Mavi Şehrin Kalemleri

Mavi Şehrin Kalemleri


AZ GELİR

HATİCE ERDOĞAN

Yazarım kağıda senin methini

Tükenir mürekkep övgü az gelir

Gözlerime çektim vermem setrini

Baktıkça gözüne arım az gelir

Mıhlanmışsın gönle artık nafile

Kime ne sevdamdan vermem dillere

Aman deyip çalmam kapını bile

Eşiğinde durup kalsam az gelir

Kapında beklerim bir ömür senin

Şikayet mi haşa lütfumdur benim

Bakmasın ne çıkar bana gözlerin

Beklerim naz etmem sabrım az gelir

Sırrın benimledir edeptir sevdam

Kimselere demem mahremdir sunmam

Zehri şerbet diye önüme koysan

İçerim kanmak ne umman az gelir

Zikr ettim dilimden düşürmem bi an

Sayarım zerreni asla gocunmam

Dilimde kalbimde ruhumda her an

Tesbih etsem çeksem seni az gelir

Nolur son nefeste salama yetiş

Musallada son bulsun bari bekleyiş

Ruhum kanat çırpar arşa serzeniş

Sonsuz ebedim ol fani az gelir

AŞKNÂREM

MÜYESSER KURT

Geceler uyumanın vakti değil.

Karşıma alıp hayalini

Bir dal sigarayla seni yaşamanın vaktidir aşknârem...

Sen şimdi

Yanım da olsan,

Düşen yıldızlardan bir taç yapsan saçlarıma.

Kalbimden öp beni aşknârem

Avuçlarında ki yağmur kokunu yüzüme sür...

Bu sevda çiçekler açmalı aşknârem...

Kim söylediyse mevsim ırkçılığıdır,

Baharlar ilk ve son diye ayıran

İklimlerimiz deniz kokmalı

Güneş yüzünün gölgesidir,

Cennet kapılarının şifresi varlığın

Ve

Her kar tanesi bir meleğin kanadından kirpiklerine düşen

Bir tüy gibi aşknârem

Rüzgârlar sesini getirir,

Şifadır canıma nefesin.

Ümit etmek seni rızkıdır ömrümün.

Aşknârem hangi cümleler hasretimi ifade edebilir...

Yollar, denizler ve şehirler...

Ben Uzakken bu kadar sana.

Kalbim de yaşatmak seni,

Yavan bir özlem kelimesiyle nasıl anlatılabilir.

Sen bana hep gül aşknârem...

Sesinde ki gülüşlerdir içimde ki

Kelebeklerin ömrünü uzatan.

Böyle dev hayallerin cüce kurucusu gibi,

Yoklukla varlığın arasın da bir Araf da

Ben seni düşünmekten divâne olabilirim

Ben seni düşünmezsem bir hiç olabilirim aşknârem

NİSAN KOKULU SEVMEK

DERYA GÜLTEKİN

Sevecekse insan,

Soldurmadan…

Narin tutan bir el gibi

Gül kokulu sevmeli.

Sulara yol veren dağlar gibi

Ferhat kokulu sevmeli.

Vatan eri...

Adam gibi

Güzel sevmeli.

Sevecekse insan,

Can diye sevmeli.

Toprağa can veren bahar yağmurları gibi

Nisan  kokulu  sevmeli.

Nisan kokulu sevmek…  Boz bulanık bir hazanın ardından, yeşilin griye çalım attığı bir oyunu kazanmak gibidir  nisanda sevmek… Soğuk  kalın duvarların ardından ılık rüzgârda uçmak gibidir nisan kokulu sevmek.

Sevmelerin en güzeli…

Tomurcuğa duran dallarda,  yol buldukça koşan sularda ve batmamak için direnen günün renkten renge giren o aşk kızılı yüzünden bahara gülümsemek…

Ve göçmen kuşların kanatlarıyla hasreti savmak…

Nisanda sevmek en güzeli!

“İmkânsız şey,

Şiir yazmak.

Âşıksan eğer;

Ve yazmamak,

Aylardan nisansa.”

Orhan Veli’den daha kim böyle güzel diyebilir ki,  “Aylardan nisan!”

