Mavi Şehrin Kalemleri

Mavi Şehrin Kalemleri

ÖĞRETMENDİR

PROF. DR. FUAT ODABAŞIOĞLU

Ülke insanımızın sağlıklı, ahlaklı, vicdanlı, onurlu, üretken, mutlu ve özgür bir hayat sürebilmesinin yeğane mimarı öğretmendir. 

Peki bunun böyle olduğu bilinmez mi? 

-Elbette bilinir.

Peki bu mimarın kendisi özgür mü?

-Hayır.

Onurlu yaşama hakkına kavuşabilmiş mi?

-Hayır.

Öğretmenimizin özel eğitim patronları ile kamuda bürokrat baronların ağalık tavırlarının gölgesinde görev yapmaya çalışmaları içler acısı bir uygulamadır. Bir de veli karşısında peşin günah keçisi olarak belirlenmesi de eğitim sisteminin cabasıdır. Bu durumdaki öğretmenin öğrenci karşısındaki moral ve motivasyonunun ne olacağını söylemeye gerek yoktur.  Dolayısı ile öğretmenlere asgariden sıradan memur, hatta köle muamelesi reva görülmektedir. Bizde böyle iken; Bir de Japonyanın öğretmeni için ne düşündüğüne bakalım. "JAPONYADA ÖĞRETMENSİZ BİZ OLMAZDIK DİYE DÜŞÜNÜLDÜĞÜ İÇİN; İMPARATORUN ÖNÜNDE YALNIZ ÖĞRETMENLER EĞİLMEZMİŞ" Öğretmenimiz için bu kadirşinaslığa mutlaka ulaşmamız gerekiyor.

Bizde ise gelecek nesillerin mimarı öğretmenin sanat   icrası; pranga vurulmuş aklından, muhtaç konuma düşürülmüş maddiyatsızlıktan, sosyal itibarsızlığa düçar bırakılmış halinden beklenmektedir. 

Beynimden sızan ter, gözlerimden dökülen yaşlar keşke öğretmenimin yaşadıklarının diyeti olabilseydi.

Her türlü övgüyü ziyadesiyle hak eden öğretmenim günlük hayatında maalesef hak etmediği acı konumu yaşamaktadır. 

Evet yine geldi 24 Kasım.

Yapay, gözleri ve gönülleri perdeleyen, öğretmene hissettirilmeyen değerler parlak sözlerle bir kez daha sıralanacaktır. Öğretmeni sıradan memuriyet konumunda tutma cambazlığının devam edeceğini bir kez daha yaşama bahtsızlığıma  kahrediyorum.

İnşallah bu Öğretmenler gününde Milletimizin  istikbal sancısına sebebiyet veren öğretmenimin onur yarasına sürülecek merhemin idrakine varılır. Bunu yüce mevlamdan yürekten diliyorum.

Sevgi, saygı ve selamlarımı sunuyorum.

Mavi Şehrin Kalemleri

NEYDİ O YOKLUĞUN

BÜLENT BAYSAL

Gizli bahçelerin, hep kör kuytularında sustum bak

Sorma, yıllar sonra sen öyle bakınca dilim sürçtü

Sensizdim, iklimsiz mevsimlerin dar ağaçlarında

Yaz, bahar görmedim, olmaz olsun neydi o yokluğun

 

Ben ki yasaklı şehirlerin loş sokak lambası

Bir yanım güz, bir yanım kıştı, anlamsızdı, sanma hoştu

Hep resimlerde görmüştüm baharı, yüregim coştu

Bir düştün, sensizdim, kimsesizdim, neydi o yokluğun

 

Geceler düşer aklıma, derdin çapraz sorgusuydun 

Karlı bir akşamda, bitimsiz bir aşkın öyküsüydün

Ah cancağazım, sen gideli hasretin türküsüydün

Sürgün yemiş gibi masallarda, neydi o yokluğun

 

Ört bas etme, yok, yok gidemezsin, bak neler var kışta

Duvarlara sen yazdım, izlerin var bastığın taşta

Rüzgarlara sor bak, döktüm yaprağımı, dallarım yasta

İçin yanar, sen gittin gideli, neydi o yokluğun 

Mavi Şehrin Kalemleri

ZÜLFÜ SÌYAHIM

FATMA HAZER TURAN

Neden bana sitem eder durursun,

Benim zülfü siyahım?

