MAVİ ŞEHRİN KALEMLERİ

Şairler yazarlar Vansesi'nin Mavi Şehrin Kalemleri sayfasında buluşuyor.

ŞAİRİN ÖYKÜSÜ

GÜLŞEN GÜNAY

Eli cebinde bir şairin, Sanat Sokağı'nı adımlarken sigara satan çocuklara merhabasının sıcaklığının çok ötesinde, keskin bir şubat ayazı gibi işliyor dizelerime yeniden bu mevsim. Hevesi kursağında kalmış ağustos şarkılarımı takvimin derinlerine çoktan gömdü ve yüzünü bana çevirdi kış. Elinin tersiyle ötelediği sonbahar hüzünlerimi şimdilik özletmiyor ne yalan söyleyeyim. Eylül yaşanacak gibi değildi, sevda kokuyordu, ağır geliyordu. Fakat aralık geceleri de çekilir cinsten değil işte, çekilmiyor… Yine de seçimim olmayan bu mevsimi Yaradan'ın getirdiği gibi buyur edecek yalnız coğrafyam; başka çıkarı yok.

Köy çocukları doluşuyor yüreğime her gün, tek çoraplı ayaklarının sığındığı diz altı siyah çizmeleriyle kar şarkıları söyleyen… Avuçlarının küçüklüğü, burunlarının kırmızısıyla üşüyen yanlarını bir yerlerde, tanımadıkları bir şaire ısmarlayan köy çocuklarını… Parmaklarını birleştirip yumruk yaparak ağızlarından dışarı fırlayan buhara doğru tutarlar ellerini ve de böyle ısınacaklarını hayal ederler ya, o vakit o şairler de üşüdüklerini hissediyorlar, kalem 'sus'a gömülüyor.

Adı 'Doğu', adı 'Güneydoğu' konulmuş coğrafyaların zamansız mevsiminde yazılacak öyle çok öykü, öyle sayısız şiir var ki halbuki… Rojda'nın, 12 olan yaşına aldırmaksızın annesinin peşinden odunluğa gidip kucağında odunla çıkarak ayaza meydan okumasının, Adar'ın, çiftçi olan babasına yardım için hayvanları otlatmak amacıyla dışarı çıkıp kar fırtınasına yamalı gocuğuyla karşı durmasının, Hivda'nın, 50 metre ötedeki çeşmeden kovaya su alırken ayaz keskini suya değen, değdikçe ıslanan, ıslandıkça donan kıpkırmızı ellerinin çoooook ötesinde sayısız öyküsü var buraların. Günlük odun, tezek eksiğini karşılayamayan köy öğretmeninin camdan dışarıyı seyreden dalgın gözlerinden habersiz, Ayten, Gülnubar ve Gökhan'ın, devletin okusunlar diye ücretsiz dağıttığı ders kitaplarını gizliden gizliye sobaya daldırarak ısınmaya çabalamalarının çok ötesinde benim öykülerim. Aslında onlar da dâhil öykülerime, onlar kahramanıdır şiirlerimin, onların ötesinde hayat, onların evvelinde kışlarım olmadı zaten, hayat da onlardan ibaretti, kışlar da, takvimlerin yol gözlediği taptaze bahar da…

Her şey onlar/dı zaten. Her şey onlar… Yine de büyüktür öykülerim kendilerinden bir beden, kocamandır şiirlerim hem onlardan ibaret, hem onların çok ötesinde… Kıştır, zamanın en uzak çağlarının kınsız soğuğunda anne kucağına gömülmüş 3-5 köy çocuğunun masal dinlerken uyuyakalmasıdır bu mevsim. Çatlak dudakları, gördükleri rüyadan gülümserken odanın ortasına kurulu köhne sobada günün son odunları inceden sönmeye hazırlanıyordur yarının ne getireceğinin bilinmezliği içinde. Zühre 13 yaşındadır, küçük kardeşine bakıyor, karnını doyuruyor, öğlen olunca da giyinip önlüğünü, annesinin vakitsizlikten 3 günde bir örebildiği siyah gümrah saçlarıyla salınarak okula gitmektedir. Babası yoktur burada. Gurbettedir, Kürt çocuklarının kendilerince Türkçe 'ye çevirdiği ifadeyle 'aşağı memlekete' gitmiştir baba. Ekmek parası için. Ne vakit döneceği belli değildir, belki kış bitince gelecektir, bahar gelende. 15 gün kalıp gidecektir yine. Küçük kardeşi Medine'nin doğumunda gelmiştir bir, sonra yine gitmiştir, gidiş o gidiş. Fakat dönecektir… Bir gün…

