YAKAMOZLAR KARAYA VURUYOR YOKLUĞUNDA
AZRA NİMET ÖNER
Gidişinin üzerinden kaç yıl geçti, bilmiyorum?
İçimdeki hayat pınarı kurumuş,
Sahra çölü kurulmuştu aynı anda
Ve bugün
Çorak bir coğrafya büyüyor hızla.
Söylemiştim
Sensizlik susuzluktur, sensizlik yoksulluktur, sensizlik sessizliktir aynı zamanda.
Dinlemedin ve gittin!
Sen gittikten sonra hiçbir şey değişmedi dünya adına,
Yazlar yine sıcak,
Kışlar yine soğuk.
İlkbahar aşk makamında şarkılar söylüyor yeşilin kulağına,
Sonbahar hüzünlü ve hasta kadın,
Yaprak döküyor usulca,
Ve ayrılık resimleri çiziyor gri bulutlara.
Güneş yine yakıyor yeryüzünün ellerini,
Gökyüzü ağlamadıkça.
Yine rahmet adına yağmurlar yağıyor şehirlere,
Aşıklar el ele ıslanıyor yağmurlarda.
Kar kapatıyor bütün ayak izlerini,
Tıpkı eskisi gibi.
Sen gidince çekildi direkleri ve yıkıldı dünyanın bana ait yerleri,
Sonra ben kayboldum sen ve dünya arasında,
Buna rağmen
Yine de dönüyor dünya tüm hızıyla.
Gidişinin üzerinden kaç yıl geçti, bilmiyorum?
Ve ben yarım kalan gülüşlerimi tamamlayamadım hâlâ,
Bakışlarımı fotoğraflardan alıp gökyüzüne çeviremedim mesela.
Biliyorum hayat devam ediyor dışarıda.
Ama ben kayboldum yaşam-ölüm arasında.
Şairler yine aşk şiirleri yazıyor,
Türküler yaralı yürekleri dağlıyor.
Görüyorum heybesinde umut taşıyanlar var bu gök kubbenin altında.
Bir keman sesiyle meçhule savrulan sevdalılar,
Hasrete katlanıyor kavuşmak hülyasıyla.
Diyemiyorum ki beklemeyin,
Gidenler gelmiyor!
Hiç kimse geri dönmek için çıkmıyor o yolculuğa.
Susuyorum umutları kırmamak adına,
Çünkü yaşamanın umutla bir ilgisi var hâlâ.
Gökyüzüne bakan pencerelerim kararırken, kapanırken perdeleri
Dışarıda gün doğumunu kutlayan insanlar var hala.
Ve güneşi iliştirip pencere pervazlarına
Gülümseyen gözlerle bakıyorlar dünyaya.
Ben yine gittiğin gün gibiyim,
Gözlerime kaçan bulut ve yüzümde kalaylanan hüznün sebatıyla,
Her gün kahve içip fincanı kapatıyorum.
Ve seni arıyorum telve aralarında,
Sonra suya tutuyorum, sanki akıp gidiyorsun ellerimden,
Ben kalıyorum içimde bin bir kırıkla.
Gidişinin üzerinden kaç yıl geçti, bilmiyorum?
Diğer yarısı sende kalan canımla katlanıyorum hayata.
Her gece sigarayı bırakıp seni unutmak umuduyla uyuyorum,
Her sabah tütün nöbetinde uyanıyorum ve sen yine aklımda.
Şafak rüzgarlarına tutsam da ruhumu,
Ölüm içimde büyüyor inadına inadına.
Ceplerimde ki darağacından alıyorum boynumu,
Çiviler batıyor avuçlarıma,
Bileklerimdeki kan şahlanıyor ismin yüreğimin kapısını vurdukça.
İntiharın soğuk elleri uzanıyor yurdumun caddelerine,
İçimdeki çocuklar büyümekten korkuyor,
Biliyorlar ben ölürsem büyüyecek ve ölecekler sonra
Biliyorlar ölüm iki nefes arasında.
Sonra…
Tanrının çocukları geliyor aklıma ölüme bir adım kala
Ve Selenga yetişiyor imdadımıza.
Mavi fotoğraflar asıyor yüreğimin duvarlarına.
Sensiz ve umutsuz olsa bile tekrar devam ediyoruz hayata,
Yarım kalan nefeslerimin yerine rüzgar içsem de.
Canım yanıyor…
Canım acıyor…
Ömrüm kanıyor…
Yüzüm kırılıyor sonra…
Umutların kayıtlardan düştüğü bir anda yaşamak ne anlama gelir,
Onu da bilmiyorum aslında?
Ve eğer yaşamak sadece nefes almak ya da ölmek içinse
Neyse!
Devam etmeliyim içimdeki çocukların yüzü suyu hürmetine.
