AYRILIK
ÜMRAN ÖZTÜRK
Biz katran gecelerin içinde
Beliren bir mum ışığıydık
Konuşamıyorduk bile
Nefesimizden mum sönmesin diye
Biz hazan bahçelerinde
Yeni açmış tomurcuktuk
Sen gözlerimde beliren şafak buğusu
Ben bereketiydim düşlerinin
Biz bir türkünün nakaratıydık
Yüreğimizde kül tadı bırakan
Ve yaşadığımız yangından arta kalan
Sen gözlerinde nehirler taşıyan,
Yemyeşil vadilere akan bir damlacık
Ben aldanmanın, yalnızlığın ustasıydım
Nasıl büyüyemezse bir meşe
Bir çınarın gölgesinde
Biz meşe ve çınar misali
Büyütemedik sevdamızı
Yaşamın dehlizinde
Yavaş yavaş eriyerek
Karıştık geçmiş zamana
BU ŞEHRİN IŞIKLARI
RESUL KARAHAN
Mavisi yas bürünen gökteki yıldızlardan,
Birer birer düşüyor bu şehrin ışıkları.
Büzülmüş bedenlerden,tendeki ayazlardan,
Geceleri üşüyor bu şehrin ışıkları.
Alevin ocağından uzanır gözyaşına,
Aşıklar meclisinden kovulmuş tek başına,
Sırların usanmadan tendeki yarışına,
Göz kırparak şaşıyor bu şehrin ışıkları.
Uzaklarda ayrılık, hüzün peşinde kulun,
Yanardağın lavına zamansız değer alın,
Mazisini kim bilir yaprağı düşen dalın?
Ayrılığı kaşıyor bu şehrin ışıkları.
Yüzü nemli zamanın, buz tutmuş elekleri,
Ruhumun cenderesi şimşek çakan gökleri,
Gün yüzüne savrulan gizlenmiş dilekleri,
Sendeleyip taşıyor bu şehrin ışıkları.
Sevdası suya düşmüş gamzeli çehrelerle,
Süzgecine takılan küflenmiş çarelerle,
Gölgelerin şuursuz kurduğu hilelerle,
Sokak sokak yaşıyor bu şehrin ışıkları.
Çilenin perdesini takınan pencereye,
Ayrılık kıskacından sakınan pencereye,
Gözleri âma hâlde yakınan pencereye,
Hüzün külü saçıyor bu şehrin ışıkları.
İlâhi örtülerde nasiplenen pulları,
Aşikar etme sakın yanaktaki alları,
Bedenlere ilişip çekiyorsun kulları,
Aşk kapısın açıyor bu şehrin ışıkları.
Mehtap ile dost olup boğazda serinliyor,
Surların öyküsünü ilk ağızdan dinliyor,
Zindanlara sızarak için için inliyor,
Kabristandan geçiyor bu şehrin ışıkları.
Yağmurun damlasına hislerini katarak,
Topladığı kirleri lağamlara atarak,
Ayrılık bestesini baş üstünde tutarak,
Gökkubbeye uçuyor bu şehrin ışıkları.
Bir yol ki kıvrılarak batıyor efkarıma,
Belirsiz şekilleri satıyor efkarıma,
Ferhat’ın inadını katıyor efkarıma,
Şirin’ide aşıyor bu şehrin ışıkları.
Salınıp minarede, surlara yüzün sürer,
Kırık kalp defterine dokunup terse dürer,
Ayrılık vakti deyip sönüyor birer birer,
Ceylan gibi kaçıyor bu şehrin ışıkları.
Ah! O eski kandiller onun çocukluk çağı,
Çürüdü mahzeninde makus talihin ağı
Huzurun beldesinde ay yıldızlı bayrağı,
Öpüp öpüp okşuyor bu şehrin ışıkları.
ANNE
SEVİLAY İMAL
Hiç güzel değil ölüm
Gittin mi bir kere
Dönüşü yok
İliklerine kadar yaşıyor
Acı ayrılığı kalan
İlacı yok.
Hiç güzel değil ölüm
Candan ediyor bir kere
Can gidiyor
Yattın mı kara toprağa
Çıkışın yok
Sabahın yok
Akşamın yok
Kederli yaşıyor geride kalan
İlacı yok.
KÜLLERİMDEN DOĞARIM
MERAL BAYAT
Kaç kez tökezleyip düştüm, hatırlamıyorum
Kaç kez sırt üstü düşürüldüm
Kaç kez yangınlardan çıktım
Lakin hiç birisin de pes etmedim
Her defasında küllerimden yeniden doğdum
Dahi iğnenin deliğinden geçtim
Düşe kalka bugüne vardım
Hayatta hiç bir şey bana gümüş tepsi içinde sunulmadı
Sunulmayacak da biliyorum
Ama ben söke söke alırım
Ne iteni unuturum
Ne de çelme takıp düşüreni
Bilhassa göz göre göre
Yerde sürünmemi zevkle seyredenleri
Unuttunuz mu?
