ÖLÜMÜN KOKUSU
YAŞAR ADIYAMAN
sedasız işlenen saatlerin
günahına ağlıyordu gün
gizemliydi güneş kızıl kan rengine
dağların ardındaki
dehşeti görmemeye
bulutları kan ağlıyor asumanın
bahar adını saklıyor utandığı zamana,
yasaklı elmadan kovulmuştu Adem
biliyorum
biliyorum
kimliksiz masum bir çocuğun
günahına ağlıyor o dem
on ikiden vurulur kalbim
ismailler hatırına
elmanın kurtçuğu olup,
asaletin boynuna urganı asardım
bir gün daha bekleyelim diye
günahı terbiye eden iblis
yalan bir elma ısırdı dişlerim
nefessiz kaldı coğrafyamda
çocuksu yarınım
dilim olsaydı da keşke
konuşabilseydim
dinim kadar
konuşabilseydim
kardeş olduğumuzu anlayacaktın
şimdi paslı bir çiviyi taşıyor gözlerim
annemin bakışı damlıyor yüreğime
gördüğüm rüyanın yalancısıyım
yabancısı olmaktan korkuyorum
emanet olan bedenime
gözlerim olsaydı
görürdüm dağdaki yansımanı
konuşurdu dilimin asumanı
ey mazlum, mahzun ve efsun bakışım
istemedim ben böyle yargılanmayı
adalet terazisi düşmüş öteki yanıma
ağır geliyor bu mesele bana
ölümün bekçisi değilim ben
elmayı bahane ettiler binlerce cana
azrail utandı benden yana
güneş doğmadan sabaha
bir ses düştü nefes kadar derin
elmalı barut kokusu ayırdı
günahsız yürekleri
arzın sahibine yalvardım,
elma ağaçları kurusun
kurusun ki
kokusu bilinmesin,
tanınmasın kimsece
çocuk yanaklarının
adı olsun ki
ölümün kokusu gelmesin
elma’dan...
BEN HALEPÇE'YİM
MUĞDAT ALADAĞ
Ben Halepçe'yim
Sahipsizliğin
Çaresizliğin
Ağlayan annelerin sesiyim
Ben Halepçe'yim
Bin dokuz yüz seksen sekizden beri
Her martta kanar yaram
Elmadan nefret ederim
Kokusu korkutur beni
Ben Halepçe'yim
Ağlayan annelerin göz yaşlarıyım
Çaresiz babanın hüznüyüm
Orta Doğu'nun kara lekesiyim
Ben Halepçe'yim
ASUMAN
ECİR DEMİRKIRAN
Sevginin bir adı sen,
diğer adı ben
iki çoban yıldızı,
dolaşır tepemizden
Gök yüzünden yağarken
Deli ruzgarlar kaptı
Belliki ruyalarda Ne sen vardın
nede ben
Ah Asuman ah. Ağır gelir varlığın
Yıldızları sür üstümüze,
Süreyya ışığında
aşka, varalım erken,
Sivrilmiş Düşlerim var
Birinde çocukluğum
Birinde sen
benim güzel boşluğum
Azgın yarınlar kaplamış
dört bir yanı
Kar yağar üstümüze kar
Kışımız kıyamet
Ha gayret biraz daha sabret
Van Gölü kıyısında serin bir günde oturmuş
Müştehir Karakayadan güzel bir şiir okuyoruz
Isınır içimiz
Bizim öyle kirli ellerimiz yoktu,
diyordu şair asuman
Oysa dört yanımız zehir zemberek yalan
Balıklarla yarenlik
Güzel martılar salar
Derdimizi ne bilsin
Nerden bilsin dalgalar
Serhadın ozanlarını dinliyorum
Suphanda yankılanır ağıtları
Gölün bir kıyısında
Yaşar Kemal
İnce Cumali yazar
Zagrosun çığlığında yankılanır feryatlar
Ah Müştehir hocam ah, yine hazana kaldık
Ne yaz gördük ne bahar.
DÖKÜLDÜ GÜZ YAĞMURU
HABİBE DİRİCAN
Bu nasıl bir fırtınaydı?
Nasıl bir yaprak dökümü?
Kıran kırana geliyordu fırtına
Yer gök inledi
Eksildik birer birer gül bahçesin de
Tomurcuk güller.
Gaflet uykusuna dalmış insanlar
Döküyordu yapraklar Filistin sokaklarına
Yerler gökler inliyordu
Allah-u Ekber nidalarıyla
Çocuklar ölüyordu
İnsanlar suskun
Üç maymun girdi araya
Görmedim "duymadım"sustum
Zalimin elinde ihanetin hançeri
Dürüstçe değil cenk meydanı
Karşısına almış sübyanı
Bunun adına savaş diyor
Kana doymamış zalimin uşağı
Yerler gökler inledi
Böyle zalimlik dünya görmedi.
Aç kollarını Hamza, Osman, Ali, Ebubekir
Halit Bin Velid ordusu geliyor
Komutan önlerinde
Hz Muhammed geliyor.
