-ZÜLAL-
MÜŞTEHİR KARAKAYA
Zarif bir taş nişangâhı kıyamet günü ola
Zarfın dolu çehresinde her daimdir bol zülal
Zifiri karanlığın ışığı olsa bir yıldız
Zühre bir kametin aydınlığında büyür zülal
Zevkin en mağduru buysa kopya çekerse çend mah
Zikzak çizerken zeki ya kıblegâhı bir zülal
Zer desem zaten altındır kıyamam çehresine
Zaten desem parmağındaki yüzüktür ol zülal
Zinde bir teslimiyet mi gelip geçen bu devran
Zor olur bu boyunduruk doğup batan hür zülal
Zekeriya şanını ağaç kovuğunda gizler
Zinhar ölümü testeredir yüzünde kan zülal
Zikr ile herdem zariftir ışk ile yolda olan
Zülfü çember ede peyki müşteriye sür zülal
SİMERANYALI SEVDAM
DERYA GÜLTEKİN
Sen!
Simeranyalı sevdam,
Yitik sevdalar ülkesinin
En kırılgan dalındaki aşk muştusu,
Aşiyanın maviye hasret kuşu...
Hazan rüzgârlarından kopan gönül sesimi
Simurglar diyarından duyan sevgili!
Sen!
Simeranyalı sevdam,
Yüreğinin haritasında
Vuslata erdi hasret yollarım.
Nazan gibi düştüğüm
Bermuda sularından
Hülyana daldı sevda sularım,
Sana sarılı ağlarım.
Kalbine meftun, kancalara kın
Ümide vurgun...
Mektupsuz, martısız yangın limanlarımı
Can ülkesinden açan sevgili…
Sen!
Simeranyalı sevdam,
Sazların telinde sızlanan sevdamı
Dilime ilmek ilmek işlediğim sevgili!
İçime attığım dilek taşlarımı
Yolunda nefes nefes serdiģim sevgili!
Sen!
Simeranyalı sevdam,
Çıkarsız renklerin gölgesi
Derya dolu dünyanda
Seni senle yaşarken
Biz olduğumuz zaman ötesinden
Saniyeleri vuslatına kurduğum
Beni bana getiren sevgili,
Gitme!
Kal!
Hep sen
Bir tek sen ol sevgili.
DUYUMSA...
AYNUR ACAR
Nazın gül reçeli
Öykünle el ele
İç içe
Senli gecelere şiir banıyor sevgilim
Soğut terinle yankımı
Tatlansın dilin ekşisi
Ne kadar kahırlı günler
Giden anlara gebe zaman
Tutuşturup geceyi
Kül eylesek mi kusurları
Sevgilim
Yok say benliği
Ayrıksı bakışlar tetiklesin zaferi
Esrik düşünceler yaban ellerde
Uzat elini dinle
Duracak dalga
Sevgilim
Aşk tatlı bir iç çekişte
Sevgilim
SIRR-I AŞK
EMİNE SAVAŞ
Nağmeleri yüreğin, dökülür aşikâre
Dil söylemez susmuştur, gül söylesin o yâre
Leblerin zikri biter, bitmez gönül pınarı
Yürür saklı sevdalar, bir gün görmeden nâre
Ne sarayın burcunda, ne Leylâ avucunda
Karanfil demetleri, ne vuslat orucunda
Kanadıkça kanıyor, gül dikeninden gönül
Aşkın ömrü yazılır, kirpiklerin ucunda
Selvi boyun gölgesi düşmüş suya söyleşir
Kalbim canımda hapis, hasretiyle eyleşir
Aya yazdığım nâme, güneşi benden eder
Aşk ki şerik kaldırmaz, gönül neyi paylaşır
Kuyular aşka kapı, kuyular aşka zindan
Kaybetti Yusufları, kaybetti aşkı vicdan
Kalsan sevdana yazık, çıksan Kenan iline
Gün bilmez sabahlara, vardı hali perişan
Seher yeli eserken, sabrı yıkasın sevda
Ne vuslat vardır burda, ne de âşıka veda
Çekersin öylesine, çektikçe alır demi
Ha saray ha çöldedir, aşk Sultan'a kethüdâ
Nice pazardır Neftî, aşinâ mı yüzüne
Cesaretin var mıdır aşkın türlü yüzüne
Er gerek bu meydana, yâr olan koşsun gelsin
Çıksın aşkın sırları, nârdan suyun yüzüne
İKİ ATEŞ ARASINDA
TAYYİB ATMACA
Yürüdü çiçekler göçtü vaktimden,
Yüreğim bir deprem bölgesi şimdi
Ben Mecnun'um hala o Leyla değil,
Kalmadı o aşkın gölgesi şimdi.
