MAVİ HEVESLERİM
GÖLGE SÜMER
Mahşeri bir zamandan geçiyor ruhum,
Yüzümde oyuntulara gizli sabahlar,
Şarkı nakaratında takılan dilimin,
İçimde çırpınanlardan habersiz salınımı.
Hep güzel cümlelerden kurulu yazılar yazmak için alırım oysa elime kalemi,
Hep pozitif hayaller katlarım zihnimin odalarında ki raflara,
Nasılsa bir renk karmaşasına bürünür gökyüzü,
Sonra solar mavisi heveslerimin
Ve her yerde ayak izlerini bırakır
Gecenin zifirisi.
Çağırınca gelse de,
Gelince kalmaması sorun,
Ne vakit tebessüm etsem bir pembeye
Soğuk vurmuş badem çiçeği gibi solgun.
İnadım inat,
Katlamayacağım hiç bir rafa,
Takıp takıştıracağım üzerime rengarenk,
Gülsün varsın görenler,
Zira gülmek insana hayatın renklerini farkettiren.
Şimdi gece,
Aldım elime sazı çalıyorum nakaratları,
Sabah olunca açan güneşle
Solmaz umarım gönlümün suladığım baharı..
ADIN GEÇER
HATİCE ERDOĞAN
Bilmem kaç lehçede adın geçer
Kaç diyar gezdirir gözlerin
Saymadığım kıtaları
Sesin hangi ülkenin yansıması
Hangi şeyda şakıması
Kimliğin ülkeler ardı bir masalda
Gönlümün yurdu yuvası
Sen bir gülersin ağız dolusu
Ben mecnunun olurum,ardı akıl tutulması
Akis olur dağılır hücrelerime
Sen nefes şifası
Sen gönlümün umayı
Leylanın medet şahikası
Sen ömrümün karbeyazı
Sen dinginliğim,huzurumun rayihası
Alem yağar ılık ılık üstüme
Sen ruhumun göktaşı
Devrilir dağlardan duman karası
Dağılır aklımın uçları sen öyle yürek yarası
Sen avuçlarımda koca bir dünya
Sen parmak uçlarımın sinir halkası
Bacasından göğe çekilen
Bir yer küre gözlerinin karası
Sen uçsuz bucaksız vadilerde
At koşturan alaca atlısı
Sen gönlümün sığınağı
Derdimin onulmazı
İstilaya uğramış kalbimin
en müşfik müptelası.
GURBETİN ÇİLESİ…
HABİBE DİRİCAN
Bilinmediğin diyara göç edersin
Adını konulmuştur Hicretin
Atalarımızdan mirastır
Çilesi çekenin adıdır Hicret
Öksüz çoçuktur
Sığmamış ufacık gövdesi
Koca vatana
Herkese kucak açan vatan
Birtek gurbetçileri atmıştır
Kollarından
Koparmıştır anadan babadan atadan
Nice canlar yanmıştır
Kimi evler taruman olmuştur
Kimi kara toprak sarmıştır
Kiminin de ömri tükenmiş beli bükülmüştür
Sim siyah saçları ağarmış
İnci dişleri dökülmüştür
İnsanın hayatını çalan gurbet
Kimi bir ev için terk etmiş sılayı
Kimi başlık parası için yola vurmuştur sevdasını
Hepsin ayrıdır hikayesi
Kaderleri ise hep aynıdır
Hasret özlem hüzün
Kimisi bıraktığı yerde bulamaz sevdiğimi
Kara toprak olmuştur bedeni
Helalik bile almadan kapamıştır gözlerini
Kimi de bıraktığı gibi kalmamıştır
Araya girmiş koca yıllar
Kimi helgaya değiştirmistir
Sıladaki yavuklusunu
Kimi de benimsemiştir yaşadığı
Hayatı.
Kimi de seneler geçsede unutmamıştır sılayı
Herkesin hikayesi ayrıdır
Gurbet türküleri yanıktır
Şiirler destanlar yazılmıştır
Gözlerde derin izler kalmıştır
Ah şu gurbet.
BABAM VE ÇOCUKLUĞUM -2
SAVAŞ KARADUMAN
Babama
Öfkelenmedim
Terk edip gittiğinde bizi
Küsmedim… Gönül koymadım;
Bakakaldım… Susa kaldım… Az kaldım…
Ah! Evet… Ne yalan söyleyeyim- özledim… Yandım… Ağladım…
-En çok da bayramlarda-
Hani en çok sevdiğini özlermiş ya insan
Sevdiğine ağlar… Sevdiğine yanarmış ya hani… İşte öyle…
Yanarak, ağlayarak, susarak,
En çok da eksik kalarak sevdim babamı…
Hani öyle alışılmış… Kanıksanmış
Hani öyle bildik tanıdık… Hani öyle aşina olduğumuz gibi değil
Ne bileyim işte; ben babamı başka türlü, çok acayip, çok güzel sevdim
Babam, kanatlı kocaman bir devdi çünkü yuvasına dönecek olan
Ben babamı derin özlem… Ağır hüzün… Acı bir tebessümle
Annemin dalıp dalıp gidişinde… İç çekişinde
Boğazına düğümlenen sesinde… Sözünde…
Gıkını çıkartmayan acısı… Gözyaşı
Ve dinlediği ayrılık şarkısında sevdim
“Yârim İstanbul’u mesken mi tuttun
Gördün güzelleri beni unuttun…”
Çocuktum;
-12 yaşında- kocaman adam oldum birden bire
Okula veda ettim -okula gitmek çocukların işiydi çünkü-
Boyumdan büyük işlere kalkıştım
Benden büyük ve benden çok ağır işlere çıraklık ettim
Hem çocuk işçi… Hem de devrimci oldum üstüne üstlük
Kızdım…
Ve kızdırdım -çocukları mutsuz kılan tanrıyı-
Tacını savurdum… Sofrasını yıktım, tahtını devirdim kralların -bile isteye-
Kötü kalpli kralların -ki bütün krallar kötü kalpliydi zaten-
Sarayını yıkmaya çalıştım başlarına -sokak sokak-
Dik durdum; Gözaltılar, İşkenceler, zindanlar, mahpushaneler gördüm;
Babamın benimle gurur duyduğu
Ne mutlu bana…
Ben babamı başka türlü; çok acayip, çok güzel sevdim
Babam, kanatlı kocaman bir devdi çünkü yuvasına dönecek olan…
Çocuk yıllarım ve Nisan 2021/
BİN YILLIK DOST İÇİN...!
