Kültürü olmayan millet yok olur

Bir milleti işgal edebilirler. Topraklarını zaptedebilirler. Esaret altına alabilirler. Ancak, yok edemezler. Bir Milletin yok edilmesinin tek bir yolu vardır. O da kültürel anlamda bertaraf edilmesidir.

Ülkemiz emperyalist güçler tarafından işgal edildi. Topraklarımız parçalandı. Bölüşüldü. Üç kıtadaki muhteşem varlığımıza son verildi. Beşyüz yıl Cihana hükmetmiş koskoca bir İmparatorluk bitirildi. Cumhuriyetimiz de o güçler tarafından dizayn edildi. Kültürümüzün yozlaşması için her türlü araç ve gereçler kullanıldı. Öncelikle toplumumuzun kutsal değerlerini aşağılamaya başladılar. İnananlara baskı ve şiddet uyguladılar. İnananları, gerici, yobaz ve çağ dışı diye adlandırarak, toplumun  dışına itmeye çalıştılar.

Toplumun yozlaşması çalışmalarına, ahlaki değerlerimizin bozulması ile başladılar. Gençlerimizin büyük bir bölümünün yaşları itibarı ile hatırlayamayacağı, Televizyona kavuştuğumuz yıllarda, haftada üç gün yayın yapan TRT Televizyonu, tüm toplumumuzun ilgi odağı haline gelmişti. Amerikan dizisi olan "DALLAS" yıllarca evimizin içinde bizlerle beraberdi. Dallas dizisi ile baldızla aşk yaşamayı mübah saydığı gibi teyze ile de aşk yaşamanın yanlış bir şey olmadığını aşılamaya çalışıyorlardı. Bu diziler sayesinde ahlaki değerlerimiz erozyona uğramıştır. Daha sonra yapılan yerli dizilerin bir bölümü de Dallas’ı aratmayacak kalitededir.

Emperyal güçler ve yerli işbirlikçileri, batılı, çağdaş ve medeniyet adına bayağı önemli çalışmalar yaparak, ahlaki değerlerimizin yozlaşmasına önemli katkıda bulunmuşlardır.

Batı, bizim iyi ve güzel olan her türlü değerlerimizi alarak sahiplenmiştir. Ne kadar çirkin, ahlaksız değerleri varsa onları da bizim yozlaşmamız için hediye etmişlerdir. Osmanlının muhteşem beş yüz yılını bizden gizleyen ve bizlerin öğrenmesini istemeyen, Osmanlıya en büyük düşmanlığı yapan İngiltere, Üniversitelerinde Osmanlı tarihi okutarak, Osmanlıyı öğretmeye çalışıyor. Bizim okullara osmanlıca dersi konulmasını isteyen Cumhurbaşkanımız yerli işbirlikçiler tarafından gerici ithamı ile karşı karşıya kalmıştır.Tapularımız Osmanlıcadır. Tapularımızı okutacak bilir kişi dahi bulamıyoruz. Bir arazi davamız devam etmektedir. Tam altı aydır mahkememiz erteleniyor. Tapularımızı okutturacak, Osmanlıca bilen birilerini bulamadığımız için. Bundan utanması gereken birileri yok mu?

Osmanlı torunları olmaktan utanan bir güruh tarafından seksen yıl yönetildik. Tüm baskı ve şiddete rağmen, Büyük Türk dünyasının kültürü yok edilemedi. Halen dimdik ayakta duran bu kültür gerçek sahiplerinin vasıtası ile gelişiyor, güçleniyor ve büyüyor.

Büyük Türk Dünyasının Kültürünü anlatmak için, geçen yazımda "benim gibi yüzlerce yazar, binlerce makale yazmış olasalar bile, kültürümüzün tamamını" anlatamazlar demiştim. Bu yazımda da "NEVRUZ" bayramımızı işlemeye çalışacağım.

Nevruz, büyük Türk dünyasının ortak bir kültürüdür. Orta Asyadan Balkanlardaki uluslara kadar, çok geniş bir bölgede, yerel renk ve inançlarla kutlanan Nevruz, her ulusun kendi kültür değerleri ile özdeşleştirilip sembolleştirildiği, özü itibarı ile baharın gelişinin kutlandığı, coşkuyla karşılandığı bir gündür.

Yaşadığı geniş coğrafyada doğa ve çevrenin uyanışının kutlandığı Nevruz Bayramının Anadolu’da ve Türk kültürünün yayıldığı bölgelerde de son derece köklü ve zengin bir geçmişi vardır.

Orta Asya ülkelerinin tamamında ekmeğe,  Nan, Allaha da Huda derler. Bu ortak kültür, Kürtlerin, Kırgızların, Kazakların, Azerilerin, Gürcülerin, Özbeklerin, Türkmenlerin, Türklerin ve Balkanlardaki bir çok ulusun ortak değerleridir.

Baharın gelişini müjdeleyen Neruz, sevincin, mutluluğun ifadesidir. Oyunların, eğlencelerin, birlik ve beraberliğin tavan yaptığı bu bayramda, insanların biribirileriyle kaynaşmasını, yardımlaşmasını ve dayanışmasını ifade eder.

Ahlak anlayışımız, Kültür anlayışımız yeniden tavan yapacaktır. Dünyada hiç bir millete nasip olmayacak kadar zengin bir kültür hazinesinin mirasçılarıyız. Bu muhteşem mirasımızın, mirasçıları olarak bizlerin bu değerleri onurla sahiplenileceğinden eminim. Aynı şeyleri düşünen ayrı ayrı yerde bulunan milyonlarca insanın bir araya gelmeleri ve üç kıtada varlığını sürdüren kültürümüzün bir çatı altında toplanmış olabileceği inancımı devam ettirirken, Ercişteki Ramazan gecelerinde, bir ay boyunca devam eden hikayeci ile sarhoş Kemalden bir bölüm anlatmadan yazımı bitirmeyeceğim.

Hikayeci, teravih namazından sonra başlayan hikayesini sahura kadar devam ettirirdi. Hikayeci en heyecanlı yerinde hikayeyi bitirirdi. Ercişin en ünlü ozanı olan Ahmet POYRAZOĞLU, Ercişli Emrahın, Selvihanla olan aşkını anlatırken, hikayenin son bölümünde Emrahın sevdiği Selvi'yi, Şah Abbas zindana atar, Selvihan zindanda iken hikaye biter. Selvihanın zindana atıldığına içerlenen sarhoş Kemal, silahını alarak kahvenin çıkış kapısını kapatır ve şöyle der: "Vula Poyrazoğlu bu gece Selvi zindandan çıkmazsa, anam avradım olsun, buradan kimse sağ çıkamaz.". Bu söz dinleyenleri, , yeniden gülme ve düşünme moduna sokar. Ve, heyecanla bir sonraki günü beklerler.

 Saygılarımla.

Bakmadan Geçme