Mavi Şehrin Kalemleri

Mavi Şehrin Kalemleri

Mavi Şehrin Kalemleri
TAKİP ET Google News ile Takip Et

Mavi Şehrin Kalemleri

ÇAY NE, SAY NE?

BAHRİ YILDIZBAŞ

Çay dört özelliğinden dolayı, kutsal bir sıvıdır.

Birincisi; sınıfsız bir içecektir, ayakkabı boyacıları ile ceo’ların ortak içeceğidir. Sınıfsal kaynaşma sağlar. Her statüden insanın tükettiği bir sıvı olup, içecekte eşitlenmenin sembolüdür aynı zamanda.

İkinci olarak zamansızdır; sabah kahvaltısında, öğlen yemeği sonrasında, akşam üzeri, yatmadan önce yani günün her saati içilebilen tek içecektir.

Üçüncüsü; Muhabbetin demini aldırır. Çay olmadan yapılan sohbetlerin, hiçbir tadının olmadığı malumunuzdur.

Dört; mekânsızdır, her mekânda içilir.

Çay; yoksulların, şairlerin ve yalnızların resmi içeceğidir. Ona öyle, alelade bir içecek muamelesi yapamayız. Ona, sıradan bir içecek gibi davranamayız. Yok “ben çay sevmem, çayla aram iyi değildir” gibi hezeyanlar delikanlı bireylere yakışmaz. Çay içmeyen adamı, anlamak zordur. Eğer bir rahatsızlığı yoksa, ki çay sıhhat verir. O kişinin niye çay sevmediği, bizim için ciddi bir sorun olarak masada duracak ve dostluğumuzu sorgulatacaktır.

Zamansız-mekansız-sınıfsız bir içecek olarak çaya karşı yapılan bu haksızlık ve sevgisizlik bizi yaralar. Çay içmeyen adam, şüphelidir. Ona güvenemeyiz. Çünkü ince belli bardakta tüten nefis dumanıyla, karanfil kokulu sıcak ve demli bir çayı yudumlamamış insan; Anadolu’yu, bozkırları ve kırılgan yağmurlarımızı tatmamış demektir, kırkikindilerle yıkanmamış, gökyüzünü tanımamış demektir. Çay içmemenin, hiçbir mantıklı izahı olamaz. Çay içmeyen adama güvenemeyiz, çünkü buralardan ve bu toprakların kadim içecek kültüründen fersah fersah uzaklaşmış bir adam, bizi tedirgin eder.

Çay; yoksulların, şairlerin ve yalnızların resmi içeceğidir. Ona öyle, alelade bir içecek muamelesi yapamayız. Ona, sıradan bir içecek gibi davranamayız. Kısmi alıntıdır.

Demli bir çay kokusuyla gelirim belki yanına

Yağmur olur düşerim şehrine

Belki gözyaşların olur düşerim avuçlarına

Ama can dostum hep yanında olurum

Sen bana bakma

Ben senin baktığın yerde olurum.

Özdemir Asaf….

 

Bir de, Van’ın kıymetli öğretmeni rahmetli Fevzi Levendoğlu'nun Çay Namesi var:

Çay dediğin adedi beldedir

Biri demdir

İki ile üç kaidedir

Dört bedene faydadır

Çıktı beşe, sür on beşe

Olsun yirmi, versin neşe

Bu da bize düşen hisse

Çay ne, say ne

Ha iç…Ha iç…. Ha iç…

Gelin ince belli bardakta şurup gibi çay içelim, muhabbetimiz demliğin dibi görünene kadar sürsün. Bir yandan dolduralım bardakları içelim çayımızı, vuralım mevzunun dibine “çay ne, say be?” diyerek. Dökelim birbirimize içimizi.

Afiyetle.