NECLA KARATEKİN
Çay tadında sevmek istedim seni sonra kıyamam dedim, sana..
Çay, demli ve acı, yüreğine gam, düşsün istemem..
Açık çay sırların alenen olmasıdır...
Bırak sırların gizli kalsın ben seni öyle bekledimki, yıllarım bitti
Gün olur hayali, cihan, değer dedirttin..
Ben seni kahve tadında sevdim..
İsteyene bin yıl isteyene kırk yıl hatırı kalır dedim dosttan'da öte canımda, canım olurdun...
Ben seni öyle bekledimki, yıllarım bitti..
Gün gelir hayali cihan, değer, dedim..
Cananıma abu hayat,, kevser"i şerabım oldun, Cananım'a cansın sen..
Cennetin yere eğilen Tuğba, dalları gibi tenime süzülür'sün..
Sen yüreğimin incisi, sol yanımın mujdesi'sin...!!
Öyle bekledimki, yıllarım bitti..
Gün olur hayali cihan değer, dedim..
SAVAŞIN ÇOCUKLARINA İTHAFEN
CANAN YILMAZ
İsimleri yazıldı kolları bacakları
Kanlı kefenle doldu ana kucakları
Ateş kusar ölüm saçan uçakları
Minicik bebekleri yedin İsrail
Zülümün bitmiyor sonu bucağı
Yıkıp ta yok ettin onca ocağı
Kan kusturup ölüm ile acıyı
O uzanan kolun kopsun İsrail
Ebabil kuşları bilmem nerede
Çocuklar ölüyor gider cennete
Çığlıklar bir acı gök ile yerde
Kıyımının bir sonu yoktur İsrail
Müslümana nedir ki bukadar zülüm
Oluk oluk akıtır masumun kanı
Dünya niye sus pus görürler hali
Yetmedimi kıyımın kasap İsrail
Kestin ekmeği de vermedin suyu
Cehennemi yarattın ateşten kuyu
Tükettin bir avuç müslüman soyu
Soyun, sopun kurusun Hemi israil
Lime,lime ettin eti kemik ten
Canları ayırdın sevdiklerin den
Evleri yok ettin belki yerinden
Bunca soykırımın niye İsrail
Kan bürümüş gözler hırs ile bakar
Gece gündüz demeden yuvalar yıkar
Katliamın bitmez çok kanlar akar
Taş üstüne taş koymadın İsrail
Eli kolu bağlı bekler ümmetin
Bu bir şiir deil nede bir metin
Sessiz çığlığımdır acı çok çetin
Soy kırım anısına sözüm İsrail
Korku filimi gibi susup izlerler
Birşey yokmuş gibi gülüp gezerler
Bu nasıl cehalettir hep kendim derler
Hadi isyanımı sustur israil....
KIR KAHVESİ
SELMA MERİÇ
Seninle kır kahvesinde buluşurduk.
Tahta masalar gitar çalan adam
Yaslanmış yaşlı çınara aşk şarkıları söylüyor
El ele göz göze sevgililer
Kuşlar hep bir ağızdan eşlik ediyor
Yıllar sonra yine kır kahvesinde
Yine masalar dolu
Herşey İlk günkü gibi
Bir bizim masamız boş
Gitar çalan adam yine oturmuş
Hayli yaşlanmış hayli yorgun
Son bestesini çalıyor.
Yaşlı çınar eskisinden heybetli
Herkes dost herkes neşeli
Şen kahkahalar yükseliyor
Bir ben dalıyorum uzaklara
Bir ben õzlüyorum bir ben seni
Bir ben ağlıyorum bir ben sensiz.
SONBAHAR ÇİÇEĞİM'E
ÜMRAN ÖZTÜRK
Her düşen yaprakta ben seni buldum.
Kalbimde açan son çiçeğimsin sen,
Gönlümde yaşarken, aşk dolu günler
Sevdayla yeşeren umudumsun sen
Gözlerin aklımda hüzzam bir şarkı
Adını anarken dudağım yandı
Nerede saklandı nerede kaldı
O kavuşmalar şimdi bir mazi oldu
Eylülün melodisi yaşar gönlümde
Bir beste gibidir ömür seninle,
Rüzgarın şarkısı artık bizimle
Nefesin nefesime değdiği anda
Gözlerinde kahvenin her tonu saklı
Radyoda çalıyor içli bir şarkı
Eylül aşkla dolu gönlümde saklı
Kalbimde sonbahar çiçeğimsin sen.