Mavi Şehrin Kalemleri

Mavi Şehrin Kalemleri


SESİMİ DUYAN VAR MI?

ESMA BOLAT/ALMANYA

Türkiye 06.02.2023 tarihinde büyük bir felakete uyandı. Sabah kahvemi içerken ilk mesaj düştü sosyal medyadan önüme.  Şaşkınlıktan kahve boğazımda kaldı.  Hemen haber kanallarını açtım. Merak ve endişe tüm benliğimi sarmıştı. İlk önce depremde "254 kişiyi kaybettik" dedi haberler. Sonrasında rakamlar çığ gibi büyüdü, tıpkı içimde devleşen acı gibi. Felaketin boyutu tahminimin çok üstündeydi.  Çığlıklar, acılar, toprak altında kalanlar ve yakınlarının göğe çıkan figanları. Dayanılacak gibi değildi gördüklerim, yağmur yerine acı ve gözyaşı yağıyordu gökten sanki. Bizler; "Almanya'da yaşayan Türkler olarak neler yapabiliriz?" diye önce aile içinde koordine olduk, akabinde sosyal yardım gruplarıyla istişareler yapmaya koyulduk. Vatana uzanan el olmak için, gurbette herkes birbiriyle yarış halindeydi. Hazırlanan koliler, yataklar, yorganlar, boşalan banka hesapları! Üç saat sonra yola çıkacak olan yardım tırlarına yetiştirmek içindi tüm mücadelemiz.

 Kızımın çocuklarının kışlık giyeceklerini, yatak, yorgan hatta çeyiz sandığında bulunan yazma ve patiklere kadar paketlediğini, cebindeki son parayla bebeklere alışveriş yaptığını öğrendiğimde, kendisiyle bir daha da gurur duymuştum. Gördüğü manzara ve acılar karşısında bir yandan koşturuyor, bir yandan şaşkındı ve acıyla ağlıyordu. Sosyal medyada tanık olduklarımız, yaşadıklarımız büyük acılara şahitlik ediyordu. Her insanın kaldıramayacağı bir yıkımdı yaşananlar. Deprem olan bölgelerde hayatlarını sürdüren arkadaşlarımı aramaya başladım hemen. Ya acı haberler alıyordum, ya da gözlerindeki dehşet saçan bakışlarından korkuyu okuyordum hepsinin. "Başka ne yapabilirim? Diye düşünmekten uykularımı yitirdim. Koşturmaktan değil acıdan yorgundu bedenim. Vatanımın acısı, çaresizliği,  feryadı üç bin kilometre ötede bizlerin yüreğine kor gibi düşmüştü! Kolay değildi bu yıkım, insanlar ölüyor ve yakınlarının hayatlarından ansızın ve topluca ayrılıyorlardı. Ölüm gerçekti. Ama bu kadar büyük bir felakete aklım sırrım ermiyordu. Kimsenin algılayamaması gibi.

Göçük altında can veren insanların kiminin hırkası, kiminin cebinden çıkan fotoğrafları, kiminin çığlıkları mıh gibi çakıldı beynime.  Kursaklarda kaldı hayaller, düğünler, torunlar, mutluluklar, vuslata kaldı sevdalar…

Oradaki canları kurtarmaya çalışan herkesin dilinde aynı ağıt: "SESİMİ DUYAN VAR MI?

 Küçücük bir tıkırtı yaşam umuduydu. Tırnaklar kürek, hepimiz tek yürek olmuştuk. Can acısının feryatları, kiminin arkada evlatları, kiminin ana, babası. Kişinin yâri! Hepimizin de canları kalmıştı enkaz altında.  "Gidiyorum!" diyemeden son bir defa sarılamadan, helalleşemeden, nefessiz kalarak gidiyorlardı son yolculuğa. Binlerce kişi el ele, aynı akıbetle, aynı kader birliğiyle. Sevenleri sadece dua edip, şok halinde çaresizce olanları izlemekle yetiniyordu! Günlerdir acıları izlemekten bitap düştük milletçe.

Yazacak o kadar çok şey var ki! Sözün bittiği yerdeyim. Dile gelen, gelmeyen getirilemeyen tüm ifadeler eksik. Nerede nasıl sonlandıracağımı bilmeden yazıyorum şu an. Biliyorum sorulacak çok sorumuz var. Sorular cevapsız, kelimeler kifayetsiz,  merak hat safhada...

-Deprem Bölgesi olduğu bilinen Türkiye evleri neden çürük mesela? Kim bu kadar canın bu şekilde heba olmasının müsebbibi?