Mavi Şehrin Kalemleri

BİZİM EMEKLİ

NAZMİ SARAÇOĞLU

Bunca yıl emek verdi, en son emekli oldu

Rahat etmekti derdi, maaşı gördü soldu

Bu muydu karşılığı deyip saçını yoldu

Maaşı hiç  yetmedi, mecbur kaldı  borç aldı

Borç altında  ezildi, kaldı bizim emekli

 

Katsayı artar diye tam altı ay bekledi

Verilen de yetmedi borcu borca ekledi

Umudunu sonraki altı aya sakladı

Her altı ay sonunda, eli böğründe kaldı

Yüreğine  bin bir dert, saldı bizim emekli

 

Oysa ne  heves ile  beklemişti bu günü

Her geçen gün arattı bir gün  önceki dünü

Her yeni yıl başında arttırdı umudunu

İlkbahar yaz sonbahar her gün yaprağı soldu

Bu yıl da zemheriye, daldı  bizim emekli

 

Market market gezerek ucuz malın peşinde

Yüz gramlık  kıymayı göremedi aşında

Tüm bunlar ağır bir yük, sıkıştı o döşüde

Sebep oldu krize acil ambulans geldi

Ambulansta zor nefes, aldı bizim emekli

 

Oğul kız, hanım torun koşuştular yanına

Meğer tüm yaşananlar ağır gelmiş kanına

Üç beş tane   stenti takmışlar damarına

Gelemedi kendine bu onun sonu oldu

Hastane köşesinde, öldü bizim emekli

 

Haber geldi içerden, amcamızı kaybettik

İnanın amca için çok çabalar sarfettik

Vadesi bu kadarmış dediler feryad, ettik

Belki sevinmeliydik çünkü derdi son buldu

Belki kurtuluşuna, güldü bizim emekli

 

Aldılar cenazeyi belediye yıkadı

Mezarlık için bile dünya parayı aldı

Yirmibeş, otuz yaşlı son namazını kıldı

Garibin mezarına tahta isim konuldu

Son libası kefeni, giydi bizim emekli

 

Varisleri anlattı para yokmuş cebinde

İki damla yaş varmış yıkanırken gözünde

Bunca emeğe rağmen gülmedi son deminde

Çileyle geçen ömrü en nihayet son buldu

Hakkını ahirete, bıraktı o emekli

Mavi Şehrin Kalemleri

MED CEZİR

FATMA SÜMER

Bir yanım yoksul yetim

Bir Afrika ülkesi

Ya da yarımadada

Uçsuz bir sahra çölü

Bir yanımsa peri masalı

yemyeşil bir vâdide

Ölümsüzlük ırmağı

Sanki mutluluk gölü...

 

Okyanuslara ilham,

Ruhumda med cezirler

Gönlüme bir taht kurdum

Mâbedsiz saltanatsız

Kraldan daha kral 

Bu sarayda vezirler...

 

Sözlerim yersiz yavan

Kıymetsiz bir feveran...

Ne sararmış bir mektup

Küflü sandukalarda

Ne de kırık çerçeve

Yıkık kireç duvarda

 

Böyle devam ediyor

Zıtlıklar iç dünyamda

Siyaha beyaz derim

Ya da beyaza siyah

Çıldırtıyor bu çelişki

Bırakmıyor peşimi

Gündüz yanı başımda

Gece ise rüyamda...

 

Bazen dağlar aşarım

Bir ankâya tutunup

Ruhum zamandan uzak

Ve sonra uzak da uzak

Birden çakılır yere

Mekansız ayaklarım

İşte gerçeğim benim

Değişmeyen kaderim...

Mavi Şehrin Kalemleri

BU GECE SON GECEMİZ

HABİBE DİRİCAN

Bu gece son gecemiz sevgilim.

Bana öyle bir sarıl ki

Bütün bedenim seni hissetsin

Öyle bir sarıl ki

Sensiz geçen günlerde bu geceyi hatırlayayım

Kokunu içime çekip nefesinle can bulayım

Bu gece son gecemiz sevgilim.

