Mavi Şehrin Kalemleri

Mavi Şehrin Kalemleri

BİR DEMET MUTLULUK

ÖZLEM ÖRNEK

Kalbime dokundu tatlı gülüşün

Sevinçle neşeyle dol da gel hadi

Beni benden aldı asil duruşun

Bir demet mutluluk çal da gel hadi

 

Sözlerin gibiyse nağmeden sazdan

Gözlerin gibiyse bahardan yazdan

Maviden yeşilden biraz beyazdan

Bir demet mutluluk çal da gel hadi

 

Ellerin elimde gönül naz eder

Sevgilim ömrüne düşmesin keder

Bu sevda bizimle mahşere gider

Bir demet mutluluk çal da gel hadi

 

Gülümse gönlümün aydınlık yüzü

Sen gül de yıldızla dolsun gökyüzü

Yaradan söylesin şimdi son sözü

Bir demet mutluluk çal da gel hadi

Mavi Şehrin Kalemleri

BİR HOŞLUK GELSİN DUDAKLARIMA

ZEYNEP ERDOĞAN

Ummana dalardım sana baktıkça,

Yüreğim çarpar yâr, seni andıkça.

Bir hayal olup gel rüyalarıma,

Bir hoşluk gelsin şu dudaklarıma.

.

Közlerim tutuşup canım yakmadan,

Gözümden yaş diye kanım akmadan,

Gel yaşanan hiçbir şeye takmadan,

Bir hoşluk gelsin şu dudaklarıma.

.

Günümü geceye yoldaş etmeden,

Ecelin peşine düşüp gitmeden,

Aşkına adanan ömrüm bitmeden,

Bir hoşluk gelsin şu dudaklarıma.

.

Ağlatmak istemem seni ardımdan,

Ne olur öldürme beni kahrımdan!

Kalmadı o eski sonsuz sabrımdan,

Bir hoşluk gelsin şu dudaklarıma.

Mavi Şehrin Kalemleri

NE FAYDA

GÜLHAN GÜRBÜZ

Kalbime bir kurşun sıkılmış gibi,

Aşka küsmüş kalbim, gelsen ne fayda.

Dipsiz bir kuyuya düşmüşüm gibi,

Beni derde koydun, dönsen ne fayda.

 

Dilimde türkümüz, gönlümde ağıt,

Ayrılık rüzgârı bu, ılgıt ılgıt.

Gönlüm hazan oldu, kalmadı umut,

Ben benden geçmişim, gelsen ne fayda.

 

Yıllar beni benden alıp gidiyor,

Yâr dediğim kadir kıymet bilmiyor.

Köz oldu yüreğim, halim sormuyor, 

Yaktın küle döndüm, sevsen ne fayda.

 

Yârim zülüflerin dökülüp gider,

Seven gönül dağı, taşı yol eyler.

Yâr, koşar gelirdin, sevseydin eğer,

Aşımı zehrettin, gelsen ne fayda.

Mavi Şehrin Kalemleri

AYNAYA BAKSA İNSAN

DERYA GÜLTEKİN

Bayramdan bayrama da olsa

Bir aynaya baksa  insan;

Saçına, başına, kaşına...

Bıyığına, kılığına değil ama

Gözlerine,

Gözlerinin bebeğine...

Aynaya baksa insan.

 

Neyim?

Kimim?

Ne kadar insanım diye

Bir bayramda anlasa insan.

 

Kulluğunu,

      Dostluğunu,

                Evlatlığını,

                          Adamlığını,

                                      Duruşunu...

                                               ..............

-Bayramdan bayrama da olsa-

Vicdan aynasında

Kendini bulsa  insan.

Mavi Şehrin Kalemleri

KADER/KISMET

ÖMER SABRİ KURŞUN

Kader/Kısmet konusu, üzerinde en fazla tartışılan konulardan birisidir. Ancak ne kadar tartışılsa dahi kesin yargılara varmak mümkün değildir. İnsan aklı kaderi anlayacak kapasitede değildir.