Senden öte sevdiceğim mi 

var benim?

Bülbül gibi figan edip durursun,

senden gayrı gülüm mü var benim,

Niye benden șüphen mi var?

bilmezmisin bu gönülün 

   tahtıdır otağın,

Sabah akșam figan edip duran sevdiğim,

 

Koșma peșinden boș hayallerin,

Ahh! çekme  ne olur  derin derin,

Gölgeler de kaybolur sevinçlerin

 Senden gayrı sevdiceğim mi var benim...?

 

Hep ahu zar etme telli turnam,

Uç uçabildiğince gönül dağımda,

Yeter ki talan etme yüreğimi,

Kırdılar kolumu kanadımı,

Ondandır böyle gözlerimde

dinmez yașlar benim...

 

İçini kaplamasın sakın elem kederler,

  Seni koparmasın benden yad'eller,

Ağlamasın güzel gözlerin bilmesin eller,

Senden gayrı sevdiceğim mi var benim?

02.06.20

Mavi Şehrin Kalemleri

KRİSTAL HİSLER…

FUAT OSKAY

Erbaindi günler. Vakitlerden zemheri. Her zamanki gibi kalbimle bir olup çıkmıştım yola. Ayaz, yüzümde kağıt kesiği ince bir sızı.

Parmaklarımı yaktığım daha dün geceydi. Bütün parmaklarımın yanması yetmiyomuş gibi aynı elimi bir de buz kesmişti. Soğuk vurunca nasıl da acı veriyordu. Ama olsun. Mutluydum. Sana geliyordum. Sana gelen yollardan geçiyordum.

Her yer buz tutmuştu. Sen içimde sıcacık bir gülüştün. Acele ile yürüyordum. Umurumda değildi karlar, buzlar, yollar. Ayaklarıma çelma takmasalar koşmak istiyordum.

Eski evler vardı buralarda. İçine tarihler sıkıştırılmış, nice hayatların hatıralarını sığdırmış eski evler... İçi insanla dolu ama sanki çaresizliğin barındığı eski evler. Hayata dair öğrendiğim türlü şeyler bu evlere sığınıyordu sanki. Bacalardan gümüş renkli dumanlar yükseliyordu. Dumanlar ev içlerine dair ne mahrem öyküler götürüyordu...

Kediler saklanmıştı, köpekler de. Uç uç böcekleri yoktu. Yüreğim uçuyordu. Sana geliyordum.

Kapıyı açtın. Telaşlıydın. Gözlerine baktım. Ne çok duygunun çiçeği olmuştun sen öyle. Ben senin en çok ellerini sevdim. Ellerin kış günü fırından taze çıkmış buğusu üstünde somun ekmeğiydi. Elini tuttum, ne bir önceki gün elim yanmıştı ne de buzun kestiği acı kalmıştı.

Mavi Şehrin Kalemleri

YANGIN YERİ

SÜMER GÖLGE

Çoğalırken de azalıyor bir taraftan.

Sesini duymadığım arkadaşlarım var,

Bazılarını artık kimse duyamıyor mesela,

Dert ettiğim şeylerin çoğunu hatırlamıyorum bile.

Yeni bilgiler öğreniyorum,

Bir yandan da unutuyorum,

Yenilere yer açmak için sanki,

Eskilerden müsaade istiyorum.

Çok büyütüyorum bazen,

Bazen de fazla hafife alıyorum.

