“Kürtlerin Anadolulaşma Süreci”

On binlerce insanın canına mal olan, milyarlarca dolar ekonomik kayıplara, yıkımlara göz yaşlarına neden olan, yalnızca emperyalist güçlere yarar sağlayan bölgemizde yaşanan olayların sona ermesi için örgütün silah bırakmasına yönelik görüşler ve farklı düşünceler geniş çevrelerde yeniden yüksek sesle dillendirilmeye başlandı.

Silaha sarılmanın, öldürmenin, ölmenin,  hendeğin çare olmadığı Türk’e Kürd’e zarar verdiği düşüncesinin toplumda kahır ekseriyetle kabul gördüğü bu süreçte Kürtlerin  binlerce yıllık  tarihi- sosyolojik  evrimini  anlatan  yazar Eyyüp Altun,  “Kürtlerin Anadolulaşma Süreci” adlı kitabında sorunu tarihi gerçekler ve    sosyolojik  perspektiften değerlendiriyor.

Ermeni anneannesinin  hatıralarından yola çıkarak kaynaklar ışığında 1915 öncesi Van gölü çevresinde Türk-Ermeni ve Kürtler arasında yaşanan sosyal ilişkileri, 1915 isyanını,  milliyetçi Ermeni Taşnakların hatalarını, Ermeni ve Kürt meselesini sosyolojik  boyutlarıyla Sona ve  Kızıltopraklar romanlarında  ele alan yazar dostumuz  Eyyüp Altun, “ Kürtlerin Anadolulaşma Süreci” isimli üçüncü kitabında  Kürtlerin Anadolulaşma sürecini   nesnel verilerle anlatıyor.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yaşanan “ özerklik”, “ hendek” ve  “kalkışma” hareketlerini 1913-15 arası Ermeni Taşnak Partisi’nin  bölgede yürtülen  isyan ve Osmanlı karşıtı  devletler ile yapılan işbirliği  sonrası trajik  şekilde son bulan hatalar zincirine benzeterek tarihi doğru okumayı salık veren  Eyyüp Altun,  kitabında döneme ışık tutan  bilgilere yer veriyor.

Yazar, “ Kürtlerde Anadolulaşma Bilincinin Altyapısı”  konu  başlığında,  Kürtlerin  oturduğu sosyolojik  ve tarihsel temelden hareketle  Kürtlerin tarihi sosyolojik evrimleşmesine, Bat illerine  yapılan göçlere, Kürtlerin siteme katılımı ve değişen  siyasal  tercihlere, Kürtlerde  birlik eğilimine,  Kürtlerin Anadolulaşmasına karşı politik hareketlere, Ermeni Taşnak Partisi’nin  benzer hatalarını analiz ederek, Türklerle Kürtlerin neden ayrılmaz bir bütün olduğuna değinerek, Kürtlerin Türkiyelileşme sürecinin  bizati Kürtler  tarafından  yerine getirildiğine vurgu yapıyor.

Anadolulaşma sürecini anlatırken, 1915 olaylarından sonra Ermenilere karşı büyük “ avantaj” sağlayan Kürtlerin, Osmanlı ‘nın son dönemlerine doğru bu kez  yavaş yavaş  Batı Anadolu’ya akmaya başladıklarını, Osmanlı  Devleti’nin  kuruluşundan sonra  çeşitli isyanlarda yer almış  olan Kürtlerin  Osmanlı  tarafından şehirlere dağıtıldığını dile getiren Yazar, “Örneğin İstanbul’a yerleşen Kürtlerin bir süre  sonra ekonomik ve idari mevkilere yerleşmeye başladıklarını  anlatıyor.

Yazar Altun, Cumhuryet’in kurulmasıyla ortaya çıkan Kürt isyanları sonrası  Kürtlerin büyük oranda  batıya göç ettiklerini,  geçmişte yaşanan olaylarda  Türklerin Kürtlere karşı özel bir düşmanlığı olmadığını ifade ederek,  amacın isyanı bastırmak olduğunu, çünkü aynı Türklerin, Rusların baskısıyla yurtlarını terk eden Kürtlere (Burukan aşireti) kucak açtığını kaydediyor.

