillioğlu Hamdi çavuş. Lakapları Zillioğluydu ama daha sonra soyadı kanunu ile birlikte özel yapmışlardı.

Az ötede sağda ta emek sinemasına kadar uzanan bir han. Gelen köylü atıyla, eşeğiyle, öküz arabasıyla oraya konaklar. Orada yatar kalkar ve şehirde işi bittiği zaman sessiz sedasız çeker giderdi. Ne çevreyi rahatsız eder ne kirletirlerdi. Gazlarını, şekerlerini vs. alıp köylerinin yolunu tutarlardı.

İnanın o insanlar öyle arlı hayalı köylülerdi varlıkları ile yokluklarını bilemezdiniz.

İşte yine sağ tarafta Mehmet Karganın dükkanı var ve orada da keçe halıları sergiler ve köylüler hep bunları oradan alıp götürüyor. Zaten onlardan başka da bu işi yapan yoktu.

Onların komşusu terzi Ömer ve hemen yanında bir kara fırın tam köşede de Ali Panganotun yazıhanesi. Ali Panganotun o zamanlar birkaç tane körüklü kamyonu vardı ön tarafa hatırlı ve kadın yolcuları alır Şahmanıs Norduza kadar gider gelirdi. Daha doğrusu Şahmanıs kömürlerini Van’a nakleden kamyonculardan biriydi. O zaman oralara giden dolmuş vs. yoktu herkes gelirken kamyonun üzerindeki şahmanıs kömürlerinin üzerinde Van’a gelirdi. Bazen hayvanlarla bile yolculuk olurdu. Ali Panganot bu alemin kralıydı.

Yani zordu kar da kış da kamyonun üzerinde gidip gelmek. Ama ne yaparsın köylü buna mecburdu.

Yeşilova Oteli cam antresiyle her zaman bizim dikkatimiz çekerdi. Rahmetli Süleyman Tahtakıran otelinin  önünde yaz günleri oturur otel sahibi olmanın ve yaşamanın keyfini sürerken bizde onu öyle hayranlıkla seyrederdik.

O sokak bir başkaydı. O sokaktaki insanların muhabbeti çok tatlıydı. Oradan geçtiğimiz zaman imrenirdik. Kalaycı Osman Efendi (Osman Gemici) nin büyük bir yeri vardı ve ha bire kalay yapıp durardı. Zaten en yüklü kalaylama işleri de hep ona gelirdi. Eskiler bilir bizim evlerimizdeki tas tabak tencere guşğana kazan sini vs. hep bakırdı. Daha alüminyumun hayatımıza girmediği yıllarda kalaycılık güzel bir işti.

Kalaycı Osman Efendi Allah rahmet etsin Ermeniden dönme ve sonradan Müslüman olma (Ta çocukken Müslüman olmuştu) çok efendi ve muhterem bir insandı. Yine aynı sokakta az ileride Kadir efendi de aynı işi yapardı. O da yüzü güleç hatırlı gönüllü bir insandı.

Zaten o sokaktaki esnafların hepside şahsiyetli ve babacan insanlardı. Birbirlerinin hukukuna saygılı muhterem insanlardı.

İhsan Aslan ile Hüsamettin Oskay’ın marangoz iş yerleri vardı. Adı da <İzmir Marangoz Evi> idi. İşleri olmadığı zaman 8’lik tütünlerini sararıp çaylarını yudumlarken öyle tatlı sohbete dalarlardı ki dinlemeye doyamazdınız. Ortak değil adeta kardeş gibi birbirlerine muhabbetleri vardı.

Yine aynı sokakta marangoz iki ortak daha vardı. İsmail Ateş ve Süleyman Toktamış. Onlarda ehli keyiftiler İsmail Ustanın pala bıyıkları hala gözümün önünde sanki.