-Müteahhitlerin para ve makam hırslarıyla insanları toprağa canlı gömmeleri hangi vicdana sığar?

-Teyit edilmemiş mesnetsiz haberlerle insanların galeyana getirmek hangi insanlığa yakışır?

-Büyük bir felakette bile birlik olmayı başaramayan Türk siyasetinin önderlerinin tutum ve davranışı hangi tarih kitabında şık durur? Kirli siyaset üreten kişilerin, halktan nasıl birbirine saygı duyması, birlik ve beraberlik içinde olması beklenir?

Şu sorumun cevabını gerçekten bilmek istiyorum? Gördüklerime ve duyduklarıma binaen; bu yaşanan felaket gerçekten doğal bir deprem mi?

Neye değinsem elimde kalacak biliyorum...

Samimice içimden geçenleri yazmayı çok isterdim. Ama... Ahh!

Yağmalar, hırsızlık, tırları kendi deposuna yıktıran hırslı insanlar, bebek mamalarına göz dikenler, yalan haberler yapan hainler! Nerede vereceksiniz acıdan nemalanmanın hesabını? Yükselen battaniye ve su fiyatları. Bu işten çıkar sağlamak yakışmazdı bize. Demem o ki, vicdansız her yerde ve her koşulda VİCDANSIZDI yine. Kötü insanlar her zaman olduğu gibi kölükte yarıştılar birbiriyle.

İyi insanlar yurdumun dört köşesinden ve gurbetten yetişti, iyilikte yarıştı kardeşleri için ellerinden ne geldiyse. Kimileri soba yaptı, kimi sanatçılar gecesini gündüzüne kattı. Anadolu kadını çorap ördü, ekmek açtı, el uzattı gücü nispetinde! Aç susuz televizyon izledi birileri, depremzedeler aç diye. Ekmekten aştan kesildi vicdan sahibi olanlar.  Uyumaktan,  rahat olmaktan utandı insanlığını hâlâ kaybetmeyenler.

"Biriz, birliğiz, kardeşiz" dedi koştular akın akın şehirlere.

 Birde gördüğümüz mucizeler vardı felaket haberleri arasında. O görüntüler umut oldu bir nebze. Orada canları uğruna enkazda çalışan vatan evlatlarımız için avuç açıp dua etmekte bulduk teselliyi. Yirmi günlük bebek, anasından son hatıra bir tutam saçla avuçlarında yeniden doğdu dünyaya. Yetimler ve öksüzler yürek dağladı. Kimi feryat ederken,  kimi acısına rağmen gülümseyen bir bakış atıyordu yıkıntıya.  Canlar gördüm insanlara vefasıyla örnek olabilen, adı hayvan olsa da kendisine verilen ekmeği enkaz altında can vermiş sahibine taşıyordu. Kurtarma köpekleri vardı, can kurtarırken can veren. Muhabbet kuşları gördüm, bebeleriyle enkazdan hayata gülümseyen. Kediler vardı acıyla enkazlardan kurtarın dercesine inleyen. Her gördüğümüz hafızalara kazındı tek tek.

 Büyük bir sınava tabi tutulduk, kimi akıp geçti aziz bir su gibi bu sınavdan, kimi çakıldı cehennem çukuruna hırs yaparken. Sabır etmeyi, tevekkülü öğrendik tekrar ve yeninden. Çünkü başka yapacak bir şey kalmamıştı yaralılara vefa borcunu ödemekten. Vefat edenlere dua edip, gözyaşı dökmekten başka bir şey gelmedi elimizden. Keşke binalarımızı düzgün yapabilseydik Almanlar gibi, onların disiplinini ve güzel hallerini kopyalayabilseydik.

Biliyorum ki her şeye rağmen tekrar güzel günleri kucaklayacak ülkem. Biliyorum ki iman gücü ile yeşerecek yeni nesil yeniden.  Ülkemi cehenneme çevirmeye çalışanlara Rabbim fırsat vermeyecek. Biz binlerce kilometre uzak olsak bile, gönlümüz o toprakta.  Kalbimiz onlarla.

Ne diyor milli marşımız?

Bastığın yerleri "toprak!" diyerek geçme, tanı:

Düşün altında binlerce kefensiz yatanı.

Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır atanı:

Verme, dünyaları alsan da, bu cennet Vatanı.

