Allah’u Teala tarafından yaratılan varlıklar arasından Ahsen-i Takvim(en güzel yaratılmış)olarak takdim ettiği yegâne varlık olan insandır. Kendi mülkünü idaresini de insana vermiştir. Bahşettiği nimetlerin başında zaman gelmektedir. Zaman en büyük sermayedir. İnsanın bir günlük ibadetini gece ve gündüze sığdırmıştır. Geceyi dinlenme, gündüzü de çalışmak için fırsat olarak vermiştir.
İslamiyet zamana çok büyük önem vermiştir. Zamanla ilgili ayeti kelime ve hadisi şeriflerde bu husus çokça belirtilmiştir. Öyle ki bu surelerden birisi olan Kuranı Kerim’in 114 suresinden bir sure olan Asrsuresidir. Bu surede Yüce Allah Asra yemin etmiştir. Yani Allah’u Teala dikkatimizi zamana çekmektedir ve öneminden dolayı Asra andolsun buyurmuştur. Şanlı Peygamberimiz ‘’zamana sövmeyiniz’’ buyurmuştur. Karşılaştığımız başarısızlıklar zamana ait değildir. Belki zamanı hoyratça harcamamızdandır. Meşhur şairimiz merhum Necip Fazıl’ın dediği gibi Zamanı kokutanlar mürteci diyor bana; yükseldik sanıyorlar alçaldıkça tabana… ifadesi bize birçok şeyi öğretmektedir. Yüce ve Mukaddes kitabımız Kuranı Kerim’e ve İslam dinine tabi olanlara gericiler ifadesini kullananlar için yukarıdaki mısra en çarpıcı cevaptır.
Zaman sermayesini yerinde ve zamanında kullanmak insanı başarıya götürür. Allah’u Teala ibadetlerimiz için gece-gündüz içinde belli vakitleri tayin etmiştir. Bu vakitler aksatıldığı takdirde yapmamız gereken ibadetler kaza olmuş olur. Kazanın telafisi mümkün değildir. Büyük mutasavvıflar‘’Müminler zamanını en iyi kullanandır.’’Demişlerdir. İmam-ı Şafii hazretleri de Zamanı keskin bir kılıca benzetmiştir.‘’Sen onu vaktinde değerlendirmezsen seni biçecektir.’’ buyurmuştur.
Yine bilge zatlardan olan Ahmet El Cezeri şöyle der;
Gökte yeni doğan hilale bakmıyor musun, bir orağa (çiftçilerin buğday, arpa gibi tarlada biten ürünleri biçmeye yarayan keskin alet) benzer,
Felekte biçeceği bir ziraat yok ki biçsin,
Herhangi bir ekini değil belki günden güne ömrümüzü biçmektedir.
Her gün ömrümüzün yaprağından bir yaprak düşmektedir. Ahiretin kapısı olan kabre yaklaşmaktayız. Mekke döneminde inen 3 ayetten ibaret olan çağ, uzun zaman anlamını ifade eden bu surede Allah’u Teala yüce ve mukaddes kitabımız Kuranı Kerim’de şöyle buyurmuştur; Asra yemin ederim ki insan gerçekten ziyandadır. Ancak iman edip dünya ve ahiret için yararlı işler yapanlarla birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler başkadır. Surede dört özelliğe sahip olanların zararda ve ziyanda olmadığı belirtilmiştir. Samimi bir şekilde Allahu Teala tarafından;
*Samimi bir şekilde Allah’u Teala tarafından peygamberi Hazreti Muhammed’e (sallallâhu aleyhi ve sellem)indirilen bütün hususlara kalbiyle iman edenler,
*Dünya ve Ahiret için yararlı işler yapmak, dinin aklın ve vicdanın emrettiği şeyleri yapıp yasaklanan hususlardan kaçınanlar,
*Hak ve hakikati tavsiye edenler,
*Sabrı tavsiye edenler, günahları işlememek üzere kendi nefsini alıkoyanlar ve musibetlere karşı dayanma gücü gösterenler.
Yukarıda açıklamış olduğumuz bu dört sınıf insanların dışındaki diğerlerinin mutlak zarar, ziyan ve maddi-manevi kurtuluştan uzak olduğunu öğrenmekteyiz. Kurtuluş ancak Allah’u Teala’nın razı olduğu ve beğendiği şeyleri yapmakla mümkündür. Allah’u Teala’nın razı olmadığı peygamber efendimizin gösterdiği rehberliğin dışında kurtuluşu aramak çölde serap görüp suya koşmak gibidir. İslam’ın parlak güneşine karşı gözünü kapatan güneşe zarar veremez ancak kendisi zarar görür. İlerlemek İslam medeniyetinde Kuran’ı Kerim ve Nebevi sünnetin gösterdiği Sırat-ı Müstakim (peygamberimizin üzerinde bulunduğu yol) yolunda yürümekle elde edilir.
Yine meşhur şairimiz;
Zaman korkunç daire ilk ve son nokta nerede,
Bazı geriden gelen yüzbin devir ileride’’… mısralarıyla ne güzel ifade etmiştir.
İstiklal Marşı şairimiz merhumun deyişiyle Asr suresi bize şunu anlatır;
Halik’ın namütenahi adı var, en başı “Hak”,
Ne büyük şey kul için hakkı tutup kaldırmak!
Hani Ashâb-ı Kirâm ayrılalım derlerken,
Mutlaka “Sûre-i ve’lasr”ı okurmuş, bu neden?
Çünkü meknûn o büyük surede esrâr-ı felâh,
Başta imanı hakiki geliyor, sonra salâh,
Sonra hak, sonra sebât. İşte kuzum insanlık,
Dördü birleşti mi, yoktur sana hüsran artık.