Boşuna düşmedi cemre yerlere. Hava, su, toprak gibi  insanı yeşerten  yağmurdur nisan.

Baharı  görmeden hazana ererken dilden dökülen hasrettir, aşktır,  şiirdir; belki de isyandır nisan. Ne güzel işlemiş yüreğine hasreti,  Mahzuni Şerif:

‘Kara gözlüm nisan ayı gelince,

Yine yoluma gurbet görünür.

Akar gözlerimden inceden ince,

Kanlı yaş ellere şerbet görünür.’’

Bu nisanda  gönül gurbetlerinden sılaya, sağlıkla ermek dileğiyle…

VEDA’LARINDA BİR ADABI OLMALI.

GÜLHAN TAŞKIN

Mesela bir " hoşçakal"  ın kalmalı herzaman gönül heybende onun için. Bitmişte olsa herşey " yolun açık olsun"  diyebilmeli oda dilinin ucu ile de olsa sana. Ve son bir hediye düşmeli nasibine ona dair, geçmişinize dair. Bir damla gözyaşı, bir masum tebessüm belkide.

 Veda’larında bir adabı olmalı

 Kırılmadan, kırmadan ama hüzünle seni Allah'a emanet edebilmeli son kez. Dolu dolu sarılabilmeli sana. Kokunu içine çeke çeke özlemini yüreğinde duyabilmeli belkide. Ve gözlerinin taa içine bakabilmeli son kez

  " gidiyor musun?"  diye.

  Veda’larında bir adabı olmalı.

  Aniden çalmayan telefonlara, açılmayan kapılara, gelmeyen mesajlara bakıpta, 

    "o zaten çoktan gitmişti"

    dedirtmemeli insan. Bunu hiç kimse haketmez.

  Veda’larında bir adabı olmalı.....

KÖY TADINDA

NİMET TANER

güzden dönüyordu 

kanatları bahar yüklü kırlangıçlar...yorgun

 yırttıkça yüzünü toprağın

fışkırıyordu özünden tohumlar yaşama

tuvali başında bir ressam

fırçası maviye gebe

griler beyaza pamuğa teşne

 oynaşırdı yanağında çekingen bir gamze

elbette utangaç ve pembe

ah abrulum bahar yüzlüm

ellerini ısıtıyor

zemheri yorgunu aylar kirazın alazında

 çocukluğumdan  sızıyor odama

defne kokulu sabahlar

ta uzaktan bir tını

Sezen’den ezber

 “ikinci bahar yaşıyor ömrüm”

karışıyor yine gök toprağa

toprak yaprağa ve ağaca

değince  ayakların kumların çıplaklığına

boy veriyor kısır tohumlar

nisan mart kapışmalarında

ah kirazım al yanaklım

martılardan öğreniyorum

ismini maviye haykırmayı 

yüz bin pervane doğuruyor yüzünü  geceye

ve sen yüz bin doğumdan dokunuyorsun  gecenin tan vakti sehere

saçları çiçek

elleri kelebek

kolları lokum kokulum

ah temmuzum

yeryüzündeki cennet kokum...

BEN KİMİM?

SÜREYYA ŞAHİN

ekmeğimi bölen değil,

tümünü veren benim.

gecenin bir ucunda,

yanan ateşin ardından

kül olan benim.

ısınınca toprak

karıncalara "baş kaldırın" diyen,

nisan sonu mayıs başı gibi

meyvelerin tazesine göz koyan,

eylül'e şarap ısmarlayan

süryani bir kızın koynunda kokan sevda benim. 

munzur'da bir çobanın kavalı,

kavalın hüzünlü türküsü,

uzaktan gelen davulun sesi

ve

zılgıt çeken kadınların gözlerinden akan sürme benim.

gökteki süreyya benim.

çölde bedevi,

ıssız bir adada üç istekten biri,

hikâyenin iyi biten sonu,

mem ile zin için dökülen gözyaşı

ve

yılanı deliğinden çıkaran o tatlı söz benim.

ozanın kalbinden geçen sözleri,

sazına söylettikleri,

sustukları

ve

başını alıp giden türküler benim.

Vansesi Özel Haber

Bakmadan Geçme