BİR GARİP VEFA
NUSRET YILMAZ
Hüseyin Kemal Baykuş Anısına
Bir garip gibi geldik, oyalanıp döneriz,
Veda ederken burdan, tahta ata bineriz,
Ünvan ile isimler bir anda unutulur,
Ve cenaze nerdeyse, o tarafa gideriz!
Vefanın azaldığı bu karmaşık asırda,
İki kelâm yazıyla saklandık satırlarda
Diriyken bilinmezse kıymeti er insanın,
Faydası yok gözyaşı dökülse de mezarda?
Dost, dostluğunun arkasında durandır,
Darlık olduğu zaman, illaki yol bulandır!
Bu hayat fanidir, hepimiz de yolcuyuz,
Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır!
Mizari, der veda gelmeden zaman ayırın,
Para pulla onarılmaz, gönlü kırık hatırın!
Bu günü nimet bilip, hakkını veren herkes,
Bilirler ki, umuttur bekledikleri yarın!
16 Ağustos 2023 Çarşamba.
VEFA DURAĞI
BAHAR ÖNEN BÜKE
Gece indirirken Siyah peçesini
Aminlerime umutlar ekleyip düşler gördüm hadsizce
Hayret
Gözü kapalı buluyor yıldızlar ahengini
Ne elzem bir his
Göğün rahmine düşmeden bir esinti
Üryan kalmışlığımla recm etmek düşlerin kıyılarına vuran mazimi.
Ve ne hislidir ki gecenin melali
Pırpırlanırken yürek
ıslak kirpiklerden süzülenler öperken elmacık kemiklerimi
Bir bukle kokunun müebbetindeyim.
Kafam bozuk
Saatim de bozuk
Dişleyip durduğum pilin suçu ne?
Zaman takvimden
Ömür bedenden
Ve geçerken sen yüreğimden
Vurulmuş içimin kuşları tek tek
Tek tek
Kanadı kırık düştü sevdam masum yüreğimden
Canhıraş çırpınarak tutmaya çalıştığım yerde
Dururken geceye el pençe
Özenip Hacer ' e kuytu köşelerde
Suya hasret gibi beklerken gelişini
Görülmüyor, bilinmiyordu adımlarım
adımları çoğaltıp koşmalarım
Ve ben çoğalıp çoğalıp defakez eyvallah çekerek vefa durağına sığınıp kaldım.
Boyumu aşan aşkımın keşkeler derinliklerinde yüzerken,
Ahlar vahlar deryasında boğulduğum
Parlak siyah gecelerin,efendisiyim.
Harı kül edip yüreğimde
Harmanıyla savrulurken
Zebun düşmüş felahın fillahı
Nuh tufanımdan geri kalanım ile.
Demir attığım sessizliğimin yalnızlık deminde
Kibirler dağıtırken sen
Senin bilmediğin bir adreste
Esamenin bile okunmadığı yerde
Saklarken seni içimin en kuytusuna
Sığınıp kaldım vefa durağına
İçimin kuytusunda ki mazi kurtuluştur bana!
Vebaldir unutmak lügatımda
Bana sığındım vefa durağı, yangınlar arasında
Sana da kazanma bedbahtlığının vebali boynuna
İlan ederken parlak siyah bir geceye efendiliğimi
İçimin kuytusunda ki mazi kurtuluştur bana
SUNA
CANAN YILMAZ
Çemberine sarmış allı yazmayı
Burnunada süs etmiş gümüş hızmayı
Kaşlarını çatıp küsüp kızmayı
Huy etmiş kendine sevdiğim suna...
Endamı gibi yüzü ballıdır
Ayakları hal hal çarık pulludur
Beline sarılı kuşak allıdır
O ince belini sardığım suna......
Elek alır buğdayları elersin
Bebekleri kundak yapıp belersin
İğne alıp asbapları yamarsın
Yırtığına yama derdiğim suna....
Güz gelince gazelleri toplarsın
Topladığın gazelleri sırtlarsın
Akşam sabah yatak yorgan katlarsın
Araya perdeyi gerdiğim suna....
Heybesini takar gider sırtına
Ona engel olmaz boran fırtına
Bir giderse döner bakmaz ardına
Yoluna çiçekler serpdiğim suna......
Cananım ben bir itiraf edeyim
Başım alıp bu diyardan gideyim
Sensiz olan bu hayatı neyleyim
Uğruna canımı verdiğim suna.....
YILDIZ...
KERİM ÖZBEKLER
Hayat zorlu bir yoldur, insan bazen ona buna kanıyor
Orta yaşı geçince arkasına bakıp yol almadığına da yanıyor
Bazen de küçük başarılarını büyütüp uçtukça uçuyor
İki yakası bir araya gelmeyenlerin çoğu, ne hikmetse
Kendisini geceleri parlayan gökyüzündeki yıldız sanıyor.
