NARKOZ
ÖZLEM AKŞİT
Olmazsa olmaz dedi hekim
Ağır olacak faturası bu onulmaz derdin
Derinlere ince ince gitmeli narkoz
Hücre hücre kanamalı her bir derdin...
Tâ derine inmeli ki söküp
Getirebilsin biriken varsa içindeki geçmişin
Canlandırabilsin yeni bir hayatı
Yeniden tazelik verebilsin.
Girince damardan usul usul zehir
Yükseldi bir yeşil bulut boğazımdan
Yayılmaya başladı
Ağzımda tanıdık bir buruk tat , tuhaf...
Aynı tat sanki aynı kederden mayalanan
Sonra zehri dinledi her bir damar
Sağırlaştı seslere yorgun kulaklarım
Hükmü bitmiş her davada ikinci tanık
Çaresizlik içinde ve âna itaatkâr.
Ardından sesler de siliniverdi
Sonrası yeşil bir yol, serin
Sonsuz boşluk...
Kimsesiz değişik bir sonsuzluk
Çatırdadı bir mavi çınar ortasından göğsümün
Kırıldı dört bir yana saçıldı dallar
Kustukça sökülüp geldi göz göz baldıran zehir
Şakaklarımdan boşaldı oluk oluk ateşten bir nehir
Bir süre isyan etti içre bir yaşam ağrısı...sonra geçti
Bir ışık süzülüp geliverdi penceresinden hayatın
Yeni bir başlangıca hazırlanan umutlu gözlere
Nihayetinde dedi ki hekim
Gördün mü gidilen o yeşil yolda yine tektin
Oysa ömür tek kullanımlık eşsiz bir hediye
Lakin aklında kalsın bugün bu an ve bu resim
Kimseye verme bir düşünceyi bir emeği
Hak edilmeyen değerli bir kalbi
Unutma.
Her bir soluğun benzersiz ve eşsiz
Dönüşsüz tek bir yol daha var, varın gidin
Ve seni vâr eden senin de vârettiğin
İçinizdeki EŞSİZliğin değerini bilin...
AĞIT VAKTİ
MESUT COŞGUN
Şimdi gözerinden akan kum taneleri
Islatmakta kaldırımları
Cam kırıkları iliklerime batarken,
Kır gözlerindeki ırmakların zincirini
Şimdi ağıt vaktidir.
Yitiklerde kaybolurken umutlar,
Dağ rüzgârı bakışlar yıkarken damları
Gölgeler adımlarken kuytu gecelerde sokakları
Şimdi ağıt vaktidir.
Bütün yaşanmışlıkların hatıraları
Camlarda buğulanırken kederli bakışlar
Kalmışken oralarda bir yerlerde
Şimdi ağıt vaktidir.
Sarp yamaçlardan kopan taşlar
Kıyıların göğsüne çarpa çarpa vuran dalgalar nasılsa
Öyle olmalı aşığın gözyaşları
Öyleyse ey yangın yeri kor ateş
Şimdi ağıt vaktidir.
ÇOCUKLUĞUMUN HAYALLERİ
GÖLGE SÜMER
Mokasen ayakkabı demek geldi içimden,
Nedir nedendir bilmiyorum.
Yazması havalı sanki biraz.
Öyle işte
İçin dolu olunca,
Neyin nerden fırlayacağı belli olmuyor.
Sanırım çocuklukla alakalı bir çağrışımdı bu,
Bir ağaç altında kurulmuş̧
Hayallerin su yüzüne çıkması gibi.
Serseri aklım hep iple koluma bağlı
Ama fırsatını bulsa kurtulup kaçacak.
Nehirler boyu yol uzunluğunca özledim,
Bir ağaç yaprağının sonbahara inat tutunması gibi dalına,
Savrulması gibi gökyüzünde papatyanın
Aklını yitirmiş̧ kahkahalarla,
Sayfa arasında kurumuş̧ söylenmeyen cümlelerle göz göze gelmek gibi,
Avutmak gibi zihnimi,
Avunmak gibi zihnimle.
Koşmak ıslak kumlarda savrulan topuğumdaki çakılları fırlata fırlata.
Özlüyorum,
Saçlarımın altın sarısı rengini,
Kısa pantolonuma annemin tutturduğu askı kemeri,
Kar yağınca oyunda ıslanan ayaklarımın verdiği zevki,
Rasgele koşmayı
Yürümeyi
Oturmayı
Konuşmayı.
Çocukluğumda aldığım hazzı özlüyorum.
Özlerdim olacak o.
Sana dalım değene kadar,
Ayaklarımı yerden kesene kadar,
Aklımla aramı açıp
Kendime getirene kadar.
Kadar da kader var
Kaderde gülmek
Gülmekte huzur var
Huzursa senden açan çiçekler
Ve yapraklarından kopan bahar sabahlarına kurulu
Çocukluğum var.
Bir ağaç altında banka kurulmuş̧
Bakışlarında ki renkli balonların heyecanıyla
Susarken,
Gözlerine dalıp gitmek var…
BEN GELDİM ANNEM
YÜKSEL GAZİOĞLU
Ben geldim Annem!
Taze simit aldım
Birde yüzüme tebessüm,
En sevdiğinden.
Dön dolaş!
Naçar.
Tek yarenim sen.
Ben geldim annem,
Yine ben.
...
Biliyorum,
Konuşmasam da anlarsın,
Okursun gözlerimden.
Tıpkı çocukluğumdaki gibi.