Şimdi gözleri hülyamı teslim alırdı
Körüğün önünde har'dı elleri.
Her yokuş sonunda korku tuzağı,
Ya da bana göre 'yar'dı elleri.
Elleri gönül zindanında yattığım oldu
Bir kez yoklamadı kuşluk sırası,
Varsın iy'olmasın hatıra kalsın,
Saçının açtığı kırbaç yarası.
TEK DOSTUM SEN KALMIŞSIN ATİVAN
ŞAKİR KURTULMUŞ
‘Bitik bir gün
Hepsi bu’
Evet böyleydi ritmik başlangıcı kırgın gün dansının
Ölümle başlayıp ölümle biten
Bir özleyişim vardı seni
Yolların ırmakların haritadan bile silimdiği bu şehirde
Bir yakarışım vardı ki seni
Saçlarını,işkencesi olan düşlerimin
Ellerini,bereketli topraklar ülkesi ellerini
Bir bekleyişim vardı ki seni
Seni bir
Seni.
Sen gittin de ne oldu
Yüzüm ihtiyar köpeklerin aynasıydı
Güzel kızların saçlarını taramalarına imkan veren
Trajik olan her hayat hikayesine
Dudaklarını büküp maziyi kovalayan birer koşucu olduk
Bitmeyen hep çaresizliklerim oldu
Sen, kırgın gün dansı ve senin saçların oldu
Her gün iki tekrarla öğrendiğimiz danslar oldu
Saçlarının güzelliği ile sen ölümle aramda soluk bir rüzgar.
Bir avuç çocukluğumun gizli hatırası
Çocuklar dansımızı öğrenemeden yaşadılar
Bir mağaranın kileriydi oturduğumuz yer, temizlediler
Unutulmaz bir sevda türküsüyüm
Dostlarım, önümüzde rüzgar sürükleniyor
Yaşadığımın izleri haplar, kayıp yolcu sesleri
Denizler susayınca boğuşuyorum bir sis tablosuyla
İçimde deniz, içimde sis, içimde rüzgar
Sahi denizler susar mı hiç
Bu benim yolum, susmayan
Susamayan denizlerin yolcusuyum artık
Artık yolcuyum.
Ölümle aramda soluk bir rüzgar
Anladım ki tek dostum sen kalmışsın
Ağrılarım.hıçkırıklarım
Bahar geldi yaz geçti
Eski günlere düştüm biçare tenhalığım geçti
Ben geçtim zaman geçti sen gittin.
SEVGİLİMSİN EY İNSAN
BEHÇET GÜLENAY
Bakakaldı gözlerimiz
Uzak uçan beyaz güvercinlerin arkasından
Sevgisiz bıraktık
Soğuklarda penceremize konan küçük kırlangıçları
Ve kanatları titreyerek ölürdü serçeler
Birilerinin vazolarında solardı,
Alıp eve götüreceğimiz demet demet çiçekler
Kaşıklanmamış yemek sofrasına gözlerinden uykular
Dökülen insan beklerdi
Kalbimizi hasta bir istasyonda bırakmıştık
Ne şaşılacak şey
Uzaklarda aradık içimizdeydi sevgi
Sevgi ömrümüz hiçbir şeyden habersiz
Kalbimiz işlemiş durmuş!