Kızıyor, sinirleniyor hatta deliriyorum

An oluyor oralı bile olmuyorum.

Öğrenmek mi

Yenilenmek mi

Güncelleme mi

Yoksa bir türlü gerçeği görememek mi?

Ortası yok,

Kenarında yürüyoruz hayatın.

Köşesine diyor ya hani,

Dünya yuvarlak,

Çekilemiyoruz bir köşesine.

Geçmişin geçmeyeni geçiyor içimizden,

İçimiz geçiyor sonra geçemediğimizden.

Seferi sayılıyoruz zamanda

Sonra sebeplere sarılıyoruz

Gözümüz yükseklerde.

Aya çıkıyoruz,

Biz özür dilerimi dilimizden çıkaramıyoruz.

Şarkı yazıyor,

Şiir yazıyor,

Mesaj yazıyoruz,

Anlaşılmadığımızın yaygarasında

Anlamayı anlamıyoruz.

Şimdi gece gece kelimelerin derdi ne bilmiyorum ama

Bir yangından kaçışan insanların feryadı dolaşıyor odada.

Ne kadar anlam yüklenen şey varsa yaşanılan,

Küle dönüyor göz yaşlarında.

Akşamın soğuk yüzü üşütüyor dizlerimi,

Gönlüm sokak köşesinde bir tas su dilenmekte. 

Geçti artık yokluğunda da bulamadım ben seni,

Varlığın pencere önü çiçek saksısı.

Yerini severse gülümseyen,

Sevmezse yapraklarını döken.

Şimdi biter bu yazı biliyorum

Bilmediğim bu kokusu ne zaman geçer yangının.

İtfaiyenin soğuttuğu ateşte

Üç beden

Sonsuz ciğerdi yanan..

.

(Bugün DNZ Mobilya da Çıkan Yangında

Ölenlere Rahmetle)

(30/11/2024)

Mavi Şehrin Kalemleri

KAR MEYVELERİ

MESUT COŞGUN

Can suskun Can sıkıntılı akıl kapıları sürgülemiş dil perçemli dil esir kelimeler günah tohumu kelimeler yasaklı tohumlar iadesiz Toprak tohuma hasret ,tohum toprağa sürgün 

kış uykuda beyaz yorganı çekmiş üstüne Ayaz Ayaz tipiler dans etmekte 

kar meyveleri var hayalimde meyveler soğuk meyveler yasak parmak aralarından akıp gider hayat Ademoğlunun omuzlarında oturmuş küfe 

Küfe kaskatı küfe ağır yükü pişmanlık 

Toprak tohumun gurbeti döner durur burgu burgu filizlenir sürgü verir göğe uzanır dalları 

ve meyveler tatlı tokluğu acı, tokluğu pişmanlık toprakta ıstırap toprakta keder 

göğün gözyaşı sağanak sağanak yasak meyvelerin çocukları kandan ve çamurdan 

Ve toprak yüzlü çocukların gözleri gün batımında çırpınan ebabil kanatlarında....2022

Mavi Şehrin Kalemleri

YEŞİLİN ŞARKISI

ONUR ÖZSEVER

Kıvrılır yollar, sessiz bir ahenk,

Ormanın kalbinde huzurlu bir renk.

Ağaçlar dans eder rüzgarın dilinde,

Her yaprak bir sır fısıldar derinle.

 

İnce uzun yol, kaybolur ufka,

Adımların dökülür kuş cıvıltısına.

Toprak kokusu sarar ruhunu,

Zaman unutur burada koşusunu.

 

Yaprak hışırtısı, derenin sesi,

Tabiatın yazdığı en eski besti.

Gökyüzü tavan, yeşil duvar,

Bu sessiz mabet insana yarar.

 

Yola düş, bırak düşünceler geride,

Doğa konuşur yalnızca derinlerde.

Her kıvrım bir hikaye, her viraj bir şiir,

Yeşil orman hep seni çağırır.

