Leprasız bir dünya için el ele verelim…

Ülkemizde, Lepra/Cüzzam kelimesini duyan herkesin aklına gelen isim Türkan Saylan'dır. Hastalığın toplumda daha olumlu etki bırakması, erken tanı, doğru tedavi ve yaşam boyu rehabilitasyonunsağlanması konularında yaptığı çalışmalarla, birçok süreğen hastalığa örnek olmuştur.

Ülkemizde, Lepra/Cüzzam kelimesini duyan herkesin aklına gelen isim Türkan Saylan’dır. Hastalığın toplumda daha olumlu etki bırakması, erken tanı, doğru tedavi ve yaşam boyu rehabilitasyonunsağlanması konularında yaptığı çalışmalarla,  birçok süreğen hastalığa örnek olmuştur.

 

Tıp Fakültesi öğrencisi olduğu yıllarda, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi gezisinde gördüğü, lepra hastalarına uygulanan hizmetleri eleştirerek, kendisinin ilerde bu konuda çalışacağına karar vermiş, eğitiminin farklı aşamalarını tamamlayarak, kendine verdiği sözü unutmamış, 1976 yılında Cüzzamla Savaş Derneği’ni kurarak, Sağlık Bakanlığı ile protokol imzalayarak, lepra konusunda çalışmaya başlamıştır. Bir taraftan çalışma ekibini kurmuş, bir taraftan da lepra hastalarının tedavilerini, insan haklarını düzenlemeye çalışmıştır.

 

1960 lı yıllarda Doç. Dr. Etem Utku’nun, yaptığı tarama çalışmaları ile Sağlık Bakanlığı’nda kayıtlı, bilinen,4000 kadar lepra hastası vardı. Türkan Hoca, bu sayının daha fazla olduğuna inanıyordu, gerçek sayıya ulaşmak, yeni vakaları bulmak, hastaların yaşam koşullarını değerlendirmek, gerekli iyileştirmeleri sağlamak amacı ile Sağlık Bakanlığı ve Lepra için çalışan yurtdışı derneklerle işbirliği yaparak, ülke çapında sağlık taramaları başlattı. Ben de bu ekibin üyesi idim, ilk durağımız en çok lepra hastasının yaşadığı Van ili idi. Yıllar içinde il, il, köy köy dolaşarak nerede ise tüm hastalarımız ve aile bireylerini evlerinde ziyaret ve muayene ettik, yeni vakalar bulduk, ölenleri, yer değişikliği yapanları tespit ettik. Türkan Hoca, hastaların ekonomik koşullarını iyileştirecek çareler düşündü, çocuklarına eğitim bursu vererek hem okumalarını, hem de ailenin gereksinimlerini karşılayabilmelerini sağladı, evi olmayana ev yaptı, işsizlere koyunculuk, arıcılık, pazarcılık vb. iş olanakları yarattı. Yıllar içinde çocuklar okudu, öğretmen , doktor, mühendis oldu. Önceki yıllarda Lepralı’nın Çocuğu diye anılan bu çocuklar, kendileri meslek sahibi olunca, bu sefer de anne ya da babaları öğretmenin annesi, doktorun babası diye anılmaya başladılar. Yıllar içinde ailenin sosyal statüsü olumsuzdan olumluya dönüştü. Türkan Hoca ve Ekibi, yıllarca heyecanla, moral ve motivasyonla çalışarak; toplumu hastalık hakkında doğru bilgilerle donattılar, sağlık ordusunu eğiterek, sağlık taramaları yaparak, yeni tanılara ulaştılar, hastaların tedavi ve rehabilitasyonunu sağladılar, bilimsel çalışmalar yaparak, ülkemizi dünya da  tanıttılar. Hastalığa çok yönlü yaklaşım Türkan Hocanın uyguladığı bir yöntem idi, birçok ülke de hasta sayısı çok olduğu için ancak tanı ve tedavisi ile uğraşılabilirken, bizim ülkemizde bunun dışında hastaların sosyal rehabilitasyonları çok önemli sonuçlar yaratıyor idi. Bu çalışmalar sonucu Türkan Hoca,1986 yılında, dünyada ilk defa bir kadın olarak Uluslararası Gandi Ödülü’nü aldı.