Kıştır, ne yana dönsen içinde diri tutmaya çalıştığın umuduna asılıyordur fırtına. Rüzgârın bir yana savurmaya çalıştığı yaprak gibi, incecik bedenleri savurup durur. Dağ eteklerinde biten çiçekleri avuçlarına alacakları günü beklemektedirler oysa çocuklar.

Kuzuların neşelenip kırları beyaz pamuklu tarla görünümüne çevirdikleri mayıs günlerini özlemektedirler. Ters lalelerin bitmeye başladığı toprak zamanını iple çekmektedirler. Okulun bahçesinde, öğretmenin 'haydi içeriiiii' uyarısına rağmen beş dakikayı da kendilerinden ekledikleri teneffüs vakitlerinde cana can katan saklambacı özlemektedirler şimdi. Kıştır, biter mi malum değil. Yine de biter gibi… Böyledir…

Takvimlerin içinde aralık ayazının olmamasını dileyen suskun bir şair heves eder köy çocuklarının, alnına kış değmiş öyküsünü yazmaya. Şair öykü yazar mı demeyin. Şair yazdı mı şiir kılıklı bir öykü olur ki okumaya ocağın keskin soğuğu gibi bir yürek gerek. Ben yazmadım. O şair saklı coğrafyanın birinde köy çocuklarını yazmak için mayıs çiçeklerinin açacağı bir bahar bekliyor. Kışın öyküsü kışın yazılmaz çünkü…

 

 

GAZZE'DE HAYAT FELÇ

MUHSİN ÖZTOPÇU

Gazze'de insanlar paramparça olmuş

Ortalık insan kanıyla dolup taşmış

Yaşanan zulüm yeri geçmiş, arşa varmış

Her Gazzelliyi ölüm korkusu sarmış

 

Gazze'nin her tarafı yanık kokar

Şehit çocukları Allah'ın cemaline bakar

Yaralıların ümidi tükenmiş kanları toprağa akar

Orada yükselen feryat insanın yüreğini yakar

 

Üzerlerine ölüm tanecikleri usulca döktüler

Kara bulut gibi Filistinlilerin üzerine çöktüler

Binlerce masum insanın canını alıp gittiler

İsrail'in bombaları Müslümanları diri diri yaktılar

 

Kimisinin ayağı kopmuş kimisinin kolu

Belli olmaz zalim zalim İsrail'in sağı solu

Kapatmışlar vicdansızlar Refah kapısının yolu

Hastaneler ambulanslar yaralılarla dolu

 

Ey sağır, kör, dilsiz vurdumduymaz dünya

Hani sizde insan hakları vardı güya

Katil İsrail yüzsüzdür yüzünde yoktur haya

Mahşere dek sürecek bu dava.

 

 

 

SIRF SENİ BEKLERKEN

ERCAN ULUTAŞ

Zamana savaş açtım

Dertlerime dur derken

Sabır denen taşı kırdım

Sırf seni beklerken

 

Özlem neymiş, hasret ne

Öğrendim ben yalnız iken

Çileyi sineye çektim

Sırf seni beklerken

 

Ben bahçeme çiçek ektim

Sevgin hala kalbimdeyken

Boynu bükük, gözü yaşlı

Sırf seni beklerken

 

Ben aşk'ını tanımadım

Ömrüm geçedururken

Tel tel döküldü saçlarım

Sırf seni beklerken

 

Gelsen de artık yokum

Mezarıma sarılma sen

Münker Nekir'i unuttum

Sırf seni beklerken.

Bakmadan Geçme