Mehmet Akif Ersoy

 Bu ülke bizim, hepimizin. Altı şehit dolu! Lütfen artık iyilikte ve doğrulukta yarışalım. Gün el ele mücadele günüdür. Bir daha böyle bir felaketi yaşamayalım inşallah.  Kendi namıma da özellikle canını hiçe sayarak deprem bölgesinde var gücüyle çalışan herkese sonsuz şükranlarımı sunuyorum.

Allah bir daha göstermesin böyle bir felaketi. Geçmiş olsun benim canım VATANIM. Yaralılarımıza şifa, vefat eden kardeşlerime Allahtan rahmet diliyorum.

GEÇMİŞ OLSUN ANTAKYA’M

FATMA ÖZGER BİLGİÇ

Kadim şehir yaslı, boynu büküldü

Ruh ve beden yandı, ciğer söküldü

Ağıtlar yükseldi, moloz döküldü

Bu depremi dünya ilk kez görüyor!

Antakya, Ata’mdan hediye bize

Yıkıldı camiler, kilise, müze

Çıkacaktır bu hâl inşallah düze

Bu depremi dünya ilk kez görüyor!

Dağılmış Antakya’m, suskun bakıyor

Binalar üst üste yürek yakıyor

Hocalar camisiz sela okuyor

Bu depremi dünya ilk kez görüyor!

Hastanesi bile nasıl yıkıldı

Bayraklar yarıya hemen çekildi

Patlayan borular bir bir söküldü

Bu depremi dünya ilk kez görüyor!

Koca şehir dostlar, yerle bir olmuş 

Canlı insan yok ki cesetler dolmuş

Yoksa bu dünyanın sonu mu gelmiş

Bu depremi dünya ilk kez görüyor!

Binlerce cesetler enkazda çıkar

Her çıkan enkazın haberi yıkar

Bu manzara benim döşümü yakar

Bu depremi dünya ilk kez görüyor!

Ah, on dört asırlık Habib-i Neccar

Viran olmuş her yer bu kötü haber

Görülen manzara yüreği deler

Bu depremi dünya ilk kez görüyor!

Tertemiz dünyayı kirlettik bizler

Yetemiyor artık yazılan sözler

Yıkılan her bina doymayan gözler

Bu depremi dünya ilk kez görüyor! 

Dürüst değiliz ki tüm işler eğri

Kaç gündür ağlıyor şu Asi nehri

Ne olacak şimdi bu işin seyri

Bu depremi dünya ilk kez görüyor!

Halkımız çok hassas, yardımlar aktı 

İskenderun kızdı, öfkeyle baktı

Köpüren Akdeniz caddeye aktı

Bu depremi dünya ilk kez görüyor!

Tarihin kalbidir nazlı Payas’ım

Çok erken gittiler kalmadı hısım

Döküldü duvarlar bak kısım kısım

Bu depremi dünya ilk kez görüyor!

Sokullu Külliye boynunu büker

Tarihine bakar utanır çöker

Deliçay dertlenir derdini döker

Bu depremi dünya ilk kez görüyor!

Çoluk çocuk ağlar, anayı özler

Babalar acıyı bağrına gizler

Kör olsa da yürek dayanmaz sızlar

Bu depremi dünya ilk kez görüyor!

Özger’im Antakya acıya gebe

Gündüzü dumanlı, sanki bir gece

Yüreğim yastadır anlatmaz hece

Bu depremi dünya ilk kez görüyor! 

ŞUBAT'IN ALTISI

BAHAR BÜKE

Soğuk bir gecenin peşi sıra

Kışı ölümün soğukluğu sarmaladı

Kar değil ki bu yağan

Şimdi bu kar mı?