Bu yüzden bazı şeylere direk iman etmek gerekir. İnsanların en büyük yanılgısı ”Allah böyle yazdıysa benim ne suçum var?” gibi söylemlerdir.

Çünkü yaşadığımız bir olayı Allah yazdığı için yaşamıyoruz. Aksine Allah bildiği için yazıyor ve biz de zamanı geldiğinde onu yaşıyoruz.

 Allah’ın ilmi sonsuzdur. O ne zaman ne olacağını, hangi işin nasıl sonuçlanacağını çok iyi bilir. Allah gaybı yani geleceği bilir. Onun dışında gaybı yani geleceği bilen herhangi bir varlık yoktur. Allah’ın sonsuz ilmine inanan bir Müslüman, kaza ve kadere de iman etmeli, onu asla inkâr etmemelidir.

Buna rağmen aklım yine de düşüncelerime hâkim kılıyor ve her şeyi “kader, kısmet, hayırlısı” diyerek geçiştirmenin çok da doğru olmadığın düşünüyorum ve dahi düşünenlerdenim çünkü hür irademize bırakıldığımız bu madde dünyasında aklımızla seçimleri bizler yapıyoruz.

İnsan, kendi kaderini kendisi yaratır. Şans denilen şey, doğru zamanda doğru yerde olmaktır.

Talih, senin hayata kattıklarından sana dönendir.

Kader deyip geçme bak ne diyor sırrın sahibi; “Biz her insanın kaderini kendi çabasına bağlı kıldık.” der Kurân-ı Kerîmde ( İsra: 13 )

Talih, sizin hayata kattıklarınız dan size dönendir.

Kısmet, hayattan alacağınız pay için yaptıklarınızdır. İnsanoğlunun başına bir felaket gelince; “Alın yazısı!.. Kader işte!.. Elden ne gelir!.. Olacağı varmış!.. Felek, kara talih, kara yazı, kader, kısmet, nasip!..” gibi kavramların arkasına sığınır, kendini teselli eder, hatalarını görmek istemez, iradesini yok sayar ve böylece sorumluluktan kaçmaya çalışır.

Elbette alın yazımız var ama kader, bizi sonunda olmamız gereken yere götürene kadar çıkan tüm kavşakların seçimi elimizdedir. Hiçbir çaba göstermeden oturduğumuz yerden her olana kader demek tembelliğimizden başka bir şey değil. Sıra dinî meselelere gelince bunları hep “kadere” havale ederler. Hiç şüphesiz bütün bunların sebebi, hakikat onlara ağır geldiği ve sorumluluk almaktan kaçtıkları içindir. Çünkü dinî konularla alakalı tembellik onların işlerine gelmektedir. Hakiki bir tevekkül inancı yerine sözde bir tevekkülle kurtulacaklarını zannetmektedirler.

Biz Müslümanlar kaderde -geleceğimizde- tek söz sahibi olanın Yüce Allah olduğuna iman ederiz. Bize rağmen -bütün tedbirlerimize rağmen- önümüze gelecek bir şeyden dolayı razı olmak da isyan etmemek de kadere imanın içindedir.

Kaderini seç, kaderini sev ama unutma ki son sözü hep alın yazısı söyler unutma.

Çünkü kalbin atışı, kaderin sesidir…

Kader yolun tamamını değil, sadece yol ayrımlarını verir.

Eğer yol ayrımında doğru yolu seçemediyseniz üzülüp gözyaşı dökmeyiniz çünkü ‘Kader;’ iki kardeşin oynarken kurdukları hayalleri bile gerçeğe dönüştürüyorsa, sizin gözyaşlarınızla kurduğunuz hayalleri niçin gerçeğe dönüştürmesin?  

