BAHAR
YAŞAR ADIYAMAN
Hani dedim ya
Mevsimler geri gelsin bahara
Neydi o hangi ara
Denize sarılmış gece
Geceyi özlemle bekleyen kara
Yazılan ne kadar mektup varsa
Bir o kadar özlemek vardır muhakkak
Gece yarısı açık kalmış
Son durakta son yara
Yolcusu yoksa gidenin el hak
İnsan gözlerini açar
Bir kaç bahar daha beklemek için
Adı özlem oluyor işte
Ben gözlerine resmini asarım
Sen beni asarsın boynumdan
Hani dedim ya
Bahar gelmişse memleketime
Ben niye gidemiyorum
Bunu anlarsın diye umuyorum
Aslında umursamıyorum kendimi bu aralar
Hangi araya düşsem bu ara
En çok neyi özledin desen
Nenemin yüz desenlerinden
Annemin nasırlı ellerinden
Bir güler yüz, bir sıcak ekmek
Bir de yolunu gözlerim, babamın gurbetinden
Şimdi ben gurbet oldum babama
Babam bana uzak
Hani dedim ya bahar gelmiş
Ellerinde görüyorum gözlerimi
Nasırlı, pak ve duaya uzanan
Babamdan bana virane bir sepet
İçinde ben varım suyu dolduran
O çeşme başında sana hasret
İşte bahar gelmiş dedim ya bahar
Mevsimlerden uzak gönlüme diyar
Ben en çok özlediğimi özledim
Çocukluğumdan kalan
İnsan gönlü kırılınca
Özlediğini de özleyemiyor işte
Kırıldığı yerden kalıyor hep bahar
Yağmura yakalanmış rüzgar
Onun için bakamıyor çiçekler güneşe
Güneş doğunca başlıyor özlemek
Gece olunca yüzüne bakıyor yıldızlar
Herşey senin yüzünden
Haberin yok nasıl olsa senden
Bahaneyi bahardan arama işte
GÜLÜŞÜN HİÇ EKSİLMESİN YÜZÜNDEN
GÜLGÜN ÖZEL
Gülüşün hiç eksilmesin yüzünden
Hep böyle alaycı bak yüzüme
Hep dalga geç hayatla
Ben böyle hatırlamaya razıyım seni adam..!
Yeter ki biri vardı de
Beni bir severdi ki
Dünyalar kadar.
Öyle bir sevmek ki,
Her efendim dediğinde
Günaydın güneş dediğinde
Tutamadığım bir gülümseme yayılırdı yüzüme de.
Bir başka yaşama hevesi dolardı içime de.!
Sözler kifayetsiz kalırdı.
O beni bir uğurlardı ki
Neden içime sokarcasına sarılmadığıma duyduğum nedametim gökler kadardı de..!
Sevgisi kalbime ok gibi saplanırdı da
Ona kanamadığımı anlamazdım de.!!
Ve bilirim ki onun da söylediği gibi
Kimseler onun gibi sevemez beni
O bu dünyaya gelen nadide bir sevgi kelebeği
Ve o benim onu ne kadar sevdiğimi hissetmeden bilmeden gitti
İnan bana,
Çok ama çok acı verdi.
-Biliyorum..!!
Gerçekten sevenler ancak acı çeker-
AŞK MAYISI SEVER... EYLÜL MELANKOLİK BİR MALZEMEDİR...