2000’li yıllara gelindiğinde lepra hastalığı ülkemiz için önemli bir sağlık sorunu olmaktan çıkmıştı. Dünya Sağlık Örgütü, Türkiye’yi Lepra Hastalığının çok azaldığı bir ülke olarak ilan etti. Bulaşıcı bir hastalığa çok yönlü yaklaşım ile; hasta kendi ev koşullarında tanılanıyor, tedavisi için hastaneye getiriliyor, tedavisi yanında eğitimi yapılıyor, gereksinimleri belirleniyor, düzeltici cerrahi işlem uygulanabiliyor, koruyucu ya da ortopedik ayakkabısı yapılıyor, çocukları okutuluyor, ev yapılıyor, iş olanağı yaratılıyordu. Bu çalışmalarla yeni vakalar azalmış oldu.

 

Türkan Hoca, birlikte katıldığımız, 2008 yılında Hindistan’da yapılan Uluslararası Lepra Kongresi’nde, lepra hastalarına uygulanan ayrımcılığın birçok ülkede devam ettiğini öğrenince “Lepra Hastaları İçin İnsan Hakları “konulu bir çalıştay düzenlemeye karar verdi. Döner dönmez hazırlıklara başladık, farklı ülkelerden gelen katılımcılarla konuyu tartışarak Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Bölümüne gönderilmek üzere bir “Manifesto” hazırladık. Birleşmiş Milletler bu doğrultuda Cenevre’de Uluslararası çalıştay düzenledi. Ben de ülkemiz adına katıldım, ülkemizde lepra konusunda yapılan çalışmaları ve yasal durumu anlattım. Toplantı aralarında birçok kişi yanıma gelip Türkiye’de yapılan çalışmaları kendi ülkelerinde uygulamak istediklerini, bunun için raporlara gereksinim duyduklarını söyledi.  Ülkemizin bu konuya öncülük yapmış olması Türkan Hocamızın sayesinde olmuştu. Çalıştaylar devam etti, birçok ülke yasalarındaki olumsuzlukları değiştirdi. Ülkemizde ise, Türkan Hocanın, yıllar yıllar önce,  Sağlık Bakanlığı’nda aylarca her hafta sonu çalışarak, Frengi-Lepra Yönetmeliği’ni iyileştirmesi sonucu yasalarımız eşitlikten yana idi.

 

Ne yazık ki,2009 yılında, Lepra Hastaları’nın annesi saydıkları Türkan Hocamız fiziksel olarak aramızdan ayrıldı. Bizler, ondan öğrendiklerimizle lepra çalışmalarımıza devam ediyoruz. Hastalarımızın çoğu yaşlandı, lepra hastalığı iyileşmiş olsa da geçmişte hastalığa bağlı olarak sahip oldukları sakatlıklar ile yaşamaya devam ediyorlar.Bu durumda onların beklediği, maddi sıkıntı çekmeden, sağlık sorunlarını kolayca çözebildikleri bir yaşam.  İstanbul  Lepra Hastanesi, yönetici ve çalışanları ile sağlık sorunlarına çözüm olurken Cüzzamla Savaş Derneğide çocuklarına, torunlarına burslar vererek, SGK primlerini ödeyip emekli olmalarını sağlayarak, maddi sorunlarına çareler bulmaktadır.

 

Lepra Hastalığını doğru anlatmak, yanlış bilgileri yok etmek, hastalara karşı duyarlılık geliştirmek, destekleri çoğaltmak amacı ile her yıl Ocak Ayının son Pazar günü “Dünya Lepra Günü” olarak anılmaktadır. Türkan Hocamız da, lepra çalışmalarına başladığı 1976 yılından bu yana bu günü anar, birçok etkinlikle konuyu topluma duyururdu. Bu yıl da, 29 Ocak Pazar Günü, Ataköy Yunus Emre Kültür Merkezi’nde, Cüzzamla Savaş Derneği olarak düzenlediğimiz etkinlikle, saat 13-16 arası hem lepra konusunu anlatacak, hem de kıymetlimiz Türkan Hocamızı anacağız. Gelin birlikte olalım.

 

Bakmadan Geçme