İŞ BAŞA DÜŞÜNCE
ORHAN OYANIK
Meyvesiz ağaca kimse bakmazmış
Yaşayıp görünce anlıyor insan
Fitilsiz kandili kimse yakmazmış
Yaşayıp görünce anlıyor insan
Ödünç ata binen çabuk inermiş
Sen eşek olunca herkes binermiş
Kara çalmak ayıp değil hünermiş
Yaşayıp görünce anlıyor insan
Aka kara diyen ödül alırmış
Doğru sözlü olan yaya kalırmış
Cahil olan insan bilge olurmuş
Yaşayıp görünce anlıyor insan
Bitaraf olanlar çabuk bitermiş
Zenginin bacası daim tütermiş
Nasihat istersen bela yetermiş
Yaşayıp görünce anlıyor insan
İlimdar'ım durum bundan ibaret
Başına geleni imtihan farzet
Güzel günler için sana işaret
Yaşayıp görünce anlıyor insan
ALDANIŞLARIMIZ
GÜLHAN GÜRBÜZ
Yolumuzdan geçenler
Ömrümüzden geçenler
Karşılaşınca gözünü kaçıranlar
Bir tebessümü, bir “merhaba”yı birbirine çok görenler
Gidip gelmeyenler, gelip kalmayanlar
Kıymet bilmeyenler, kıymetini bilemediklerimiz
Geçip giden yıllarımız, “Dur!” diyemediğimiz
Pişmanlıklarımız ve asla pişman olmadıklarımız
Dilimize gelip de söyleyemediklerimiz
Keşke söylemeseydim, dediklerimiz
Ve hep, daha sonraya bıraktıklarımız…
Sonrası?
Sonrasını kim bilebilir ki?
Bir saniyesine bile hükmümüzün yetmediği,
Sonunu bilemediğimiz bu yolda
Neden bunca kavgalar, kırgınlıklar, bunca hırs?
İlk kimi ararsınız canınız yandığında mesela?
“Nasılsın?” diye sorduğunda “İyiyim.” deseniz de
Aslında kötü olduğunuzu hâlinizden, sesinizden anlayabilecek,
Sırtınızı dönebileceğiniz
Saatin kaç olduğuna bakmadan arayabileceğiniz
Kaç dostunuz var etrafınızda?
Bazılarının “hiç” dediğini duyar gibiyim…
Dostlarınız hani,
Yalnızca albümlere bakınca hatırladığınız dostlarınız…
Çocuğunuzun en sevdiği rengi, en sevdiği oyunu
Son zamanlarda neden böyle huysuz olduğunu
Eşinizin en son neye üzüldüğünü
Annenizin sevildiğini duymaya ne kadar ihtiyacı olduğunu
Biliyor musunuz?
Kaç kez elektrikler kesilmeden sırf birileriyle sohbet için
Televizyonu veya şarjı bitmeden telefonu kapattınız?
Hepsi bir yana, ya siz?
En son ne zaman kaygısız güldünüz,
Elleriniz ceplerinizde kaygısız yürüdünüz,
Dilinizde eski zamanlardan bir şarkı,
Usul usul yağan yağmurda, sırf içinizden geldiği için ıslandınız?
En son ne zaman,
Sırf kendiniz için bir şeyler yaptınız?
Veya gecenin bir vakti
Sessizliğin sesini dinleyerek ruhunuzu dinlendirdiniz?
En son ne zaman?
Ne kalacak sizden geriye?
Birkaç güzel anıdan başka…
Yaşam işte…
Anlam arayışımız…
Yıllar geçip giderken, bir şeylere tutunma çabamız…
Bazen “inadına” yaşamak
Bazen “ her şeye rağmen” yaşamak
Bazen “tutkuyla” yaşamak…
Adına ne dersek diyelim,
Yaşamın hakkını verebilmeli insan
Kendine yakıştırdığı, insana yakışır şekilde.
Belki başkalarına gösterdiği hoşgörüyü, ilgiyi kendine de göstererek
Belki hep karşıdan beklemeden, ertelemeden
Başımızı yastığa koyup gözlerimizi kapattığımızda,
Hayalini kurduğumuz her şey için mücadele ederek…
ARAR DURURUM
İBRAHİM DEĞERLİ
Dönüp de maziye her bakışımda
Boş yere hayaller kurar dururum.
Hasreti gönlümü her yakışında
O güzel günleri arar dururum.
Sevdalı gönlümde eserken yeller
Bülbül'ün yerine ağlarken güller
Ayrılık şarkısı söylerken diller
Ah çekip sineme vurur dururum.
O yarla güzeldi, o yarla dünyam
Gecelere bile, sığmazdı rüyam
Şimdi ne aşk kaldı, ne de bir sevdam
Kendimi hayalle yorar dururum.
Ne yapsamda yıllar, gelmiyor geri
Hala bomboş durur, kalbimde yeri
Kalbimden gittiği, o günden beri
Bağrıma taşları sarar dururum.
TÜKENDİK
ÜNZİLE ŞANLI
Eskiden nasılsın diye başlardı mektuplar
Düz bir kağıda hasretle yazılırdı
Nasılsın İyi misin, iyi bakıyormusun emanetime,
Bir kaç damla da gözyaşı
Kalırdı satırlarda..
Özlemi duyurmak uzaklara
Ve unutmadığının teminatı gibiydi buram buram gurbet kokusuyla
Bir ucundan tutuşurdu mektuplar..
Sevginin, sadakatin, adanmışlığın sembolü
Aitlik ve sahipliği anlatırdı
Tertemiz, saf sevgilerin
Kahramanıydı onlar..
Şimdilerde ne o mektuplar,
Ne o saf aşklar var
İki satıra bile üşenen
Sevdanın kıyısında
Seviyormuş gibi yapanlar
Ahh yalanlar, yalanlar..
Görünce hatırlayan
Sorunca özleyen
Riyakar bu zamanda
Aşıkmıș gibi maskeler
Ve inanmış gibi yüzler..
Vefadan haber yok
Sadakat mi, O da ne?
Özlem hangi şehir
Sevmek insanın neyine..
Tükettik güzel olan ne varsa
Ve tükendik
Aşka inanç mı
Hadi ordan canım
Kim takar seni
Boşver sene..