Kader evrende olacak durumların nasıl olacağı gibi bilgileri Yüce Allah'ın önceden bilip görmesidir. Allah biz kullarının her zaman ne yapacağını bilir. Biz bunu bildiğimiz halde zamanımızı hayatımızı genellikle dünyalık işlerle vakit harcıyoruz.

Vakit kavramı bizim için ne kadar önemli ise kaderimizde ama Allah için zaman hiçbir zaman yoktur. Kader denilen şey tek bir an olarak bilinir. Bizim nefes aldığımız her anı Allah tarafından önceden belirlenmiştir.

Biz şuan her ne durumun içindeysek ne yaşamışsak veya yaşayacaksak hepsi Allah'ın bize hayırlısı olarak gördüğü şeylerdir ve bunu için her zaman şükretmeliyiz...

Allah bize bir ömür biçti, bizi pek çok sıfat ile donattı ve bizi özgür bıraktı. Verdiği aklı, zekâyı, irade ve yaratma gücünü kullanarak o ömrün için en iyi şekilde doldurmamızı istedi.

Yaşamımızın içini bizler kendi özgür irademiz ile dolduruyoruz. Hayatımız bizim tercihlerimizin ve çabalarımızın bir sonucu. Attığımız adımlar ve verdiğimiz kararlar yaşamımızı belirliyor.

Bana göre hayat tercihlerden ibarettir. Yanlış atılan her adım, yanlış verilen her karar bizi bir çıkmaza sürüklerken, doğru atılan her adım ve doğru verilen her karar bizi mutluluğa götürüyor.

İnsan olarak yapımız gereği her zaman ideal olanı isteriz. Kafamızda yarattığımız ideal olana ulaşma tutkusu hayalci bir yaklaşım benimsememizi sağlar. Gözümüzde büyüttüğümüz gerçeklikten uzak bu hayaller zaman zaman realitede olanları görmemize engel teşkil eder. Oysa kaderimizde ne yazıyorsa başımıza o gelecektir. Elbette irademizle kaderimizi kendimiz belirleyeceğizdir ama düzenin işleyişinde etkisi olan ilahi gücün etkisiyle kader şekillenir ve önümüze gelir. Ve hiçbir zaman ideal olana ulaşamayacağız. Ulaşacaklarımızda hep bir kusur bulacağız. İdeal olan kafamızın içinde bir yerde kalacak.

İnsan, kendi kaderini kendisi yaratır. Şans denilen şey, doğru zamanda doğru yerde olmaktır.

Talih, senin hayata kattıklarından sana dönendir.

Kısmet, hayattan alacağın pay için yaptıklarındır. İnsanoğlunun başına bir felaket gelince; “Alın yazısı! Kader işte!.. Elden ne gelir!.. Olacağı varmış!.. Felek, kara talih, kara yazı, kader, kısmet, nasip!..” gibi kavramların arkasına sığınır, kendini teselli eder, hatalarını görmek istemez, iradesini yok sayar ve böylece sorumluluktan kaçmaya çalışır.

Şans, kader, kısmet, nasip deriz inanırız ve bu inanış bizim önümüze gelir düşüncesi doğurur. Ama kimseye evde oturduğu yerde iş gelmez. Kısmet gelmez. Nasibini alamaz. Emek lazım.

Bununla ilgili bir hikâye vardır:

Bir tane ineği olan köylünün birine bir gün sormuşlar:- İneğin ne kadar süt veriyor?..

Köylü cevap vermiş:

- İneğim hiç süt vermez. Sütü ondan sizin almanız gerekir.

Basit ama bir o kadar doğrudur bu hikâye. Eğer başarı istiyorsanız onun için mücadele etmeniz gerekir. Hiç kimse size bir yer açmayacak ve hiç kimse sizi başköşeye buyur etmeyecek. Kimse gelip al şu sermayeyi iş kur demeyecektir. Başarı da, yükselişte sizin emeğiniz de gizlidir.

