MAVİ ŞEHRİN KALEMLERİ

Şairler yazarlar Vansesi'nin Mavi Şehrin Kalemleri sayfasında buluşuyor.

Leyla ‘ya Mecnun Gözüyle Bakmak

Mustafa IŞIK

… sevmek öğrenmekle başlar, ne kadar çok şey öğrenirsek sevgimiz de o kadar artar…

Sevgimiz, muhatabımıza verebileceğimiz en güzel hediyemizdir. Bir ikramdır o göklerden gelen, reddedilmesi sahibine saygısızlıktır. Kalbin şımarık çocuğudur sevgi. O şımarık çocuk için de en nazlısından özlenen bir avuç anne kokusudur.

Sevgi, haz veren bir nesneye karşı meyildir. Aşk ise o meylin perçinleşmesidir. Mayın tarlasında yürümek kadar tehlikelidir aşk, hüznün ve kederin kollarına terkedilmiş bir tarla ki kargalar bile konmaz bu yalnızlığa. Öyle bir hüzün ki temmuzda üşütür, öyle bir keder ki şubatta terletir. Öyle bir yalnızlık ki koca evreni bir göze sığdırmayı başarır. Bir annenin sözüdür ki, efendiler efendisinin kapısının eşiğine kadar gideni, içeriye adım attırmadan geri getirir.

 ‘’Sevmek kuşların bir an boş bıraktıkları ağaçtır.’’ der, Anday.Sevmek, ruhun güzelliğidir, beden ziynet diye takılan. Ruha giydirilmiş en güzelinden elbisedir, bembeyaz. Üzerinde en mahir ustaların bile muhayyel edemeyeceği güzellikte nakışlarla bezeli bir esvap…Paha biçilemez ederinde ki tüm zanaatkârlar, hattatlar, ustalar bu harikuladeliğin karşısında el pençe diz divan dururlar.Ama hiçbiri yanaktaki gamzeden fışkıran bir tutam sıcak gülümsemenin mutluluğunu çocuğa yaşatmazlar.

Sevmek, Allah’ın rahmetinden, sonsuz hazinesinden, lütfundandır. El-Gani isminden gani gani hediyedir bize. Ama kıymeti bilenmesi gerekir; devamı için çaba ister, emek ister sevgi. O, nazenin, ürkek bir kuş gibi, ürkütürsen, kıymet bilmezsen uçuverir avuçlarından ansızın. Gökte kendi adının yanına Habibinin adını yazdırmasıdır. Sen olmasaydın eğer âlemleri yaratmazdım, nidasıdır.

 ‘’Aşk bedenin gövdesidir, oysa sevgi ruhun elçisidir.’’  der Ali Şeriati. Aşk kelimesinin ‘ ışk ’ – sarmaşık kökünden geldiği malumunuzdur. Sarmaşık tohumu düştüğü dala, duvara, ağaca, gövdeye tutunarak büyür ve her tarafı sarıp sarmalar tıpkı gönle düşen aşk tohumu gibi. Gönüle arsız kordan bir parça ateşin düştüğü beden ne bilecek ki âlemde ne mevsimidir. Nasıl, büyüyüp dal budak salan sarmaşık zamanla saldığı dalı boğarsa, Aşk da kolunu kanadını kırar sahibinin, mecnun edip ortalığa salar. Ah, arsız aşk! Sarmaşık da olsan bir annenin saçlarının kıvrımlarında gezinen parmaklarının verdiği yumuşaklığı vermezsin çocuğa.

Fahrüddün-i Irakî’nin deyimiyle ‘’aşk, tüm varlıklarda sarîdir.’’Sarîdir aşk, bulaşıcıdır yani; tiryakiliktir, tutkudur. Sevebilmenin künhüne varmak demek, maşukun gölgesini görebilirim diye, bahçe kapısında saatler bekleyebilmek sabrını kuşanmaktır. Harabe Kulübeyi somdan altın saray bilmektir. Biraz kepazeliktir biraz da rezillik..

Sevebilmek, garip gönüle kanat takıp Kaf ardına sebepsiz uçabilmektir. Bülbülün güle olan sevdasıdır, Mecnun’un Leyla’ya olan tutkusudur, Züleyha’nın ıstırabıdır. Şu âlem dahi Mevla tarafından aşk sebep olmuş da yaratılmıştır ki yüce Allah’ın sevgisine muhatap kılmak için evvela Hz. Muhammed’i yaratmış ve sonra ona olan sevgisi hürmetine ‘künfeyekün’ deyip âlemleri var etmiştir. O ki muhatabını diyar diyar gezdirmiştir.

Ne güzel dillendirmiş gönül dostu:

‘‘Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl, Muhammed’ siz muhabbetten ne hâsıl?..”

