RUHUN BEDENİNDEN ÇIKTIĞI ZAMAN
NAZMİ SARAÇOĞLU
Bir telefon ile telaşe başlar
Evlatlar üzülür, gözlerde yaşlar
Yarım kalır alış, veriş ve işler
Ruhun bedeninden çıktığı zaman
İlk önce bir imam, kefen bulunur
Uygun bir fiyata mezar alınır
En fazla bir saat orda kalınır.
Ruhun bedeninden çıktığı zaman
Karyolan, kanepen yastık yıkanır
Çarşaf temizlenir yün havalanır
O güzel elbisen ele yollanır
Ruhun bedeninden çıktığı zaman
Pencere açılır hava değişir
Üç gün sonra eş dost evlat gülüşür
Tarla tapan mal mülk evlat bölüşür
Ruhun bedeninden çıktığı zaman
Lahmacun yapılır, helva kavrulur
Evlatlar rüzgarla yele savrulur
En fazla bir hafta evde durulur
Ruhun bedeninden çıktığı zaman
Uzaktan akraban zaten gelemez
Bazısı taziye bile dilemez
Torun, torba üç gün bile kalamaz
Ruhun bedeninden çıktığı zaman
Oğlun bekleyemez toplantım var der
Kocam hasta der kız, çocuklar bekler
Pişmez olur evde artık yemekler
Ruhun bedeninden çıktığı zaman
Perdeler çekilir kapanır ocak
Son çıkan kapına kilit vuracak
Gün gelir o kilit de kırılacak
Mütahit kepçeyi vurduğu zaman
Ruhun bedeninden çıktığı zaman.
BAKIŞ KÖPRÜSÜ
AHMET ZAHİROĞLU
bakışlarımız kelepçelenirdi bir birine
bakışlarımdan bakışlarına
bir sevgi köprüsü kurmuştuk
sevgi köprüsünde sarmaş dolaş
sevgimiz dur-durak bilmeden
koşar adımlarla koşardı köprü uçlarına
bakışların nefesine
koşar adımların sesleri çökerdi
kara bulutlar fırtına yağmurlar kar boranlar
alamazdı bir birine kenetlenmiş bakışlarımızı
bakışlarımızın teleferiğinde sallanırdı
sıcak sözlerin alevli yuvası
bakışına Şal sıcağı sıcak bakışım dolanırdı
halay başı bakışlarımın ayak izleri kalırdı
bakış köprümüzün altında deniz mavisi değil
duygularımızın sevinç vapur dalgaları yüzerdi
yük değil bana bakışlarının sevda dolusu rengi
değişmeyen gözlerinin göz bebek renginde durur sevgi dolu hikâyem
dili tutulmuş lal bakışlarım sessiz sulu gezgin
kar yürüyüşüne iz bırakmaz bakışın lal dili
bakış çiçeklerinde kokular sallanır sancılı
tarifi zor sevgi yüklü bakışlarının izahatı
bakışlarının bakışlarımın gözlerine kazıdığı
adın kalmış
göğsümün tenine boşalırcasına yağan
sağanak yağışlı gözyaşlarım silinmez
bakışların bakışlarımın limanına demir almış martıların kanat çırpınışlarında
bakışın ışığı konardı bakışımın tenine
göz ışıkların yanıklığı hiç sönmez hep yanık
bakışım dumansız alevler içinde içten içe yanar
bakışların bende gurbet sürgünü sıla uzağı
bana nasip olmadı bir ömür doyasıya bakışın dumansız bakışın titrek izleri kaldı
doyumsuz gözlerimin kıyılarında
bendeki güneş bakışın batı
akşamın sarı serin yüzüne
BİR DE KAZAK ABDAL GİBİ DİYEYİM.
OZAN AHMET POYRAZOĞLU
Mal yemezin ölüsüne,
Gittin ise, vay ben senin.
Devrin git gel delisine,
Çattın ise, vay ben senin.
Sırların saldıysan dile,
Hele bu devir de hele.
Bala,yağa, süte hile,
Kattın ise, vay ben senin.
Alıştıysan sen dübeşe,
Oldu isen, bir den köşe.
Bire aldığını beşe,
Sattın ise, vay ben senin.
Kaldıysan mal hevesin de,
Hele minnet kafesin de.
Namertlerin gölgesinde de,
Yattın ise, vay ben senin.
Poyrazoğlu der ki ayıp.
Devlet malı deniz deyip.
Hem çalıp hem çırpıp yiyip
Yuttun ise vay ben senin
RÜYA
LEYLA KÖROĞLU
Her şey yer değiştirmiş meçhulde
Deniz kızıl üstelik anason kokuyor
Küçük bir kızın elinde sonsuzluk
Bir çocuğun yüreği balta talan ediyor etrafı.