Cennet misli amberler kokuyor
Geliyordu Hamza'lar, Ömer'ler, Ali'ler, Osman'lar, Hüseyin'ım, Hasan'im kardeşlerin
geliyor
Gök kubbe inliyordu
Mescidi aksa şahitti
Filistin'de binlerce şehit göç etti cennete
Gök kubbenin sahibi demir kubbenin
Sahibinden daha kuvvetli diyen
Destan yazılacak.
Kıskandım mübarek Filistinli kardeşimi
Bu garip
Nasip olmadı
Bu fakire şahedet şerbeti içmek
Ya Rabbim nasip eyle
Verdiğin bu canı senin yolunda feda etmeye
ALLAH -U EKBER.
SEN TUT ÜSTÜME.....
LEVENT KIZILIRMAK
Hayat şaşar beşer desem
Yönümü sen kat üstüme
Önümü ben göremesem
Işığı sen tut üstüme
Takılırsam gâm taşına
Düşersem felek düşüna
Gel mezarımın başına
Toprağı sen at üstüme
Bu dünyanın çilesi var
Çok insanın hilesi var
Bir zarar görürsem yar
Dertleri sen it üstüme
Neler gizli bu emelde
Hangi bina sır temelde
Varsa görecek amelde
Sevabı sen tat üstüme
Levent desin ahvalini
Duyan olur bu halini
Meyve veren bu dalini
Olura sen sat üstüme
AŞK’TAN GELSİN
GÜLŞEN YILDIRIM KARAHANLI
Ben şairim
Ruhumdaki güzelliklerin tümünü verdim dünyaya
Bu yüzden ebediyete kadar var olacağım…
Beynimde vicdanımın sesi uğuldamasın diye katlettim nefsimi.
Ne sadakat abidesi olarak meydanlara dikilmek istedim,
Ne de yalanlardan ötürü taş kesilmiş
bir ihanet kraliçesi olarak
Sırf çocuklar dinlesin diye masal kahramanı oldum.
Sizinle aynı yerden sevdim hayatı
Bu yüzden bizim kaldığımız kadar aç kalmadı hayat.
Bir rivayete göre
Aşk silermiş sevilmeye layık değilim diye anıları
Yağmurun lekeleri hala annemin yüzünün güzelliğini çizerken camlara;
Ezer geçer olumsuz ne varsa hayatta.
Sustum…
Ondan çaldığım sesle sustum kalabalıklara.
Çoğu zaman gözlerimden taşsada kelimeler;
Duymak için sustum dünyayı…
Sessizliğim gökkuşağıydı gökkubbede
Şükürler olsun ki görüyordum
Biliyordum saçlarımdan yıldızların öpeceğini…
İnsanın vicdanı merhametinin miktarı kadardır derdi annem…
Aşk olsun!
Aşk olsun sana anne
Aşk olsun..!
Gülümsedim bir an
Çehremde böylece gülümsemen kalsın.
Ben seni nasıl hatırlıyorsam annem
İnsanlar beni öyle hatırlasın…
Ne gelirse AŞK’tan gelsin
AZ GİTTİM UZ GİTTİM;
LEYLA KÖROĞLU
Heybemde serçe kalbim
Yüce dağların tepesine geldim
Önce dost sonra yar olmanı diledim
Aramıza dağlar koymak değildi niyetim
Ferhat olup dağları delmeni de istemedim.
Az gittim uz gittim
Karlı kayın ormanına geldim
Kışın hep üşürüm bilirsin
Günlük güneşlik yerler de gezdirme
Ama sıtma da tutmasın serçe yüreğim.
Ne ben Mevlana kadar sabırlıyım
Ne sen Şems kadar sıcak.
Az gittim uz gittim
Sazlıkların arasında eşelendim bir vakit
Bilirsin korkarım bataklıktan .
Siyaha bürünmüş bir yaratık yutuverirmiş
Yolunu kaybedeni.
Dişi ördekler de sevdiği ölünce
İntihar dalışı yaparmış
Gagası bataklıktan kurtulamaz
Ölüp gidermiş sazlığın dibinde.
Az gittim uz gittim
Doğduğun şehri görmemişim say
Sen anlattıkça gideyim gezdiğin sokaklara
Top sektireyim, misket vuruşalım
Sen ilk aşkına yazdığın mektupları oku
Bense sessiz kalmış yamalı şiirlerimi
Varsın çakıllı olsun be yaşadığın yerler
Dizlerim kabuk bağlamış, ellerim nasırlı benim.
Az gittim uz gittim
Çorak topraklara kırk tohum sepeledim
Kırk şehirden su getirip kırkladım
Varsın geleceğin günü bilmeyeyim
Umudum hep baki kalsın.
Az gittim uz gittim
Nere gittiğimi bilmeden, bir arpa boyu yol gittim
Ey yar!
Ayrık otları gelinciğe dönüşünce gel