Eyyüp Altun’un “Kürtlerin Anadolulaşma Süreci” adlı kitabından  bazı satır başlarışöyle:

Kürtlerin Batı Anadolu’ya yerleşimi sadece isyanlardan kaynaklı bir durum değildir. Cumhuriyet’le birlikte batıya göç, farklı nedenlere  bağlı olarak da devam eder. Özellikle 1950’lerde iş olanaklarının ortaya çıkmasıyla batı bölgeleri cazip hale gelmiş ve  iş bulmaya dönük göç ivme kazanmıştır.

90’lı yıllarda  köylerin boşaltılmasıyla hız kazanan  göç son hendek  çatışmalarıayla devam etmektedir. Bölgede  yaşanan çatışmaların olumsuz etkilerinden korunmak isteyen ahali, bir kez daha  Batı Anadolu ‘nun yolunu tutmuş gözüküyor.

Bırakın Türk sermaye çevrelerini, Kürt zengin sınıfı bile bölgeye büyük yatırım yapmaktan kaçınıyor.

İdari kadroların  seçiminde işi iyi bilenin ve Cumhuriyet’te bağlılığın esas  alındığı bir siyasal ve toplumsal modelde, Kürtler bin yıl öncesinden başlayan,  ama  son yüzyılda büyük hız kazanan sosyal evrimleşmenin sonunda kendilerini syasal sistemin ortasında buldular. Böylece Türkiye Kürtlerinin Anadolulaşması  önmli oranda  tamamlanmış oldu. Kürtler  İdari ve  ekonomik  yapının içinde  yer alması sahiplenme duygusunu geliştirdi.

Kürt olduğu  bilindiği halde  Lozan’ıa gönderilen heyetin başında  İsmet İnönü’nün bulunması,Türklerin Türk etnik  kökenden olmayan  Müslümanların (Kürtler, Araplar,Gürcüler vb.) sistem içinde  yer edinmesinden  rahatsızlık duymadığını göstermektedir. Dolaysısyla Atatürk, Türkiye’nin kader anlaşmasını  bir Kürde teslim etmekten çekinmemiştir…

Kürtler MİT’in üst düzey  yönetciliğinden Türkiye Genelkumayı’nın  komuta kademesine, tarımın, ticaretin ve maliyenin üst düzey  yöneticiliğine  kadar sistemin ortaklarıdır.

Batı da yaşayan Kürtler Türkiye’deki  toplam Kürt nüfsun ürettiği ekonomik değerin yüzde 75’ni ürtemektedir. Doğuda yaşayan Kürtler ise  geri kalan  yüzde 25’i… Kürtler ekonomik geleceklerini batıda görmektedir.

7 Haziran 2015  seçimlerinde Türkiyelileşme şiarını öne çıkaran HDP, oylarını %13.2’lere taşıyarak  barajı geçmiş ve büyük bir zafer kazanmıştı. Diğerlerinde olduğu gibi  bu seçimde de  Kürtler ayrılığı değil Türkiyelileşmeyi önemsediklerni ortaya koymuşlardı.

7 Haziran 1 Kasım seçim arasındaki  zaman diliminde  yaşananlar, ortaya atılan  Türkiyelileşme  söylemleriyle örtüşmyen  bir içerik taşıyordu ( Özerklil ilanı vb.) ve bu durum bölge halkının beklediği poltika değildi. Hatta ahali, 7 Haziran ‘daki  sonuçtan sonra PKK’nın  silah bırakacağı beklentilerine girmişti. Yaşanan ise “ hendek siyasetine” hız vermek oldu.

Dün Mezapotamlaylı olan Türkiye Kürtleri, geldiğimiz nokta itibariyle  Anadolulaşmış durumdadır….

Kürtlerin Türkiye’de yakaladıkları idari ve ekonomik avantajlardan vazgeçmeleri mümkün görünmemektedir… Kürtler açısından 1950’lerden önce  ayrılmanın sosyolojik altyapısı mevcutken, bugün ,yani 2016 itibariyle böyle bir yapıdan söz etmek  mümkün değildir.

Özerkliğin ayrılmanın ilk adımı olduğunu düşünen Kürtler, batıdaki olanakların kendilerine kapanmasını göze almak istemiyorlar.   Afrika’nın, Ortadoğu’nun  ve Yakın Asya’nın  batıya, gelişmiş bölgelere aktığı bir dönemde ayrılıkçılığı dayatmak başarı getirmeyecektir ve gittikçe Kürt halk kitlelerinin tepkisine neden olacaktır. Ancak tarihin bu  yöndeki akışını görmeyen bazı siyasal anlayışlar, hala üç beş kanton oluşturma  çabası içindedirler. Oysa Kürtler açısından Anadolu’da bağımsız  bir devlet kurmanın önü, tarihi ve sosyolojik yasalar bakımından  kapalı gözükmektedir. Kürt toplumunun büyük çoğunluğu, Türkiye bütünlüğünde kalarak kendi kültürel özgünlüğünü korumakla birlikte, demokratik ve ekonomik yaşama katılma eğilimi taşımaktadır.  Kısacası doğuda kurulacak bir Kürt devleti, bölge halkını cezp etmemektedir.