Hayat asık çehresiyle dönüyor etrafımda,
Omuz omuza yürüyoruz dar geçitlerde,
Birer düşman gibi bakıyoruz birbirimize.
Gidişinin üzerinden kaç yıl geçti, bilmiyorum?
Zihnimden son bakışını silemiyorum.
Sesin yine yankılanıyor kulaklarımda,
Dışarıda hayat devam ederken,
Ben an be an ölüyorum içimde
Ve yaşarken ölenlerin bir mezarı olmuyor bu coğrafyada.
Yıldızlar bir bir sönüyor gökyüzünün kucağında,
Ay ışığı saçlarımda ağlıyor.
Yakamozlar karaya vuruyor sonra…
Gidişinin üzerinden yıllar geçse bile,
Yaralarım sıcak hala ve kirpiklerin tuz ekiyor boyna.
Şimdi bir anda göklerden inse gümüş tüylü ak kısraklar,
Sırtlarında Tanrıça suretli meleklerle,
Cennetin ak gölünden bir damla süt getirip damlatsalar dudaklarıma,
Umay yıkasa beni Kevser şarabıyla…
Belki aşkı yaralarıma sürebilirim merhem diye,
Bir cenk yaratabilirim hayatla, kazanabilirim hatta.
Bin bir gece masalları anlatırım içimdeki çocuklara,
Destansı bir aşk hikâyesi yazarım belki kendime.
Çeyiz sandığından biraz avuntu bulurum,
Bir kaç delilik hikâyeleri…
Kim bilir?
Kirlenmekten kurtulur belki suyun elleri…
Elif duruşlum Kitabından bir şiirle merhaba...
CENNET GÖZLÜM
TUBA DEVRİM
Anladım hiç bir şey olmazmış bizden
Gönlümüz hapsolmuş çıkmaz yolumuz
Vefası olmayan o eksik sözden
Şimdi bahaneye bakmaz yolumuz
Öylece kayboldum soğuk deryada
Dayanmaz yüreğim boğuk ferya da
Sevgimiz silindi yalan dünyada
Su gibi kesişip akmaz yolumuz
Kolayca unuttun değil mi beni
Semada duayla ararken seni
Unuttun öyle mi aşkındım hani
Söyle cennet gözlüm bıkmaz yolumuz
Aklımdan kalbime düşüp gelendin
Sen gönül gözünle beni bilendin
Hep tatlı dilinle aşkı dilendin
Sevgilim diyorsun yakmaz yolumuz
Kendimi avutmak çok zor olsa da
Sevdamın sınavı canım alsa da
Belki kurtulurum bu ten solsa da
Artık gözyaşları dökmez yolumuz
SİS DEĞİL
EHMED KARDOK
uykusuzluk değil
iki uzak şehir gibi
ayrılıktan kavuşmuyor gözlerim
biri hepimizle göz göze gibi
hala uykusuz
biri sis içinde kirpiklerine kadar açık
bu sessizliği kim bıraktıysa göremiyorum;
konuşkan gözlerinde tek sözcük bile...
gözlerimiz birbirine değmiyor
gecenin iki ayrı şehrinde...
* *
ne kadar da uzak!
uzak ama yakın
gecenin iki ayrı şehrinde
kalplerimizin ritmi duyuluyor
sessizliği yırtan bir çığlık gibi
özlemin bir sis
iki ayrı şehirde
çöküyor göz kapaklarıma
iki ayrı şehirde iki şarkı çalıyor
güftesi bir bestesi bir
gece ayazında bir şiir yazılır
"şair en güzel şiiri gece yazarmış"
iki kişilik imgeler aranır karanlıkta
zemheri mevsimlerde donar mürekkep
sen kalbine yazarsın
rüzgar fon olur
ben üşüyerek okurum
gecenin iki ayrı şehrinde
gözlerimiz birbirine değmese de
belki konuşkan sözlerimiz kavuşur...
"îkî kîşî bîr şîîr"
KUŞLAR SÖYLESİN
EROL AVCI
Şen şakrak dünya gerçek sevene
Değer verin değer aşkı bilene
Bak Elele tutup gezip gülene
Söylesin sevdamı kuşlar söylesin
.
Mevsim bahar olsun her yer yemyeşil
Yürekten konuşur seviyorsa dil
Sevda bilmeyeni yüreğinden sil
Söylesin sevdamı kuşlar söylesin
.
Görmesin gözlerin ne hüzün ne yaş
Mutlu ol ömrünce harcanır her yaş
Sevdayı bilmezin ruhsuz kalbi taş
Söylesin sevdamı kuşlar söylesin
.
Ne saçın ağarsın ne de dökülsün
İçinde dert varsa çabuk sökülsün
İstemem ben gibi belin bükülsün
Söylesin sevdamı kuşlar söylesin
.