Hasreti özlemi  yüreğime gömüp

Bilinmeyene yürüyeceğim

Öyle bir sarki beni

Gece kıskansın

Sabah olmasın

Yildızlar dilek tutsun

Sevenler ayrılmasın

Rūzgar fısıldasın güle

Güller ağlasın Aşkımıza

Bu gece sabah olmasın

Güneş doğmasın

Vakitler gecmesin

Saatler dursun

Bu gece sen ol

Bir varmış bir yokmuş olmasın

Anılar kalsın hatıra

Boş kağıtlar da ismim olmasın

Yüreğin de adım olsun

Sonsuz Aşk olsun

 

Seven ölmez sevgili

O hep solyanında kalır

Bu gece başka bir gece

Deniz gözlerime bak

Gözlerin gözümde rüyalara dalsın

Bu gece son gecemiz sevgilim

Göğüs kafesin de sakla beni

Kimseler duymasın yasak sevgimi

Yasaklarda sevdim seni

Kovma beni cennetinden

Cehennem narında yakma

Bir gece de olsa

Sakla bani göğüsün de

Bu gece son gecemiz sevgilim

Herkes derin uykuda

Sabah gün batımında

Elveda busesi koyup anlına

Gidecegim bu diyardan

Meçhule

Vuslatımız olmayacak sevgili

Sadece bir gece sevdim seni

Yasaktın bana

"Ben  seni yasaklarda sevdim"

Bu gece sen ol

Ben sana ay gibi tutulayım,

Yıldız gibi avuçlarından kayıp gideyim

Aşkın adı gece oldu

Bense meçhul sevgili

Bu gece son gecemiz sevgilim.

Mavi Şehrin Kalemleri

AKILLILAR BULUN BİRBİRİNİZİ

SUVEYDA GÜZEL

Entresan ; delileri akılların idare etmesi istenmiş. Eşleştirmeyi de denkliği de bu şekilde tasarlamışlar.

Oysa "denklik"  ve" eş " kavramlarına paradoksal bir vaziyette ters düşüyor...

Deli ,akıllıca nasıl denk ve nasıl eş olabilir...

Akıllıya  bir deli nasıl layık  görülebilir ve nasıl idare etmesi istenilebilir, daha kötüsü nasıl bir deli ile bir akıllının hayatı beraber götürmesi istenilebilir?

 Nasıl bir mantıksızlık ve nasıl bir vicdansızlıktır bu...

Vicdansızlıktır diyorum çünkü özellikle evliliklerde  zıt karekter ve kişiliklerin  ve ruhen  uyuşmayan çiftlerin " idare etme" mantığıyla hayatı  birbirlerine çekilmez kıldığını görüyoruz.

Bir tane aklı başında insan çıkıp ta ;  bir defa siz ne aklen ne ruhen uyumlusuzuz , bu ilişki böyle gitmez ferasetini veya aklı başındalığını gösterememiş...

Hayat karşılıklı cehennem kılınmış; türlü güzellikteki alternatifler ve seçenekler varken...

Sanki uyumsuz,çekilmez, huzursuz, iletişimsiz, ruhsuz, mutsuz evlilikler sürdürülmek zorunda...

Bu tabuyu ve zorunluluğu kılan anlayış ne olabilir?

Yaşamı ve sözde evliliği huzursuz bir mengeneye sıkıştırmanın ve orada tutmanın nasıl bir mantığı ve vicdanı olabilir?

Böyle bir sürdürme anlayışını kutsal kılan hangi  inanç olabilir?

Hangi inanç her türlü çıkmaz kılan bir birlikteliğe kutsallık atfedip de sonuna kadar götürme öğüdü  verebilir?

Ve hangi anlayış akıllı insanları dengi olmayan akılsızların elinde heder edebilir?

Enerji, kabiliyet , zaman ve varlığı öldürebilme hak ve haddine sahip olabilir?