”Aşk nedir? Diye sormuşlar Mansur’a. Sabredip bekleyin, üç güne varmaz görürsünüz, demiş. Önce kollarını ayaklarını kesmişler. Her uzvu ‘Aşk’ diye dillenmiş. Asmışlar bedenini o yine ‘Aşk’ diye feryat figana durmuş. Yakıp küllerini nehre saçmışlar. Her bir zerresi Aşk ile ‘Enel-Hak’ diye yeri göğü inletmiş.

Ah olsun aşka ve onun hallerine! Maşuka aşığın gözüyle bakabilmektir marifet. Halife Leyla’ya sorar: - ‘’Kays’ı deli edip çöllere salan sen misin? Hâlbuki diğer kadınlardan daha güzel de değilsin.’’ Leyla: -‘’ Sen beni Mecnun’a sor.’’ Leyla’ya Mecnun gözüyle bakabilmektir sevebilmek. Onun acısıyla ceylanlara sarılabilmektir. Dünyanın en büyük mutluluk dağını en derin acı vadisi arasında köprü kurabilmektir. Sağ yanağına inen tokada sol yanağı çevirmekle cevap verebilmektir.

Sevgi, dünyaya cennetten düşmüş en tatlı, en acı meyvedir. Yediğim zaman hangi taraf dimağımıza denk gelmişse artık ona göre isimlendiririz. Ona ifadeye yeryüzündeki dillerden başka dil gerek; kelimelerden başka bir kelime. Sırrın ifşasıdır biraz, perdeyi yırtmakla alakalıdır, eğer sırları keşfe çıkmaya namzetsen.Vecd halidir biraz, öyle ki ayağa saplanan oku çıkarmak için huzurda kendini adamaktır. Leyla’nın evinin önünden geçerken gözlerini gökyüzüne diken Mecnun’a ‘Neden Leyla’nın odasına bakmıyorsun. Belki onu görürsün’ diyenlere ‘gölgesi Leyla’nın evinin üzerine düşen yıldız bana yeter’ cevabını veren Mecnun’un teslimiyetidir.

Sevebilmek, sevdiğinin sözünü tüm sözlere tercih etmektir. Onun hoşnutluğunu kazanmaya her cefaya değer kılmaktır. Tutkunu olduğu tezek parçasını yedi yıl koynunda taşıyan, en sonda da onu süte doğrayıp yiyen çobanın sabrından başka nedir ki. Karşı kıyıdaki sevgilisini görme adına, yüzme bilmediği halde her gün Dicle nehrini geçip giden adamın sadakatidir sevebilmek; uzun zaman sonra sevdiğinin yüzündeki izi fark edip, soran ve sırrı ifşa ettiği için Dicle nehrinde boğulan aşığın gerçekliğidir. Aşk, Fuzuli’nin:

“Aşk imiş her ne var âlemde İlim bir kîl u kal imiş ancak’’nidasından başka bir şey değildir.

 

 

Motivasyon Nedir?

Necla Arpa GÜLAÇAR

Motivasyon, bakış açısını değiştirmektir. Hangi işi yaparsak yapalım motive olmuşsak işimizi en iyi şekilde yaparız.

Motivasyonun önemini savaşmakta olan iki tarafın üzerinde görebiliriz:A tarafının komutanı işinin ehlidir, ordusunu çok güzel motive eder.Der ki: Siz güçlüsünüz, sizin önünüzde hiç kimse duramaz. Siz şöyle meziyetlere sahipsiniz, karşımızdaki ordu güçsüz ve zayıftır. Sizin sahip olduklarınıza sahip değillerdir. Başarınızı görür gibiyim, bayrağımızı karşı tarafın kalesinde dalgalanıyor olarak görüyorum.

Gelelim B tarafının komutanının yaptıklarına: Sürekli karşı tarafın gücünden, sayıca fazlalığından bahseder, olumsuz konuşur, askerini tahkir ve tahrik eder, sonunda da kaybetmeye mahkûm olur.İnsanoğlu kendine verilen meziyetleri fark etmeden ömrünü harcayıp tüketir. Bir gün içerisinde farklı alanlarda çalışabilir ve o alanlarda çok başarılı olabilir.

Hazreti Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) buyuruyor ki: Bir işten yorulduğunuzda öbür işe yönelin."Bazı işleri geçimimizi sağlamak için yaparız, bazılarını öğrenmek, bazılarında dinlenmek için yapmalıyız.Motive olmak için de her zaman sevdiğimiz işleri yapmalıyız.