Hayalleriniz gerçekten de avucunuzun içindedir; Tabi eğer bunun mümkün olduğuna gerçekten inanırsanız. Hayatınızı değiştirmeden önce çevrenize bir bakın.

Mehmet Harmancı ’ya göre, belki de bunu en güzel şekliyle Sezai Karakoç’un şu satırlarında bulabiliriz: “İslam’da kör ve mahkûm edici alınyazısı anlayışı söz konusu değildir.

Yaşananlar bir irade imtihanı, gönül imtihanıdır” (Yitik Cennet, s. 55).

Şems-i Tebrizî’ye atfedilen, “efrâdını câmi ve ağyârını mâni” türünden olacak şu cümlelerle bu günkü yazımı noktalayalım:

Kader, “hayatımızın önceden belli olması” demek değildir.

Bu nedenle, “ne yapalım, kaderim böyle” diyerek boyun bükmek cehâlet göstergesidir. Kader, yolun tamamını değil, sadece yol ayrımlarını verir. Güzergâh bellidir; ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse; ne hayatına hâkimsin, ne de hayat karşısında çaresizsin... Çünkü çaresizsen çare sensin…

Ne demiş Yunus emre: “Kırma dostun kalbini; Onaracak ustası yok. Soldurma gönül çiçeğini; Sulamaya ibrik yok. “ ve devam etmiş hazret;

“Elif okuduk ötürü

Pazar eyledik götürü

Yaratılmışı hoş gördük

Yaratandan ötürü.”

Her sabah Rabbimize dua etmeyi unutmayalım. Çünkü Allah bizi uyandırmayı unutmadı. Ve ücretini  ödemeden oksijeni solumaya devam ediyoruz işte... Soluduğumuz oksijenin bedelini ancak Yunus Emre'nin dediği gibi;

"Maharet Güzeli Görebilmektir.

Sevmenin Sırrına Erebilmektir.

Cihan, Alem Herkes Bilsin ki Şunu;

En Büyük İbadet Sevebilmektir."

Yani kısacası ;"Yaratılanı sev Yaradandan ötürü."

“Yaratılanı severim Yaradan’dan ötürü…” diyen Yunus Emre’nin de, “Ne olursan, kim olursan ol gel…” diyen Mevlana’nın da felsefesi, farklılıkları bir arada kabul etme ve yaşatma üzerinedir. Burada temel prensip saygı ve sevgidir..

Yaşadığımız her anın kıymetini bilelim, yeni günün ışıklarıyla sıkıntılarınız gece karanlığı gibi geride kalsın, gününüz sağlıklı, huzurlu,  aydın, mutlu ve sevgiyle dolu geçsin…

Gençken önümüzde uzun yıllar olduğunu düşünürüz… Ama zamanın önümüzde hızla akıp gittiğini göremeyiz…

Bugün bir elma fidanı diksek verimli bir ağaç olması için 5 yıl gerekir. Bir çınar fidanı diksek gölgesinde serinlemek için en az 12-15 yıl geçer. Bir yavru kaplumbağanın yumurtasından çıkmasına destek versek, onun yavrularına kavuşması için 25 yıl gerekecek. Nazım Hikmet'in dediği gibi "Yetmişinde bile zeytin diken" kaç kişiye o ağacın zeytinini yemek kısmet olur?..

Allah hepimizin yar ve yardımcısı olsun. Allah bizleri affedip ellerimizi dergâhından boş çevirmeyip hepimizin dualarını kabul etsin.

Selam ve dua ile Allah’a emanet olun her şey gönlünüzce olsun…

Evet dostlarım bu günlük benden bu kadar…

Dünyanın evrendeki kalan ömrü geçmiş ömründen azdır deniliyor. İnsanının da öyle değil midir?.. Geçmiş ömrü gelecek ömründen ne kadar az, ne kadar fazla belli mi?..

