Mavi Şehrin Kalemleri

Mavi Şehrin Kalemleri

Mavi Şehrin Kalemleri

MEVLÂNA

GÜNVAR KORKMAZ

İlâhi aşk ile gönül tutuşmuş

Ulvi duygularla çağlar

Mevlana

Gönül dergahında ona ulaşmış

Döner semaları ağlar Mevlana

 

Sevgi demiş yalnız ver insanlığa

Dönüşü nur olur gelir sağlığa

Manevi güç katar her an varlığa

Sol yana dokunur dağlar Mevlana

 

İlmek ,ilmek sevgi açar o ruhta

Huzur dolar yürek kalmaz ki ahta

Erenlerle kalır nur dolu tahta

İlim irfanıyla bağlar Mevlana

 

Hoş görüde saklı bütün duygular

Beydağı kızı der olmaz yargılar

Kusurları örter yüce sevgiler

Dostluğu huzuru sağlar Mevlana…

Mavi Şehrin Kalemleri

SAVURUN BENİ

NURAY ÖNGEÇ

Zamanın gazabı saçımda aklar

Ömrümün hazanı o hatıralar

Aklımdan çıkmıyor şu yaşananlar

Değirmen taşında öğütün beni

Dağlara taşlara savurun beni

Ateşle oynadım ateşle yandım

Bu darı dünyada herkese kandım

Belki bir gün olur düzelir sandım

Değirmen taşında öğütün beni

Pınara deryaya savurun beni

Seninle kavgam var bilesin felek

Ne ettim ne eyledim hiç bilmeyerek

Tutsağım ben sana istemeyerek

Değirmen taşında öğütün beni

Havaya buluta savurun beni

Havanda su dövmek boşadır boşa

Gelince dünyaya kalmıştım şaşa

Her şey boş anladım geldim bu yaşa

Değirmen taşında öğütün beni

Ateşten ateşe savurun beni

Beraber ağlayıp gülmek istedim

Her şeyi herkesi sevmek istedim

Kalbimi ruhumu sermek istedim

Değirmen taşında öğütün beni

ÖLMEDEN ÖLDÜRÜN SAVURUN BENİ

Mavi Şehrin Kalemleri

GÖKYÜZÜ ÇÖKTÜ… ÇOCUKLAR SÖYLERKEN TÜRKÜLERİNİ

ALİ PEHLİVAN

Bu parkta çocuklar vardı, türküler söylüyorlardı belki de… Havalandı son kuşlar Malatya da, Antep’te…

Kulakları sağır eden bu feryat nicedir, yıldızların yüreklere düşme sesidir

Dün çocuklar vardı bir bahar gecesi gibi çökerken sabahlar. Allah’ım bu mezalimi gör de. Dün çocuklar türkülerini ayazın zalımına astılar, hani o çocuklar nerde.Feryatlarıyükseldi,yırtıldıaranlıklar,Maraşta,Elbistanda,,

Baykuşlar çıkarıp gagalarını fırlattılar uzaklara, bir daha ses etmemeye

Yemin ettiler… Ablalarımın seslerini duydum, Samandağ da…

Baba diye feryat ediyor yığılan enkaz, yaz kardeşim daha fazlasını yaz…

Seslen cennetin meleklerine, bağır, seslerin bakır rengi, enkaz altında

Duygular ayaz mı, ayaz…

Çocuklar vardı bu vadide, gökyüzü çöktü üstlerine, parçalanır cesetleri,

Onları toplarlarken cennetin melekleri…Anne enkazı kucaklıyor, eli bebeğine dokunur diye…BU felaket ,bu hecelerdeki isyan niye…

Dün Kapatın gözlerinizi, inkar ederken Yaradan’ı, Bebeler nasıl karşılayacak yarını…Ağlayarak belki annelere seslenip, Asi nehrinin yüzü donarken

Antakya da: sular anaların yüreklerini ıslatmada… Ağlıyorum be çocuk

Duy beni, bu senfonin kaçıncı perdesi… Burası cennetse, cehennem neresi… Feryatlar kaplarken dünyayı, bıraktım be çocuk, yemin olsun

Bıraktım yazmayı…

Mavi Şehrin Kalemleri

GÖZLERİN (GÜZELLEME)

NURHAN USLU

Lütfedip yaratmış yüce Allah'ım

Cennet'i alâ dan kira gözlerin.

Sakınır her şerden olur penahım

Mübarek bir dağdır hira gözlerin

 

Cisil cisil yağar var bir hikmeti

Batırır yüzümü nura gözlerin

Ne paha biçilir, ne de kıymeti

Benzemez dövize kura gözlerin

 

Bazan güneş gibi günüme doğar

Karanlık geceme çıra gözlerin.

Bazan da bir damla yaşında boğar

Dicle, Fırat gibi vira gözlerin

 

Sanki İstanbul'un tarihi kokar

Benziyor haliçte sura gözlerin

Ayasofya olur tepeden bakar

Aklımı erdirmez sıra gözlerin

 

Arada Erciyes ayazı olur

Düşürür soğukta zora gözlerin

Bakarsın mevsimsiz sıcağı bulur

Çıkarır en güzel tura gözlerin

 

Rengi bal mı desem, yada kara mı?

Yar gibi dursa da yara gözlerin

Bütün renkler ile açar aramı,

Bahtım gibi koyu kara gözlerin

 

Kırk yılın hatrına içilmiş gibi

Eder beni ala bora gözlerin.

Aşka dair libas biçilmiş gibi

Yakıp düşürüyor kora gözlerin

 

Hûma Sultan der ki, aşkından erir

Üzümün, özünden şıra gözlerin

Bir yabancı görse talimat verir

Sanki bir askerî şûra gözlerin.