Yapılan birçok araştırmaya göre İnsanoğlu her zaman sevdiği işte başarılı olmuştur. Sevmediğimiz işler ise bizi hep bir adım geride tutmuştur.Tarih zorba yönetimlerin her asırda çöküşlerine şahitlik etmiştir. Yönettiği insanları aşağılayan, küçük gören hangi hükümdar sevilmiş ve başarılı olmuş?Hz Muhammed'in (sallallahu aleyhi ve sellem) bizzat kendi düşmanlarının dilinden hayret ve övgü dolu sözlerine yine tarih şahitlik eder:" ---Tüm ömrüm boyunca birçok kral ve lider gördüm ama hiç biri Muhammed kadar saygı, sevgi, hürmet görmedi. O, ordusunu kılıçsız yöneten bir lider, ülkesini muhabbetle yöneten bir devlet adamıdır.

Motivasyonun temel kaynağı sevgidir. Yüreğinde sevgi olmayanların hiçbir canlıyı  motive ettikleri görülmemiştir.Motivasyon aslında ifade tarzıdır. Sözü hangi şekilde ifade ettiğiniz çok önemlidir. Motomot yapılan motivenin  faydadan çok zararı vardır.Atalarımız "tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır" demişler. Kim kötü sözle işinin tamamını yaptırmıştır?Bitkinin, suyun, hayvanın dahi sözden etkilenmesi, insanoğlunun sözün gücü ile halden hale girmesi hayret verici olmasa gerek.

Her gün  çiçekleriyle güzel sohbetler eden, sularını düzenli veren, yapraklarını evlatlarını okşar gibi okşayan rahmetli ablamı hatırlarım her zaman. Çiçekleri onun bu özel ilgisine çok güzel cevap verirdi.  Muhteşem renkleriyle her mevsim ayrı bir çiçeği onun evini şenlendirirdi.Bizim komşumuzun bahçesi her yıl kuruyup giderdi çünkü adam bahçenin içinde öfkeli bir şekilde bağırarak çalışanlarına emir savurup dururdu. Son derece sakin huylu olan diğer komşumuzun bahçesi ise günden güne güzelleşir, meyve ağaçları meyvenin çok fazla tutmasından dolayı dalları kırılırdı.

Su kristallerini de çok duymuşuzdur. Sürekli yanında kötü söz kullanılan su, dondurulunca kristallerin şekli ve rengi kötü oluveriyormuş. İçilince tadı acımsı, içilmesi hoşa gitmeyen bir su olurmuş.İltifatlı sözlerin bol olduğu suların kristallerinin şekilleri oldukça düzgün, renkleri berrakmış, tadı ise muhteşem, içildikçe daha çok içmek istermiş insan.Hayvanlarda da aynısı  olmuyor mu? Sevdiğiniz köpeğiniz kediniz yanınızdan hiç ayrılmaz. Hatta yılana dahi bir iyilik yapsan yılan dahi iyiliğini asla unutmaz, diyor büyüklerimiz.

Sevgi ile pişmiş bir aş (yemek) yiyen herkes için şifadır, fakat eziyetle ve istenmeden dünyanın en kaliteli malzemeleri ile yapılmış yemeklerin tadı bile farklıdır.

Hz Peygamber (sallallahü ve sellem):" Gülümsemek bir sadakadır" buyurur.Gülümsemek aynı zamanda en iyi motivasyon aracıdır.Sabah uyandınız, aile efradınıza tebessüm ettiniz, tebessümle evden çıktınız. Yolda karşılaştığınız herkese tebessüm ettiniz. Faydasını gördünüz değil mi? Ayrıca bu tebessüme kaç kişinin ihtiyacı var bir bilseniz? Bu tebessümle kaç işi yoluna koyduğunuzu bir bilseniz ve kaç kişiye tebessümünüzü bulaştırdınız  bir bilseniz?

Sürekli şikâyet eden insanlardan ya uzak durun ya da onları şükretmeleri  için motive edin. Kişi kendinden daha aşağı, daha hasta, daha yoksul birini gördüğünde ve duyduğunda motive olur ve haline şükreder. Bu bir sosyal iyileştirme yöntemidir.

Kaliteli bir zaman geçirmek istiyorsak, vaktimizi geçirdiğimiz insanlara, işlere dikkat etmemiz gerekiyor. Dönüştüremediğimiz insanları bırakmalıyız. Yapamadığımız, sevmediğimiz, baş edemediğimiz işleri, kendimize daha uygun işler bulduğumuzda bırakmalıyız.

Dünya ve ahiret dengesini kurmaya çalışıyorsak Kur'an'ın ışığında Hz. Peygamberin rehberliğinde bir hayat inşa etmeli ve hayatımızın her karesinde bu iki örneğin kaynaklığında kendimizi ve çevremizi motive etmeliyiz.

Vesselam...