Bu  noktada tarihi Ermeni sorunuyla  günümüz Kürt sorununu  karşılaştırmak  zorundayız.  Ermeni milliyetçi partisi Taşnaksütyun, o yıllarda “ tam bağımsızlık”  şiarıyla  mücadeleye girişti. 

Anadolu‘da bağımsız Ermeni devletinin kurulması olanaksızdı. Ancak Taşnak  Partisi , bu sosyolojik  gerçeği görmezden geldi ve tarhin cevaz vermediği çözümü zorladı. Ermenileri uçurumun kenarına getirdi. Tamı tamına  aynı olmasa da, benzer  koşullara sahip  Kürtlerin  1915’i doğru okumaları  gerekmektedir.

Kürtler sıkıştığında etnik ayrışmanın derin yaşandığı  bölgelere değil Anadolu’nun  kalkınmış bölgelerine göçüyorlar. Kürtler  batıda baskıya maruz kalmış  olsaydılar kuşkusuz böyle bir  göz   yaşanmazdı.

 “ Kobanileşme”, Suriye  Kürtleri için  koşulların dayattığı  bir zorunluluk olabilir  Ancak  Türkiye Kürtlerinin  Kobanileşme gibi bir ihtiyacı yoktur.

Kürtler zaten  Türkiyeli oldular. Ancak Kürtçü siyasal yapılar  bunu henüz  idrak edebilmiş değil…

                                                          ***

Yukarıda uzun sayılabilecek alıntıların yanı sıra yazar kitabında “Kürtlerde Ermeni Algısı” konu başlığında ilginç  saptamalara yer veriyor.

Osmanlı düşmanı devletlerin ilgisine mazhar olan Ermenilerin,  Birinci Dünya  Savaşı’nda  tercihini Rusya, Britanya, ve Fransa’dan yana yaptığını, II. Abdulhamit’in Müslüman olan Kürtlerden yana tavır aldığını, Avrupa ve Ruslarlarla işbirliği halinde olan  Ermenilere  karşı sert  önlemlere başvurduğunu aktarıyor.

Yazar bu başlıkta özetle;

Durum değerlendirmesi yapan Kürtler bir kıyıma uğrayacağını fark ederek, doğal müttefiki Osmanlı’yı bırakmamıştır. Çünkü tutunacağı bircik kuvvet Osmanlı’dır.

Soykırım  kararlarının  parlamentolardan  geçirilmesinin  doğu bölgelerinin istikrarsızlaştırılarak Ermeni  topraklarının  bir gün geri alınabileceği politikalarına  altyapı oluşturma  amacından kaynaklanmaktadır.

Şu anda PKK  ile Ermenistan’ın dost gibi görünmelerinin , aslında  ikiyüzlü poltikalarının  bir gereği olduğuna işaret eden yazar, “ Çünkü iki kesim de aynı toprağı istiyor. Ermeniler  Anadolu’nun  doğusunu  Batı  Ermenistan olarak nitelendirirken , PKK  bu topraklara Kuzey Kürdistan  diyor. Buna karşın can-ciğer  dost görüntüsü veriyorlar.”

Erciş’te ikamet eden Eyyüp Altun’un  kitabı  konuya ilgi duyanların okuması gerekiyor. Sonsöz bölümünde bir halkı kurtarmak üzere yola çıkanların, bazen o halkın felaketine neden olabilirler diyen yazar,  “ Kürtler Sevr’de kendilerine bırakılan bir-iki şehrin aksine, bugün Anadolu’nun  hatta Trakya’nın  tamamını sosyo-ekonomik ihtiyaçları bakımından kullanabilmektedirler. İç içe geçiş Kürtlere kaybettirmemiş  büyük olanaklar kazandırmıştır…Kürtler tarihi süreç içinde Türkiye’yi kendi vatanları olarak kabullenmiştir. Bundan da  geriye dönüş yoktur”  tespitinde bulunuyor. 

Bakmadan Geçme