Erol ceylan gözlün unuttu seni
Bozulmaz dünyada sevdanın geni
Aşk yaşayanların hayatı canı
Söylesin sevdamı kuşlar söylesin
SİTEM
RESUL KARAHAN
Ayaklar altında azgın gururu,
Ezmedin vefasız, ezmedin yazık.
Bilseydin sevdamı gökten de duru,
Sezmedin vefasız, sezmedin yazık.
Elimde deste gül dilimde şarkı,
Hep sana düşkünüm, bilseydin farkı
Gönlümde kurduğum gülistan parkı,
Gezmedin vefasız, gezmedin yazık.
Kor dolu bakışı, katran yüzleri,
Getirdin kışları, solgun güzleri,
Ayrılırken dahi veda sözleri,
Dizmedin vefasız, dizmedin yazık.
Aşk kanununda yok sevmenin şartı,
Bizans usulüdür iblisin kartı,
Bu nasıl imtihan, bu nasıl tartı?
Bezmedin vefasız, bezmedin yazık.
Şimdi bir dokunsan yağacak dolu,
Azap çukuruna düşürdün kulu,
Hayat tablosunda mutluluk yolu,
Çizmedin vefasız, çizmedin yazık.
Yağmur damlasıyla gelen dilekten,
Bir gün çalabilsem yeter felekten,
Yüreğinde aşkı ince elekten,
Süzmedin vefasız, süzmedin yazık.
Ummana düşsem de sönmeyecek köz,
Direnmez bedenim ezeceksen ez,
Üstüme çullanan talihi bir kez,
Üzmedin vefasız, üzmedin yazık.
GÖZLERİNİN İÇİNE BAKABİLSEM BİR DEFA
SONGÜL ALTINKAYNAK
Yastığa rahat rahat koyamadım başımı
Gecelerin yükünü, yıkabilsem bir defa
Gözlerime sararak nihavent bakışımı
Hayallerime selam, çakabilsem bir defa
Güneşin doğuşunda, günler alırken sahne
Umutlarım kalmasa, gelmeyecek yarına
Yeter artık diyerek, dişlerimin yerine
Yumruğumu sevinçle, sıkabilsem bir defa
Yaptığım duaların gereği görülerek
Mutlu kullar safına tez günde karılarak
Hoş geldin kuzum deyip, boynuna sarılarak
Sevinç gözyaşlarımı, dökebilsem bir defa
Anlamadım bir türlü, neden yüklenir felek
Çektiğim gam yükünün dozu artar giderek
Gün gelip yıkılmadan, ömrümde orta direk
Kem talihi ömrümden, sökebilsem bir defa
Yaşadığım her ana heyecanlar katarak
Sevinç çığlıklarını üst perdeden atarak
Gülvani’yem yavrumun ellerinden tutarak
Gözlerinin içine, bakabilsem bir defa
GÜNEŞ TOPLAR
NEBAHAT POŞLUK
Güneş söner , gün kararır
Şehrin titrek lambaları yanarken
Sensizlik zamana gömülür
Geceye ayaz ,
gönüle çaresizlik ,
zemheriye hüzün ,
Yer gök deniz ağlar
Yüreğe kahır , payıma acı düşer
Sözcüklere kelepçe vurulur
Gönül tutuşur
Yol çeker gözler
Yol çeker.!
Uçmak istersin
Kanatlar kırık
Yağmur misali
Damla damla sevdana düşer,
gönlüne sığınırım
Şehrin titrek lambaları söner
Dert etmem uykusuzluğu
Güneşin tan kızıllığında
Gönlümün güzel öyküsü
Hüzünlü bakışlarınla
Yüreğime düşer gülüşün
Bire kırk veren umutlar yeşertir içimde
Bire kırk veren
Bakışlarım..
Güneş toplar yarınlar için
Güneş toplar,
Bakışlarım,
Güneş toplar.
BİZİ BİZDEN ETTİLER
ORHAN OYANIK
Sabrın sonu selamettir diyenler
Bahardan ettiler yazdan ettiler
İnsan ehli kemalattır diyenler
Kelamdan ettiler sözden ettiler
Çölümüze yağmur olacaklardı
Kapımızı her gün çalacaklardı
Derdimize çare kılacaklardı
Işıktan ettiler gözden ettiler
Hasret açtı hüzün koktu gülümüz
Zamansızca yaprak döktü dalımız
Namert diyarına saptı yolumuz
Hedeften ettiler izden ettiler
Sırtımıza basan çıktı saraya
Dönüp de bakmadı derin yaraya
Fitne fesat girdi her gün araya
Anadan ettiler kızdan ettiler
Bitmez İlimdar'ın ahı feryadı
Garibanın yarım kaldı muradı
Bozuldu düzeni değişti tadı
Sirkeden ettiler tuzdan ettiler