Unutmayayım bir de orada gazcı İsmail vardı. O da daha sonra işi antikacılığa götürdü. O sırada Naci Suvarın berber dükkanı var

Orası Van’daki gençlerin özellikle sinemacıların TRT Radyosunda çalışanların uğrak yeri. Orada spor toto oynanır, orada Cemil Uzal’a TRT Van Radyosu içinde çalınmak üzere şarkı ve türkü istekleri sipariş verilirdi, TRT Van Radyosu yeni kurulunca radyoda istekler vardı ve biz mektup veya posta kartına para vermeyelim diye Cemil Uzal’a not bırakırdık. Allah işini rast getirsin. Sinemadaki filmlerin eleştirisi yapılırdı.

Orada hem traş olurduk hem sohbet eder bir kaynaşma oluyordu. Orası adeta bir dergah gibiydi. Rahmetli Fikret Altay çok gelirdi.

Tam karşıda ise Gençlik berberi Ahmet Yedek o da sıkı bir Beşiktaşlı (Ortağı da Burhan ….) ve aynı zamanda Van Gençlik hastası. Akşama kadar top muhabbeti.

Ah ah sen gel de İbrahim Ustayı unut! İmkan mı var unutalım. İbrahim Davutoğlu tenekeci. Çok güzel soba, mangal yapar ama en önemli mahareti öyle semaver yapardı ki içinde su kaynadığı zaman tren düdüğü gibi öterdi. İşte o yüzden çok öten semaver siparişi alırdı. Gayet neşeli Keyifli her zaman yüzü gülen çok mütebessim bir insandı. Ben onu gördüğüm zaman içim ferahlardı.

Yanındaki esnafsa Dokumacıoğullarının  babası cecimci Memet efendi sadece işi seccade yapmaktı.

Aha onun yanında demirci Hasan usta var. Demirci dükkanını erken açar erken kapardı.

Daha sabah gelip dükkanının darabalarını açtığı zaman ilk sözü;

<Ah akşam olsa da bi eve gitsek>! .. komşu derdi ki yahu Hasan usta daha yeni geldin hele akşama çok var derse de o ah keşke akşam olsa da eve gitsek der sözünü tekrarlardı.

Sonra merak ettik sorduk. Dediler ki Hasan usta hanımına  kerem ile aslı gibi aşık çok seviyor onun için hiç yanından ayrılmak istemiyor.

Ve bir gün acı bir sala duyduk Hasan usta bir daha gelip dükkanına vasıl olamadı. O da öyle bir aslısına tutulan kerem gibi yaşadı göçtü gitti.

Tenekeci Ömer Durgun, hemen yanında Bisikletçi Mehmet Eser. Komşusu Remzi Oktay. Ve tam köşede Leblebici Mardinli Refik Akbaşoğlu. Araya döndüğümüzde rahmetli Ahmet Perihan’ın ayakkabı tamir yeri var. Yanında ise tatlı dilli güler yüzlü şeker gibi insan Şekerci dayı var. Tatlı bir şahsiyet olduğu için Van halkı ona ismi Muhyeddin Dikici olduğu halde şekerci dayı lakabını takmıştı.

Komşulardan biri de aziz ve muhterem bir şahsiyet erenlerden marangoz, Camcı Hamit Ekinci. Namı diğer Molla Hamit.

Ve Fahrettin ustanın şeker imalat yeri Demirci Cimşit usta. Arada Hancı Mustafa’nın hanı. Karşıda yine bir han.

Efendim Küçük cami sokakta bir seyrü sefer yapıp dilimizin ve kalemimizin  döndüğünce o eski sokağın insanlarını tasvir etmeye çalıştım. O civar insanlarını bu gün anıyor ve hepsini rahmetle ve hürmetle anıyorum.

O sokağı o güzel Geçmişi yazarak anlatmaya çalıştım.

Bir başka yerde buluşmak üzere Küçük Cami Sokağından ayrılıyorum.

Hey gidi günler hey demeyeyim de ne diyeyim!

Bakmadan Geçme