Can çekişirken hayaller

Yükselirken gürültülü sancılar

On il diyor haber muhabirleri on il takınıp korkulu bakışları

Kar kefen olup yağdı

Şubat'ın altısı, mahşerin atlısı

Kalanları bitap efseli

Yorgan oldu betonlar titrerken geceleri

Bir annenin çığlığı arasında

Bir çocuğun göz yaşında

Bir babanın acı dolu sancılı bakışlarında

Yitip giden canların,fay hatlarında

Olurken depremler ardı ardına

Ezilip kaldım sönen hayallerin en kazı altında

Kapkaradan daha kara, acının en koyu tonunda

Asla silinmeyecek akıllarda, hafızalarda asla

İlan edilerek dünyaya yası

Acı tarihini yazdı

Şubat'ın altısı

Yoktur acının ırkı, ne de yaşı

Koca koca,diki dikine dikilen binalar arasında

Ölümün halatını dolayıp boynumuza

Başladı bir telaşlı arama,yana yakıla

Can pazarında

Tam ortasında

Öksüzlerin, yetimlerin acılı bakışları

Tek tek, kazıya kazıya

Acı tarih yazdı

Şubat'ın altısın da

Bir yanım mahşer,bir yanım mücadele

Bir yanda umut olur mücadele arasında çıkan bebe

Buz kesmiş ellerin avuçları arasında

Katıp dua dua

Un ufak betonlar arasında

Yürekler sarmalarken kor acıları

Bir parça çalıp ölümden ağlayan gözlerle

Takdiri ilahi bir yana

Tedbiri ihmali de unutma

Acı tarih yazdı ölüm üfleyen kışın

Şubat'ın altısın da

Direnerek,kenetlenerek

Sabahı olan yarınlara...

6 ŞUBAT DEPREMİ

COŞKUN ARSLAN

Ciğerlerimiz yandı Canlar enkaz altında

Bizler burda üşürüz Onlar enkaz altında

Yürekleri üşüten, En soğuk şubattır bu,

Viran olmuş şehirler, savaştan berbattır bu.

Gece uyku vaktinde on ili deprem vurdu

Acının tarifi yok, matem kapladı yurdu

Adıyaman,Hatay'ım, Maraş'ım, Elbistan'ım

Urfa'ya mı? Yanayım, Antep'e mi yanayım

Malatya, Diyarbakır, Adana,Osmaniye

Bir yanda Kilis ağlar bir yanda İslahiye

İnsan aciz can aciz bu ne yaman felaket

Resulün hürmetine, Allah'ım sen yardım et.

Karanlık, çaresizlik, Bir tarafta yağış var

Bu nasıl bir afettir, Kapanmış bütün yollar

Hayalleri düşleri vardı yarına dair.

Evler beton yığını, evler hazin bir kabir

Ayrımız gayrımız yok. Beraberlik zamanı

Bir can bir dünya demek, Seferberlik zamanı.

Kaybedecek zaman yok, yaraları saralım.

Bu günlerde geçecek, Uzanan el olalım

NELER GÖRDÜM BEN NELER

NAZMİ SARAÇOĞLU

Bu depremde neler, gördüm ben neler

Fakirle zengini bir safta gördüm

Tüm ulus bir olmuş dualar eder

Çaresiz kulları arafta  gördüm

Özenle alınan eşyalar gitmiş

Nice evler vardı sekiz- on katmış

Kimi tuz-buz olmuş kimi yan yatmış

Mütahid- mimarı azapta gördüm

Yer ile bir olmuş han, hamamları

Arşa dek yükselen o figanları

Enkaz altındaki körpe canları

Rahmet-i Rahmanda semada gördüm

On gün sonra dahi karnı tok çıkan

Etrafa, gülerek ışıklar saçan

O masum gözlerle gülerek bakan 

İbretlik bebeği  kundakta gördüm

Doğudan batıya yok ayrı kalan

Yediden yetmişe bir  imkan  bulan

Yardım için koşup seferber olan

Bu asil milleti Vatanda gördüm

Mülküm, evim, işim diye gezeni

Kalemi elinde hesap yazanı

Yemek tuzsuz diye evde kızanı

Çorba kuyruğunda sırada gördüm

Çürük binalara imza atanı

Servetine haram servet katanı

Bunlara destek verip tutanı

Yıkılmış eşikte eyvanda gördüm

Mehkeme-i kübrada divanda gördüm

ALTI ŞUBAT'TA

ORHAN OYANIK

Hatay, Adıyaman, Malatya, Maraş

Kırk bin canı aldı Altı Şubat'ta

Koptu bir zelzele başladı telaş

Nice canlar soldu Altı Şubat'ta

Urfa, Diyarbakır, Kilis, Adana

Osmaniye, Antep döndü virana

Elbistan karıştı toza dumana

Taşı taşa çaldı Altı Şubat'ta

Yaşanmamış böyle felaket sızı

Yaktı yürekleri ateşi közü

Yıllar geçse bile silinmez izi

Ne acılar kaldı Altı Şubat'ta

Büyüdü dağ gibi her kulun derdi

Yürekleri derin acılar sardı

Yerinen bir oldu on ili , yurdu

Her yan enkaz doldu Altı Şubat'ta

İlimdar kavruldu yandı sineler

Yıkık viraneye döndü binalar

Yavruyu enkazda koyan analar

Saçlarını yoldu Altı Şubat'ta

Vansesi Özel Haber

Bakmadan Geçme