Yanında sükûtum bu yüzden.
En güzel yanım,
İyi ki varımsın sen.
Öyle işte...
Gözün gözüme terbiye,
Dokunsan;
Elin beni iyi eder.
Sana geldim anne.
Sen yine...
Her zamanki gibi;
Ellerini göğsüne
Bağlama yavrum de.
Saçlarımı oksa
Taramamışsın yine,
Öreyim de.
Ellerimi avuçlarına al,
Tırnakların uzamış
Günah yavrum de,
Ne bileyim işte
Dön dolaş,
Ben geldim annem...
Şiirim şiirim .
Yüreğimde bir efkâr
Söyleme.
Bilirim.
Ne sen bana dayanır
Ne ben sana kıyarım.
Ah canım annem.
Yüreğim üşüyor.
Her ne halim var ise,
İyi olurum.
Dizlerinin dibine
Üstümü örtsen Annem...
AH DÜNYA
YAŞAR ADIYAMAN
Kulak niye var
Göz neden görüyor
Kalp neden bu kadar hassas
İnsan niye böyle acımasız
Merhamet neden bu kadar
Bir zilzal meselesi bu
Bu kadar can ve yas
Nihayetinde gece değil mi ıssız
Mahşer kalabalık ve enkaz
İnsan niye bu kadar mantıksız
Bu çürük yapılar
Bu kadar ziyan
Ders almayan insan
Ah dünya
Kulak niye var
Akıl niye bu kadar noksan
Gören göz değil mi?
Oy havar, oy…
Nedir bu, yüreğime oturan enkaz
Nasıl dinecek bu hal
Bir çaresi yok mu?
Bu mesele bu zilzal
Acı niye bu kadar acı
Bir zilzal meselesi bu
Ölen kardeş, ağlayan bacı
Sesini duymayan yüreğim
Gözyaşım katre katre
Bir yürek olmaya duran harcı
Haydi, söyle bu kadar acı
Nasıl dinecek yüreğimde hancı
DEĞİLMİ
GALİP GÜLER – ÂŞIK CEFAİ
Fakir olsan zengin olsan ne yazar
Çıplak doğdun sonun çıplak değil mi?
Ancak üç beş kişi mezarın kazar
Akıbetin kara toprak değil mi?
Çıkar için birbirini yiyenler
Hani nerde atlas libas giyenler
Dünyanın serveti bende diyenler
Aklı noksan kafa çatlak değil mi?
Azrail kaşından gözünden yakın
Her gün şu dünyadan göçene bakın
Malınla mülkünle övünme sakın
Bağın bahçen solmuş yaprak değil mi?
Sultan Süleyman’a kalmayan dünya
Seninle banamı kalacak güya
Ölüm bir gerçektir yaşamak rüya
Bunları bilmeyen ahmak değil mi?
Cefaiyim geldin altmış yaşına
Çalıştın çırpındın boşu boşuna
Azrail gelince bir gün başına
Alıp götürecek mutlak değil mi?
GİZLENMİŞ GÜLER
BATTAL ÇETİNE
Gizlenmiş içinde güller abidesi
Allah yaratmış yerde Halife’si
Rahimdir bir adı hak tecelli si
Açmış güller yüzünde nur eseri
Garezim yok bu sevgi sözleri
Aşk ile bakıyor mühür gözleri
Rahat etmez görmezse bizleri
Açmış benler yüzünde nur eseri
Gitmek ister bazı öf der nefesi
Özlem yakar bu gönül meselesi
Zehri bal eder hakkın güzelleri
Lâl olmuş dili yüzünde benleri
El vermiş gönüle girmiş güzelliği
Rıza ya uygundur aşktır özelliği
İçimizde tektir adalettir sözleri
Ney gibi nefesi yüzünde nur eseri
Erken girmiş yola haktır istikameti
Kurban etmiş canı Allahtır sevgisi
Uğramış Pınar’a içmiş aşkı badeyi
Ruhu nur âlâ yüzünde nurlar eseri
Bir bir saydık birgün kahve benleri
Ah çekip özlemle sardık gönülleri
Ne zaman oldu belam görüşmeyeli
Onun yolu haktır yüzünde nur eseri
Lale gül’dür namzeti mühür gözleri
Uğruna can verilir beyazdır yüzleri
Rızasını kazanmak için öpülür elleri
Ufku geniştir yüzünde onüç benleri
Mısralar yetmez anlatmaya sevgimi
Ellerim titrer anlatırken bu derdimi
Birgün lâ mekanda buluşuruz sevgili
Sözler biter ebs’m Canlar hu eseri
KARANLIK DÜNYAMA IŞIK OLDUN
METİN YÜCEL
Bir yaz mevsimiydi girdin kalbime,
Sımsıcak, güneş gibi doğdun içime,
O mahzun bakışınla zarif halinle,
Karanlık dünyama ışık oldun sen
----
Aşktın sen gönlüme sevda yükledim,
Rüzgarına kapıldım sürüklendim,
Asil duruşunla inan büyülendim,
Karanlık dünyama ışık oldun sen
----
Birgün göremezsem yüreğimi yakışın
Bakınca alev olup gözlerime akışın
Yorgun yüreğimde kıpır kıpır atışın
Karanlık dünyama ışık oldun sen
-----
Bu garip yolcunun taht kurdun kalbine,
Öyle çok sevdirdinki aşık kendine,
Özledim hep dayanamadım hasretine,
Karanlık dünyama ışık oldun sen