En klişe tabirle" psikologlara gerçek hasta insanlar değil, onları hasta eden, akıllı insanlar gider " realitesiyle bu yalancı fakat acı tarafıyla gerçek olan, hastalıklı ilişkileri sürdürme zarureti nereden doğabilir ?

" çocukların hatırına giden evlilikler(!), yanlış anne baba modeli ile büyüyen çocukların ileride aynı yanlış anne baba profili olabileceği gerçeği göz önünde bulundurulmadan,yapılan kötülüğün adı ne olabilir?

Herkesin evliliği, herkesin birlikteliği,herkesin ilişkiyi, herkesin anne baba olmayı hak etmediği gerçeğini anlamak bu kadar zor mu?

Hastalıklı ilişkileri,ilişki kategorisi ne olursa olsun, sürdürmeye çalışmak ve sürdürmeyi kutsal bilmek ve fikrin zirve yaptığı şu yüzyılda ; nasıl bir gerekçe ile açıklanabilir?

Yanılmıyorsam Schopenauer ' ın sözüydü," akıllı insanlar bulun birbirinizi” diyordu.

Evet tam da bu...

Akıllı insanların birbirlerini bulması lazım.

Ve  " delileri kendi haline bırakın...”

Onlar da hakettiği yerde olsunlar.

Hiç olmazsa akıllıyı zayi  etmemiş ve de toplum adına büyük bir fayda sağlamış olursunuz..

Katılıyorum Schopenauer ‘a sonuna kadar;

 AKILLILAR BULUN BİRBİRİNİZİ...

Mavi Şehrin Kalemleri

ANLAMADINMI?

YAHYA AZEROĞLU

Memleketi diyar diyar dolaştım,

Nereye gittiysen geldim ulaştım,

Aşkına şiirler şarkılar yazdım,

Sen bu garibanı anlamadın mı?

 

Adın destan oldu suskun dilime,

Yüreğim doğrandı hep lime lime,

Ben her şeye rağmen seni gönlüme,

Sultan yaptığımı anlamadın mı?

 

Felek seni benim elimden aldı,

Kurudu göllerim sunasız kaldı,

Yüreğim bir sonsuz hayale daldı,

Susuz kaldığımı anlamadın mı?

 

Aşkın varken faydalanmam etinden,

Dondum nefesinin hararetin den,

Senin her halinden hareketinden,

Hisse kaptığımı anlamadın mı?

 

Aşkı anlamayan farksızdır ot'tan,

Yaya düştüm yola inince at'tan,

Şahidimsin yaşadığım hayattan,

Her gün koptuğumu anlamadınmı?

 

Ne istedin Azeroğlu kulundan,

Sarardı yaprağım düştü dalından,

Solumdasın diye doğru yolumdan,

Dönüp saptığımı anlamadın mı?

 

Mavi Şehrin Kalemleri

MEVZU DERİN HAKİM BEY...

MEHMET SAKARYA

Asabiyim bu aralar hakim bey

Üstüme üstüme geliyor herşey..

Susuyorum yüreğim kanıyor,,

Söylüyorum laf oluyor..

Dedi kodu moduna düştük iyimi,,?

Sanki durmuyor hiç çenemiz..

Lakin mevzuda çok hani,,

Nereden başlasak

Bir sonraki dahada kötü vuruyor hançerini..

Çok yorgunum bu aralar hakim bey,,

Hemde çok..

Omuzlarımın çökmesi ondandır hani,,

Yaşlılık falan hikâye bence..

İnsan hissettiği yaştadır da

Hissediyoruz yinede ruhumuzda,,

Zorların şartlara ağır geldiğini..

Şu hayatın dikenli yollarında,,

Bir huzur aradık..

Kancıklar suret değiştirip,,

Adamlık modasına bürünmüşler..

Ne yapalım

Derdi figanımızı daha nasıl anlatalım..?