Yıldızlar denize dökülmüş, balıklar kum
Tabutun içindeyim, bildiğim eller üstünde,
suretler zebani.
Yerkabuğuna basıyor ayaklarım
Ruhum karanlık bir tünelde çırpınışta
Uzun bir yokuşu çıkmışım bilmeden
Yuvarlanıyorum aşağı doğru, belirsiz.
Sıtma tutuyor kalbimi, kanım çekiliyor
Bildiğim tüm dualar yarım, kelimeler firarda
Küçük bir kızın elinde beyaz inciler
Boynumda yağlı urgan
Anamın yosun gözleri papatya kokuyor
Ben beyazlar içinde gelincik tarlasında
Çocuklarımı görüyorum gök kubbede
Biri Ay, biri Güneş, yanyana
Babamın nefesini hissediyorum alnımda
Elim Tanrı'nın şükür kovuğunda
Küçük bir kızın yüreğini görüyorum
Sonu hayra varan tüm düşlerde...
MEÇHUL HALDEYİM
BÜLENT BAYSAL
O eski günlerim düşer aklıma
Sancılar saplanır, şakaklarıma
Ben hep mağlup doğdum, şafaklarıma
Güz görmeden, gazel olmuş haldeyim
Öyle yorgunum ki kalmamış derman
Takılmış boynuma, sevdadan ferman
Başı alıp gitmiş, zalim bir zaman
Ruhumu kaybetmiş, solmuş haldeyim
Hicran çıkmazına, hasreti saldım
Sensiz gün neyime, nefessiz kaldım
Yokluk düştü gönle, dertlere daldım
Tıka basa senle, dolmuş haldeyim
Geceme doğansın, mehtabı sızım
Zerremin tek zikri, sensizlik yazım
Dertler derya olsun, sevda niyazım
Güz yağmurlarında, kalmış gibiyim
Haraç mezat çıkmış, dünya pazara
Bence bir pul etmez, almam nazara
Yatkın malmış yıllar, değdim kazara
Dağıldım, kafayı bulmuş haldeyim
GARDAŞ…
AŞIK ZİYA ŞAHİN
Ah çekerim kaldı yarem derinde,
Yollara düşeli süründüm gardaş,
Ciğer parelerim gurbet elinde,
Kullara neşeli göründüm gardaş…
** ***
Han edindim viran yüklü bağları,
Yol edindim duman börklü dağları,
Gurbet elde geçti gençlik çağları,
Gün geldi beyaza büründüm gardaş…
** **
Yarına bilendim dünüm eskidi,
Yıllara direndim ünüm eskidi,
Mevsimler eskidi aylar eskidi,
Dizlerime vurup yerindim gardaş…
** ****
Libaslar giyerdim ipekten şaldan,
Sıvalı kovandan petekten baldan,
Ahengim bozuldu düştüğüm hâldan,
Karanlık kuyudan derindim gardaş…
Kimseye demedim koymadın dile,
İntizar etmedim bağdaki güle,
Şu karşıda duran dağlardan bile,
Karlıydım soğuktum serindim gardaş…
HESAPLAR
BAHRİ YILDIZBAŞ
duygularımız birlikte,
isyan ederken,
yüreklerimiz ağlıyor
ve
duyuyoruz birbirimizi.
bazen kitaplar yetmez,
anlatmak için,
mısralara içini dökerken,
binlerce içler birlikte dökülür içine.
hepsi kızgın,
hepsi kırgın,
hepsi küskün,
hepsi mağrur
ve
hepsi mağdur.
yeniden sabah olur,
yeniden umutlara,
uyanırsın,
onlarla avunursun,
kitabı kapatayım derken,
önüne kocaman,
bir de saçma sapan,
hesapsız,
kitapsız,
arsız,
uğursuz,
densiz
hesaplar bırakılır,
uyandığın umutlarının,
hesaplarını da sen ödersin.
ŞÎÎR
DURAN KILIÇKAYA
Hastane de gardaşımı yokladım
Yanına dökülmüş koca kolları
Sarıldım ağladım öptüm kokladım
Meğerse beklemiş gözü yolları
Açtı gözlerini kaldırdı kaşı
Yerinden fırladı ciğerin başı
Sırtıma yüklendi bir soku taşı
Yaratan vermesin böyle halları
Gözleriyle yaklaş beri gel dedi
Düşman sevindirme kınar el dedi
Hakta adalette dağı del dedi
Beyhude harcama hazır yılları
Yanına uzanmak geldi içimden
Ağladıkça terler söktü saçımdan
Oturup bir kere soyka geçimden
Öpemedim gardaş diye elleri
Off çekersem karşı dağlar düzlenir
Dert sacın da ciğer börek cizlenir
Kul kalbin de nice sırlar gizlenir
Kırma kalsın aşık Duran dalları