Mavi Şehrin Kalemleri

KIZMADIM ASLINDA

ÖZCAN KIYICI

Her zaman geç kalırdın randevuya.

Bekletirdin beni soğuk, yağmur demeden.

Ellerim buz keserdi ceplerimde.

Yine de kızmazdım sana.

Nasılsa geldiğinde ısınacaktı yüreğim.

Nasılsa birkaç sözün, bir tatlı bakışın koruyacaktı beni soğuktan. 

O anlarda beklemenin hazzını yaşardım sadece.

Üstelik de dudağımda bir gülümsemeyle…

 .

Yüreğimdeki tüm kapıları açmıştım sana…

Dünyamdaki kapıları da açmak istedim.

Arkadaşlarımla tanıştırmak istedim seni. 

Sen her zamanki gibi geç kalmıştın.

Kalabalık arasında gözlerim seni aramıştı.

Uzun zaman sonra yüzünde bir mahcubiyetle çıkmıştın karşıma.

Ben geldim, demiştin.

Sitemli sözlerim vardı sana. 

Oysa içimde bir sevinç yumağı…

Kızmamıştım aslında.

.

Hani birlikte tatil yapacaktık seninle.

Bir hafta dağ, tepe demeden dolaşacaktık.

Denize girecek, serin sularda çocuklar gibi eğlenecektik.

Sen yine geç kalmıştın.

Zar zor bilet bulduğumuz son otobüsü de kaçırmıştık.

Özür üzerine özür diliyordun. 

Bıraksam ağlayacaktın.

O gün de kızmamıştım sana. 

.

Ben sana hiç kızmadım ki.

Kızamadım ki…

Çünkü sen benim dünümdün, bugünümdün, yarınımdın.

En güzel hayallerimin sahibiydin.

Sen içimdeki sönmeyen ateşimdin.

Sevdiğimdin sen, vazgeçemediğimdin.

Ben sana nasıl kızabilirdim ki.

.

Hafta sonuydu.

Her zamanki yerimizde buluşacaktık.

Her zamanki gibi çok erken gitmiştim buluşma yerimize.

Zaman o kadar yavaş ilerliyordu ki.

Evde bekleyeceğime orada beklerim demiştim.

Üstelik aklımda heyecan verici bir düşünce vardı.

Cebimde ise kadife kaplı bir kutu.

Masada seni beklerken içim içime sığmıyordu heyecandan.

Dudağımda ise saklayamadığım bir gülümseme.

Sen yine geç kalmıştın ama inan ki hiç de önemsememiştim bunu.

Nasılsa gelecektin.

.

Gelmedin ama.

Sonrasında zaman durmuştu benim için.

Dakikalar saat olmuştu, saatler ise hafta ay.

Yüreğim dar gelmeye başlamıştı bedenime.

Bir korku vardı içimde. 

Hem de daha önce hiç yaşamadığım türden bir korku...

Yaz sıcağında bir titreme almıştı beni.

Telefonun bir türlü cevap vermiyordu.

Bilmem kaçıncı kez sonra açıldığında ise yabancı bir ses.

Titrek bir sesle seni sordum, merak ettiğimi...

Onun da sesi titriyordu cevap verirken. 

Ağlamaklıydı da üstelik.

Büyük bir kaza geçirdiğini söyleyebildi sadece.

Ne yapacağımı bilemedim.

O an kanatlanıp uçmak istedim evine.

Evine vardığımda ise karşılaştığım sadece hüzündü.

Sen çoktan gitmiştin.

.

Ben seni hep bekledim.

Ne olurdu sanki bir kez olsun sen de beni bekleseydin.

Ne olurdu sanki bu kadar acele etmeseydin.

O gün…

Sen o yolculuğa tek başına çıkıp,

Beni bu dünyada yapayalnız bıraktın ya.

İşte o gün…

Sadece o gün çok kızdım sana.

 

 

 

Bakmadan Geçme