Net sevilmeyi beklerken
Hep brüt sevdik…
Bağırarak karşılık verebilmeli martılara
Avuçlayıp hayatı dolu dolu yaşamalı
İçinden kıvrım kıvrım nehirler akmalı insanın
Gözlerinin yetmediği kıyılara varmalı
Sevmeli, sevmeli…
Solgun kenger çiçeğinin yaprağında
Bak nasıl çiftleşiyor çekirgeler
Hadi gülme hakkımızı kullanalım, sevecen
Bir sarı sincap güneşleniyor en tepesinde
Kurumuş badem ağacının
Güneş nasıl değiyorsa yeryüzüne
Öylece seviyorum, sevgilimsin ey insan
Gel rastgele bir gölgede oturup
Dokunalım gözlerimizle göğe, toprağa, suya…
Uyurken seyredilen bir sevgili gibi
İçimize çekelim tüm güzelliğini hayatın
Hiçbir karınca diğerinin günlük gelirine konmuyor
Çukurova yüzlü kız
Bir buğday tarlası gibi münbit
Kuşların kanatlarıyla sevip evreni
Olanca güzelliğe kıyam etmek…
Ben, sevgilim
Ve yüzünü görmediğim diğer insanlar
Mavi bir şarkıya dalsak
Her yol ayrımında önümde yeni yollar
Bir gül gibi
Sevdiriyor bana hayatı anlatamadığım tatlar
Gülümsediğim her çiçek tarafından öpülüyorum,
Tazecik
Bir çift dudak uzanıyor içimdeki şelaleye
Duy kütürdüsünü
Aşk tekneleri açıldı denize
Aşırı yorum
Kâğıtlara karaladığımız hayatımızı
Dön sen heyecanların en orta yerinde
Adı sen olan hayata
Güzellik bakanın gözlerindedir
Gözlerine gül ü yor ‘duğ’um zaman
Nal sesleri geçiyor uykularımızdan
Sev(iş) meyelim alışkanlık gereği dörtnala
Tak kalbini atardamarıma
Hayatının büyük dolaşımına
Karışsın hayatımın taze kanı
İnsanları sevdiğim zaman iyileşiyorum
Seni seviyorum,
Seni net seviyorum, sevgilimsin ey insan!
Sevmekten vazgeçsem
Kırlangıçlar üşür odamın penceresinde
KENDİ İÇİNE DÖNEN İNSAN
ARİF ONUR SOLAK
Yorgun değilim
İçi geçmiş bir dünyaya
Ayak izlerimi bırakıyorum
Hepsi o kadar
Ne yaşadıysam düne dair
Çoktan unuttu bugün, yeryüzü tarihi
Çünkü yarını düşünmeyen bir imanla
Allah’a sığınan, insana boyun büken
Tedirgin bir toplumun kaygılı sakiniyim
Yaşamak kederli bir babadır bu coğrafyada
Ekmek kavgasından eve dönerken
‘Baba bana ne aldın’ sorusuyla kalbinden bıçaklanan
Ama çaresizliğin ellerine tutunmuş insanlar da biliyorum
Kalbi nasırlı adamlardan merhamet bekleyen
Oysa insana eğilmek
Seccadeden başka hiçbir yerde şık durmuyor
Gördüm ve itaat ettim
Zaman, annesiz bir çocuğu şerh ediyor hayata
Ceplerimizden taşan insan çığlığı
Kulaklarımıza bir kulaç dahi atamadan kesiliyor
Silinirken hafızamız, balıklar kendi aklından utanıyor
Yalnızca çocuklar hatırlıyor her şeyi
İçinden anne geçen bütün cümlelere çarparak
Issız bir gecenin içinden geliyorum
Işıklarını söndürün bu kentin
Alışık değil gözlerim, yadırgayabilirim
Karanlık böyle daha güzel
Taşa kesmiş vicdan kaymalarını, görmemeliyim
Kırgın hayallerimin küskünlüğü var üstümde
Beni kentin en yalnız yerine saklayın
Kendimle yüzleşmeliyim
Büyük bir tankın atış mesafesine giren
Beyni darmadağın olmuş yavruyu anlamak için
Önce kendimi tanımlamalıyım
Gençliğim, çoktan seçmeli sınavların
En doğru şıkkını aramakla geçti
Bu yüzden kaçırdım gerçeklerini faniliğin
Temizlemeliyim dilimdeki çapakları
Çünkü güzel şiirler yazamıyorum
Biraz yağmur ver Allah’ım kalbimizin kuraklığına
Kelimeler en çok ıslanınca güzelleşiyor
Ve bereketli bir pencereye açılıyor sana ulaşınca
Avuç içlerindeki umuda tomurcuklanmış dualar
Biraz yağmur Allah’ım, iyi gelecek insanlığımıza
Bu içi boş karmaşadan dışarı çıkarak
Kendi içimin mahzenine iniyorum
Kalbimin bütün sokaklarında
Bilincimi esir alan tüm yosunlu fikirleri
İbrahim’in baltasıyla parçalayacağım
Sonra niyeti karanlık amcalara dönüp
‘Bunların hiçbirisini kendi irademle yapmadım
Sizin tanrılarınız beni azat etti’ diyeceğim
Ne yaptığıma anlam veremeyen
Yolu şaşmış kara kalpli insanlığın yüzüne
İçli bir Kâfirûn suresi okuyacağım
“Leküm dînüküm veliye din”