Madem belli değil deniliyor; gelin şu üç günlük dünyada: 

Sevgiyle, sevdiklerinizle tüm kirlenmişliklerden uzak, mutlu gülen bir yüzle, sevin, sevilin, hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir…

Mutlu ve umutlu, acısız, gözyaşsız günler dilerim. Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet olsun…

Hoş kalın, hoşça kalın, sevgiyle hep dostça kalın, bir gün, bir yerlerde görüşmek ümidiyle…

Mavi Şehrin Kalemleri

BENİM BABAM

KAZIM GÜLLE

Her haliyle mükemmelin biriydi

Benim babam bir başkaydı bir başka

Özü mertti gönlü gözü tok iydi

Benim babam bir başkaydı bir başka

 

İnsanlara kıymet verir severdi

Merhametli gayet yüzü gülerdi

Fakir fukaranın elin tutardı

Fakir dostu bir başkaydı bir başka

 

Atasından almış edep usülü

Bir toplumda konuşmazdı fuzûlu

İlim irfan idi hep onun yolu

İlim dolu bir başkaydı bir başka

 

Devlet malı kıymetini bilirdi

Bir kağıda bile çok çok titizdi

Devletin bir kuruşunu yemezdi

Çok dürüsttü bir başkaydı bir başka

 

Devletin malını yemeyen keriz

Bu söze karşıdır bütün ailemiz

Emekli oldu olmadı evimiz

Kiracıydı bir başkaydı bir başka

 

Allah kelamı düşmezdi dilinden

Yoksulların tutardı elinden

Anlardı fakirlerin halinden

Fakir dostu bir başkaydı bir başka

 

Dertli kazım ona rahmet dilerim

Bize haram yedirmedi Mehmed’im

Muhammed'e komşu olsun dileğim

Benim babam bir başkaydı bir başka

Mavi Şehrin Kalemleri

DOST OKU

CEVDET ALTAY

Sığınmışım sana yüce yaradan,

Çıkmaz sokaklara yol etme beni.

Lütfeyle müşkülü kaldır aradan,

Zulümkar kuluna kul etme beni.

 

Can evimden uçan kuş olayımda,

Garibin gözünde yaş olayımda,

Kimsesiz mezarda taş olayımda,

Harami çanağa,yal etme beni.

 

Dost oku dokunsa  şirin canıma,

Kinayeli sözler değse  kanıma,

Sevgi dağıtayım dört bir yanıma,

Çiçeği inciten el  etme beni.

 

Meymenet kalmamış didar-ı yarda,

Talanmış umutlar ,gönül figarda,

Baş yoldaşı yazan aynı kaderde,

Yalana sarılan, kol etme beni.

 

Issız çölde ulu çınar olayım,

Her konup göçene gölge salayım,

Çorak vicdanlara, fidan bulayım,

Can suyu kesilen, dal etme beni.

 

Ey hayat üstüme varma amansız,

Yamacım da boran eser zamansız,

Derdi verdin Yarab, koyma dermansız,

El alem içinde zül etme beni.

Mavi Şehrin Kalemleri

YARAMAZ

ŞENER İŞLEYEN

küçüktüm...

hareketli,

ele avuca sığmaz,

haşarı, hızlı

durdan anlamaz,

akıllanmaz, uslanmaz!

yaramaz derlerdi

biliyorlardı çünkü

o zamanlar

yaram azdı...

ne zaman bir şeye elimi uzatsam

kalksam ayağa, koşacak olsam

yapma derlerdi, sakın!

 

elli yıl geçti

büyüdüm

yavaşladım,

yaşlandım

akıllandım belki

duruldum

türlü ağrılarım var zira

eşim, işim, çocuklarım

adını bilmediğim dertlerim var

yaramaz demiyorlar artık

ama bu kez bilmiyorlar

yaram azdı...

bir noktalık fark var şimdi uyarılarında

yapma diyorlar, sakin!

Bakmadan Geçme