Mavi Şehrin Kalemleri

SICACIK UMUTLARI YURT EDİNİR KENDİNE

HÜLYA KÖKSAL

Uçurumları kadar derin uçurumlarının çiçekleri kadar güzeldir

Suskunun kalesine hapsedilmiş yalın yabancı sesiyle

Dönüp yağmalmış ömrüne bakar

Kar dinmiştir kin dinmiştir Korkuları da dinmelidir

 

Türkülerle geçer korkusuzca donmuş gecenin içinden

Geride kalanlar büzülürler ıslak ıslıklıklarının içinde

Rehin verilmiş yarınlarıyla

 

Sis dağılınca dağılır akan kanı ve göz yaşı

Bıçaklanmış günde medet umar kendisinden

Gülüşü uçurumlarda boy verir

Sevdanın alazında

Fırtınaları diner ellerinde biriken hüzünlerle

Sıcacık umutları yurt edinir kendine

Mavi Şehrin Kalemleri

ELİMİ TUTAR MISIN

HATİCE ERDOĞAN

Puslu gecelerde gördüğüm mehtap

Karanlığa doğan dolunay mısın

İçtikçe kanmayan o sonsuz serap

Coştukça yuttuğun yanar dağ mısın

 

İçimde saklayıp göze mıhlanan

Sinemde sıkıca bana yaslanan

Uzağa attıkça öze saplanan

Bende ki bu bene ortak pay mısın

 

Bana düşen senden ebedi yarış

Bir kalp kırıklığı,gözden yaş sızış

Bilinmezliğe doğru yoktan bir kaçış

Yıkık viranemde hep harap mısın

 

Uzatsam elimi hep sana doğru

Sonsuz sadakatle hep tutar mısın

Köprüler  kursam aşsam o yolu

Benimle bir ömür hep koşar mısın

Mavi Şehrin Kalemleri

SARIKAMIŞ’TA…

EMİR ŞIKTAŞ

Söndü Türk’ün umudu,

Donduk Sarıkamış’ta.

Kurtarmak için yurdu,

Yandık Sarıkamış’ta.

Savaşmadan can verdi,

Önce vatanım derdi,

Ülküler sona erdi,

Söndük Sarıkamış’ta.

Yokluk ile kış günü,

Mehmet'in savaş günü,

Şehadetle düğünü,

Sandık Sarıkamış’ta.

Mehmed’i soğuk aldı,

Figan göğe ucaldı,

Enver paşa kahroldu,

Öldük Sarıkamış’ta.

Donmuş can omuzladık,

Şehitlere sızladık,

Acımızı gizledik,

Dimdik Sarıkamış^ta.

Kurban verdik yüzleri,

Uyku bastı gözleri,

Tabut görmez bizleri,

Sandık Sarıkamış’ta.

Mehmed’e Turan yandı,

Ekber dağı uyandı,

Her şehid Emircan’dı,

Andık Sarıkamış’ta.

Mavi Şehrin Kalemleri

KAPATMA PERDELERİ

KADİR KIRMIZITAŞ

Kapatma perdeleri ben gelmeden

Yavaş, yavaş gün çekilirken tepelerden

İçinde senin olduğun günleri sevmeye geldim

Kavak gölgeleri suya düşerken

Sana hüzün çiçeklerimle geliyorum

Sol yanım kırılgan sağ yanım isyancı

Her yanımda müptezel duygular

 

Sana masallar getirdim korkusuz düşlerimden

Hayaller getirdim tam kırk yıllın ötesinden

Ana dilini bilmediğin coğrafyalardan geliyorum

Sevgi kadar güzel çorak topraklar kadar zor

Ölümsüz aşklar kadar sonsuz

Umut kadar mavi gök kuşağının yedi renginden

 

Bütün yaşanmışlıklarda bir aşk yaşar

Uykusuz kaldığım gecelerdeki şiirler gibi

Sana şiirler getirdim içinde sen

Tüm şiirlerden daha masum ve günahsız

Her mayıs yolunu bekleyen bir çocuk getirdim

Biraz telaşlı biraz utangaç biraz ürkek

Elini tutup ısıtacak kadar gerçek

Çoban ateşi kadar diri ve sıcak

Suç işlemiş çocuk gibi korkak ve mahçup

 

Ben turnalardan başka kuş bilmem yar

Bilirim kanadına yakılırmış Sevda türküleri

Adını özgürce uçan kuşlara vermeye geldim

Namın gökyüzünde dolaşmalı sonsuza kadar

 

Şimdi sen ve ben yüreği iki yangınız

Boş ver yalnız geçen yılları,mevsimleri

Acısını unutmalısın doğumu gecikmiş gecelerin

Ölmeyelim ey sevgili bu bahardan önce

Koruklarda şaraba sevdalı asmalar açmadan

 

Nasıl öğrendiysek bomboş odalarda yalnızlığı

Nasıl sabrı öğrettiysek giden yıllara

Nasıl sararan umutları yeşertiysek yeniden

Her şairin rüyasını süsleyen bir prenses vardır

Bak ben geldim demli bir çayın varsa

Yüreğinin sıcaklığından bir bardak sunarsan

İçimdeki yangını söndürürken gözlerin

Bir ömürlük benimle içmeye varsan.

 

Sana ben geldim yar kapatma perdeleri

Buruk bir şarkı tadında yorgun ve uzaklardan

Eskiciye sattığımız eskiler için ağlamak yok

Geldiğim yol çok uzun o kadarda ırak

Sakıncalı mevsimler artık ikimize yasak

Bak sana ben geldim ey sevgili

Hayat bu ya işte

Hem garip,hem acı, hemde ne tuhaf

Kapatma perdeleri sana ben geldim yar

Senin beni terkettiğin  o uzak diyarlardan

 

Bakmadan Geçme