Ben zümrüdü anka kuşu gibiydim
Küllerimden yeniden doğarım
Çünkü ben kendimi bildim bileli hep yanarım
İsyan etmem ,
Ben bana verilen kaderimi yaşarım
Bu yaşadıklarım bana derstir
Ondandır sabırlı oluşum
Demek ki daha hammışım
İstenilen kıvama gelmemişim
Ondandır belki bu kadar kavruluşum
Elbet bitecekti bu yangınlarım
İşte o zaman silkelenme vakti derim
Ve ben yine ve yeniden küllerimden doğarım
Çünkü inanışım gereği umutsuzluğa yer yoktur
Ölüm bile yeniden bir doğuştur.
SESİMİN SESSİZLİĞİ
HATİCE OLKUNER
Kaybolan maviliğin,
Sisli penceresinden bakıyorum hayata.
Pus içinde imgelerim.
Gri bulutlar yüklü gözbebeklerimde.
Yüzlerce ceset asılı kirpik uçlarımda,
Metcezir yaşar hafızam kör karanlıkta.
Sağır sessizlikte duyulmaz çığlığım.
Gizlerimde saklıdır yalnızlığım.
Gün biter kızıla boyanır güneş.
Davetsiz gelen hüzünler,
Mezesi olur akşam sofralarının.
Kanlı gözyaşı doldurur kadehleri,
İçerim şerefine kahrolası dünyanın,
Kimsesizliğime sarhoş olur zaman.
Acılarımın hoyrat çığlığı,
Avaz avaz yankılanırken yüreğimde,
Sesimin sessizliğinden duyabilir misin beni?
Dokunsan ruhuma kapatıp gözlerini,
Hissedip anlar mısın?
Bilmem kaç asırlıktır kimsesizliğim...
VEDA
SEVDAGÜL AYKAR YILDIZ
Artık vakit geldi ben gider oldum
İlk aşkım sevdiğim nazım hoşça kal
Ne yalan dünyaya ne sana doydum
Boynu bükük kalan kuzum hoşça kal
Gördüğüm yerlerin böcek börtüsü
Derdimin ortağı sırrım örtüsü
Gözümün ışığı evimin süsü
Can oğlum gelinim kızım hoşça kal
Dost hısım akraba yedi kat yadlar
Tımarını yapıp bindiğim atlar
Ektiğim tarlalar biçtiğim otlar
Zemherim baharım güzüm hoşça kal
Ey dağlar ovalar gezdiğim yerler
Her türlü halini sezdiğim yerler
Bilmeden çiğneyip ezdiğim yerler
Çimenim çiçeğim yazım hoşça kal
Suyundan içtiğim yaşlı kurnalar
Türküler yaktığım güzel sunalar
Üstümüzden uçup giden turnalar
Kanaryam ördeğim kazım hoşça kal
Elime alınca mutlu olduğum
Çalıp çağırırken neşe dolduğum
Sarı tellerinde hayat bulduğum
Gitarım, kemanım, sazım hoşça kal
Çöken yanaklarım sararan yüzüm
Sönmeyen ışığım, uykusuz gözüm
Size de elveda, sohbetim sözüm
Doktorum, dermanım, sızım hoşça kal
Karacakız der ki yoktur ilacım
Arz dan çıktı, Arş'a yükseldi acım
Garip anam babam , kardeşim bacım
Ekmeğim, soğanım tuzum hoşça kal
SEVGİ
BEYDAĞI’NIN KIZI
GÜNVER KORKMAZ
Sevgi pınarı ol yürekten çağla
Huzurun sırrını doldur sineye
Güven verip dostluklarını bağla
En büyük Kârını doldur sineye
Allah sevgisidir başta özünde
Nurdan ışık yansır senin gözünde
İncitmeden söyler orda sözünde
şifalı balını doldur sinene
Seven gönül umut ile beslenir
Sevginle donanıp sana seslenir
Derdini bırakmaz alıp üstlenir
Umutla yarını doldur sineye
Bu fani dünyada cenneti yaşa
Gülünü soldurma sıkıca kuşa
Duygusuz yürekle yaşama boşa
Koparma dalını doldur sineye
Sevgi pınarını kurutma sakın
Mutluluğun sırrı iç akın akın
Beydağı Kızı der yüreğe takın
Huzurun sırrını doldur sineyle
SUYUNA KURBAN
ÖMER GÜNDOĞAN
Gök yüzünden yağdım yere süzüldüm
Yer altında yatan kuyuna kurban
Dağlardan çağlayıp engine indim
Hurman çayı soğuk suyuna kurban,
Köpürerek akan çayına kurban.
İlk doğduğum yerdi doydum orada
Nice anıları koydum orada
Yurdumun asili soydum orada
Tanır ın Afşin in beyine kurban
Köpürerek akan çayına kurban.
Binboğa dağında çiçekler açar
Sümbüller lâleler kokular saçar
Keklikler ötüşür leylekler uçar
Çayırlı çimenli köyüne kurban
Köpürerek akan çayına kurban
Anakentler Ömer sıkar canımı
Apartmanlar tutmaz köyde hân'ımı
Değişmem dünyaya bir tek anımı
Davullu zurnalı oyun/a kurban,
Köpürerek akan çayına kurban.