MUSA GÖÇER
Güneşine kan çalınmış
Kara üzüm gözlü
Esmer tenli çocukların
Satılmış umutlarına ünlem koymak için
Kaleme alındı bu şiir
Hep kederi olduk kendimizin
Dilenen hayallerimizin avlusunda
Aşkı bir mavzer gibi
Dayadılar bıyıkları yeni terleyen alnımızın
Kırışık coğrafyasına
Umut bizde kurşun sizde
Sadakat ve aşk bizde
Kirli hesaplar hep sizde
Bilirdik ama susardık
Çünkü bizim
Sevmeye yeminli yüreğimizin gönül telleri
Hep kardeşlik notalarına meyilli idi
Çalınmış düşlerimize ünlem koymak için
Kaleme alındı bu şiir
Dağlanan ağıtlardan
Elleri kınalı anaların dualarından geçtik
Tutup diz kırdık da halayın ortasına
Diz çökmedik zalimin zulmüne
Bir yanımız tütün kırdı on ikisinde
Ter döktü şafak vakti
İhmal edilmiş ve bastırılmış
Bir hikayenin satır aralarında
Bir yanımız pamuk derdi on ikisinde
Çukurova’nın yanan güneşi altındaki beyaz atlasında
Çatalı altın örtüsü ipek masalarda
Ziyafet diye sunulurken emeğimiz
Askıda ekmek peşinde tükendi bir yanımız
Coğrafyanın kaderine itiraz etmek için
Kaleme alındı bu şiir
Günahlarına susarken tanrı
Tarih yazanların
Birkaç şiir ile isyana çağıyordu
Uykusuz masa başında üç beş deli
Yok satarken şiddet ve nefret
Sahte bir destan yazılıyordu
Utanarak eski yazılan destanlardan
Dışı yeşil içi kan kırmızı bir karpuz gibi
Dilimlenerek sunuluyordu ömrümüz
Yaldızlı tepsiler içinde
Diyarbakır’dan Ankara’ya
Dışı seni içi beni yakar dizileri
Çaka satmasın diye aptal kutunun başındaki
Bilinci sarhoş halkıma
Gaflet uykusuna ünlem koymak için
Kaleme alındı bu şiir
Sakalları şiire bulaşmış bir adamın
Kansız senaryolara dur demek
“Daha bitmedi sürüyor o kavga”
Diye haykırdığı bilinsin
Sürülsün şarjöre mermi
Düşürülsün tetik
Kara üzüm gözlü çocuklarla
Bir halkın hikayesine gül katmak için
Kaleme alındı bu şiir
Sarılınca kaleme bu şiir
Ayağa kalkınca bir halk
Şahlanınca yumruklar havaya
Dur deyince yiğitler zalime ve zulmüne
Yeşerecek umut
İşte
“Sen beni o zaman gör”
Nasıl boyanacak mavilere düşler
Can suyu gelecek damarına
Bu kırgın kalemin
Söz daha söz
Köz gönülde aşka daha kor
Kalem meydanda daha cesur vuruşacak
Bak işte
Biz buyuz yazacak
Bir halkın yazgısına ünlem koymak için
Kaleme sarıldı bu şiir...
İNZİVA
SİBEL ORCAN
Uykusuz kum saati, denizlerin yerine
Sonsuzluk havuzuna akıyor bir kenarda
Günleri sayan takvim, saçımın tellerine
Eskittiğim yılları takıyor bir kenarda
Gün odama süzüldü suratını asarak
Sonra batıya dönüp adımladı susarak
Küçük bir kız çocuğu gözlerini kısarak
Çerçevenin içinden bakıyor bir kenarda
Camdan dışarı baktım, hava biraz serince
Kaldırımda bir adam, uzun boylu ve ince
Çakmağını çıkarttı sevdiğini görünce
Elindeki tütünü yakıyor bir kenarda
Köşede manav Ali kapatmış tek gözünü
Çırağına kızıyor duymasam da sözünü
Sinirden olsa gerek buruşturup yüzünü
Dökülen elmaları yıkıyor bir kenarda
Beklemekten soğumuş Türk kahvemi içerken
Albümler yere düştü resimleri seçerken
Fener alayı gibi hatıralar geçerken
Annemden kalan radyo şakıyor bir kenarda
Sanki afilli zaman benim içimde durmuş
Aklımı tutuklayıp, düşüncemi susturmuş
İnzivaya çekilen hayallerim oturmuş
Otuz iki dişini sıkıyor bir kenarda
ÜÇ KALPAK BİR VATAN
FATİH KOCATEPE
Bakır tırnaklı kartal
Gök yeleli kurt
Al kanatlı at
Adı Talat…
Kızılca kıyamet, karanlık pusu
Paslı tetik düşer mermi konuşur
Bir dağ ki devrilir dağın sırtına
Gök susarsa gayrı yer mi konuşur
Alaca şafaklar neyin matemi
Bu sisli matemde er mi konuşur