Vicdanlar çürümüş yemin olsun ki..

Biraz soluklanayım,,

Daha neler anlatacağım hakim bey..

Biraz mola ver hayat dedik zorlara,,

Sanki içimizi okumuş kahrolası canı çıkası..

Senmisin yoldaşlığı ihanet eden ?

Çapulcuları saldı üstümüze,,

Uğraş babam uğraş..

Babam deyince"

Biraz iç çekeyim şöyle derinden..

Çünkü o adam yani benim babam,,

Birden düştü aklıma..

Yemin olsun iki büklüm yaşadı hep hayatı,,

Altmışına varmadan illet bir hastalığın

Pençesinde çok cebelleşti göçtü gitti,,

Şu canına kül dökülesi dünyadan..

Doğruluğa kilitlenmiş yüreğini,,

Kimse anlamadı..

Bir bakkal dükkanı vardı,,

Sevilirdi mahallede..

Kuytu bir köşesine sedir yaptı,,

Arada bir soluklanıp dinlenmek için..

Yani öğlen uyku halleri gibi işte

Birde seccadesi vardı kenarda,,

Tespihide üstünde..

Nasihatları fişek gibiydi vallaha

Kimseye eğilme haktan gayri,,

Aldanma çakalların kuzu görüntüsüne..

Şaşma bildiğin doğrudan

Ödülünü bekleme kuldan,,

Verir yaradan..

Yani mevzu döndü yönünü bizim babaya

İşte ben o bakkal babadan,,

Aldım en güçlü desteği ve vasiyeti..

Zaman takılmış özü bozukların peşine

Acımıyor yani/ nereden vuracağı belli değil..

Asabiyim bu aralar

Diyorum da hakim bey,,

Haksızda değilim hani..

Ödül olmuş şu kahpe dünya kötülere

Can yakan kıralcılar nemrutu da geçti,,

İnsanlığı doğruluğu belinden biçti..

Hangi yöne dönsen yönünü

Sıkı bağla uçkurunu gömleğini

Sonra görürsün gününü..

Ne desek boş,,

Anlatamaz inan ozanda olsa türkülerinde

Birkaç efkârlı kahırlı sözlerinde..

Biraz fazla uzadı,,

Bizim üçbeş deli dolu lafımız..

Ne yapmalım hakim bey,,?

İçimizde ince bir sızı

Şu ölen insanlık adına..

Yılların yorgunluğu yansımış suretimize

Anlayacağın pert olmuş hayatımız,,

Kimin UMURUNDA..

Günahımız varsa dünyada,,

Kes cezamızı hakim bey..

Hayat gemisi zaten son sürat ALAMETTE

Hasretimiz ötelere/ kalleşler kancıklar,,

Hesabımız KIYAMETTE...

Mavi Şehrin Kalemleri

GEL YÜREKTEN SEV

SELMA MERİÇ

Yıllardır sen bana esip gürledin

Gerçek yüzün nasıl kimse bilmiyor

Herkese meleksin bana şam şeytan

Yıllardır yaptığın dile gelmiyor.

 

Eşin miyim bilmem,yoksa el miyim

Sağanak yağmurda taşan sel miyim

Nasıl bir insansın karar ver artık

Bir çalı dikeni yoksa gülmüyüm

 

Ne merhametin var ne de bir sevgin

Benim yüreğim sevgide zengin

Deniz dir deryadır tertemiz Engin.

Dünyayı dolaşsam, bulunmaz dengin

 

Gidecem diyorsun çakılı kaldın

Yazdığım şiire takılı kaldın.

Suçlu ben değilim kendini saldın

Amaçsız gayesiz boşlukta kaldın.

 

Ben polyanna oldum sen konuşan dev

Yanıyor içimde kordan bir alev

Esip gürlesen de yıkılsa da ev

Boşa kürek çekme,gel yürekten sev..

 

 

Bakmadan Geçme