Pranga vurulmuş pençelerine
Zindana düşen kurt hür mü konuşur
Vatan için yardan geçen şahbazın
Omzunun üstünde ser mi konuşur
Giden kutlu bir ruh taylar üstünde
Ağamı konuşur mir mi konuşur
Bu ses çığlık içre çığlığı boğar
Bir Talat ölse de bin Talat doğar
Çelik namlulu silah
Sim kakma çakı
Er soyundan er
Adı Enver…
Kan ve barut kokan puslu mevziler
Korkağın kurganı olur mu sandın
İnançsız bir elin sıktığı kurşun
Hedefin bağrını bulur mu sandın
En yalçın zirveler kartal yuvası
Yılanlar bu sırrı bilir mi sandın
Ant veren yiğidin kutlu hesabı
Öteki âleme kalır mı sandın
Turan’a yürüyen kara kalpaklı
Dön desen dönüp de gelir mi sandın
Mitralyöz üstüne kılıç çekenler
Ölür mü, ölür mü, ölür mü sandın
Kana doysun toprak hür olsun vatan
Ebedi yaşasın var olsun vatan
Bozkıra uzayan gölge
Lav saçan volkan
Çağdan kopan dal
Adı Cemal…
Tek yüreğe sığar bin yıllık özlem
Varla yok arası dertler yarışır
Bir coğrafya düşle uçsuz bucaksız
Ovalar koyaklar sırtlar yarışır
Harp buyruğu üzere kılıç kalkan at
Dağlardan sıyrılan kurtlar yarışır
Mukaddes sancağın düşse gölgesi
Kanatlar ortalar artlar yarışır
Hürriyet yaftası bir kutlu dilek
Akınlar doğuran yurtlar yarışır
Gark olur sonunda bu kerih devran
Namertler kaybeder mertler yarışır
Bir temren ucuna asılsın ömür
Şerefli maziyle kesilsin ömür
ZAMANSIZ ZAMAN
NURAY ÜSTÜNDAĞ
Doğdum doğalı bu zamanla barışamadım
Son çocuktum ve ilk umut
Ve değişirdi babama göre
O en güzel günlere giden yolların kapalı olmasının nedeni
Hep geç kalmışlığım dışında
Ondan belki de kendimi ilk baharda
Dalında kurumuş bir yaprak gibi hissetmem
Ondan
Hayat yanımdan akıp giderken durup seyretmem
Ne gecem karanlık ne günaydınım aydın
Ben hep ya çok geçtim ya da henüz çok erken....
Hiç bir zaman tam zamanı tutturamadım
Ya eksiktim ya fazla
Zaman kırgındı bana bilmediğim bir sebepten
Ne fayda
Zamansız bir zamanda
Saatin tik takları kadar anlamsızlaştım...
ADI GEÇMEYEN YARINLAR
FATMA ŞAHİN
Şimdi hangi yıldızı toplayacaksın
Gecenin kör saatinde
İçimden kentler geçiyor.
Sönük bir sokak lambası altında
Yıkılıyor umutlarım
Duman tüten penceresiz evlerde
Eski bir kitabın, yırtık sayfası gibi
Bazen silik, bazen en yıkıcı cümlede oluyorum.
Asılı kalıyor zaman
Macerası çoktan bitmiş hayallerde
Kahraman arar gibi.
Kentler geçiyor kalbimden
Her köşe başında adının yazdığı tabela
Ve cemreler düşüyor yüreğime
İçimde baharlar açtırmasa da.
Gece karanlıkla sarmaş dolaş
Tükendikçe çoğalıyor
Çoğaldıkça gizleniyor.
Yalnızlık senfonisi çalıyor
Eski bir radyoda
Son bir ışık açılan kapı ardında
Benimki sadece düş kırıklığı
Adı geçmeyen yarınlarda…
YANARIM
ERTUĞRUL AKBAL
Ben seni şiir gördüm kağıda seni yazdım
Dut ağacından olma akortlu telli sazdım
Senin için dağlara derin delikler kazdım
Bir gün olsun ozanım demedin ya yanarım
*
Es geçtin de sevgimi gören gözle görmedin
Benim için bahçenden gül toplayıp dermedin
Karartın içini de bana gönül vermedin
Bir gün olsun sevenim demedin ya yanarım
*
Tut elimden dedimde acep neden tutmadın
Acıyı bal eyleyip tatlı diye yutmadın
Verdiğin o sözleri Vallah inan tutmadın
Bir gün olsun sevdalım demedin ya yanarım
*
Bak âhir zaman geldi elbet bizde göçeriz
Ecel şerbetini de reddetmeyiz içeriz
Ne ektiysek ikimiz hasad eder biçeriz
Bir gün olsun şairim demedin ya yanarım
*
Yürek bu sevdi seni atamıyor bir kere
Çağrıma kulağın ver düşürme beni yere
Göz yaşlarım sel oldu doldu taşıyor dere
Bir gün olsun âşığım demedin ya yanarım.