 

 

Yalnızlığa Betimleme

Ömer Faruk ADİYAN

Dışarda gözün alabildiğine bir beyazlık vardı. Gök beyaz, her yön bembeyaz.. Kavak, söğüt, meşe ağaçları birkaç gün önce yağan kardan nasiplerini yüklenmişler, sert ayazın marifetiyle de kaskatı kesilmişlerdi. O kadar hareketsiz duruyorlardı ki görenler bir tabloya baktığını sanabilirdi.

 Tepelerin doruklarında sert bir rüzgâr karları aşağıya doğru savurmaya başlamıştı. Belli ki bu gece fırtına olacaktı. Hava bugün o kadar soğuktu ki donmuş derenin üstünde gezen tavşanlardan iz yoktu. Ara sıra da olsa ötüşen serçelerin sesleri de duyulmuyordu. Usuldanusuldan akşam olurken bakıldığında kesif korkuya salacak bir sahne vardı her yanda.

Köyün yolları son yağan kardan beri kapalıydı. Bu ilçeden ve anayoldan uzak ıssız köyde, her şeyin bir ölüm sessizliğine gömüldüğü hakikatti. Köydeki hiçbir evin bacası tütmüyordu. Pencerelerin panjurları kapatılmıştı. Çatılardan avlulara kayıp düşen karlar kapı önlerini tutmuş küçük tepeleri andırıyordu.

Akşam, o engin beyazlığı iyiden iyiye siyaha çevirirken, karlı köy yolunda bata çıka yürüyen biri göründü. Paltosuna sıkı sıkıya bürünmüş, atkısını, beresini giyinmiş adam, tedirgin ve yorgun, eski bir eve girdi. Soğuk tüm bedenini istila etmişti. Odanın gıcırdayan kapısını açtı, lambayı yaktı. Sönmüş sobanın külünü temizledi, odunluktan meşe odunu getirdi. Hazırda tuttuğu kuru çam ve çırayla yaktı sobayı. Sonbahardan kalma son kuşburunları da çaydanlığa döktü ve sobanın üzerine koydu çaydanlığı.

Az sonra odada, o da ısınmıştı. Her yanı buram buram kuşburnu çayının güzel kokusu sarmıştı. Sırtını divandaki içi saman dolu yastığa yasladı. Ufacık pencereden belli belirsiz görünen kavakları izledi, daldı. Sonra eline Özdemir Asaf’ın şiir kitabını aldı. “Yalnızlık paylaşılmaz, paylaşılsa yalnızlık olmaz ” şiirini okudu, kapattı kitabı. Kalktı sobanın üstünde demini almış kuşburnu çayını döktü büyükçe bir bardağa. Kokladı. İçine çekti derinden.

Bıraktı bardağı kenara. Gözlerini yine pencereye kaydırdı. Fırtına başlamıştı. Karanlıkta belli belirsiz görünen o muhteşem sahneye dikti gözünü. Her yana hızla uçuşan karların dansına rüzgâr müziğiyle eşlik ediyordu. Uzunca bir süre izledi izledi. Çevirdi başını. O an hiçbir şey hmediğini hti. Gerçek ve hayal arasında kalmışlığı geldi sadece aklına.

Neden sonra kaç gündür düzeltmeyi ertelediği Yalnızlığa Serenat şiirini yazdığı defterini aldı. Son rötuşları yaptı, altına tarihini iliştirdi. Fısıldar gibi okudu sonra…

 

Karşı tepeden güneş çekilince

Gözleri üstüne çöker yalnızlık

Akşam koynuna hasret ekilince

Vuslatın boynunu büker yalnızlık

 

Yâre kavuşmak canda kararınca

Gülün nergisin tek tek sararınca

O dem hicranın hükmü kararınca

Tepeden tırnağa yakar yalnızlık

 

Çayını bitirdi, bardağı yere koydu. Kalktı lambayı söndürdü. Yastığını düzeltti, yorganını üzerine örttü. Sobada köze dönmüş son odunların çatır çutur ninnisi eşliğinde ve sobanın kapattığı emniyet kapağının incecik deliklerinden sızan ışığın yarattığı bin bir şeklin seyrinde uykuya kendini teslim etti.

 

 

Ben

Mehmet Latif Bakış

Gözlerimde bahar, saçımda Eylül
Şakağımda kışı yaşıyorum ben.
Nefesimde havâr, sözlerim melül
Mahzun duyguları taşıyorum ben!..

Göresim mi gelmiş malum sonumu
Meçhulden meçhule kaçar iken ben?
Ararat-Süphan mı; Erek-Artos mu
Hangi sarp dağların yabanıyım ben?

Fırat’ın gülşeni, Nil’in kıvrımı
Ruhunun atlası olmuş ülke ben;
İstanbul-Buhara, Semerkant-Şam’ı
Sevdasına “Leylâ” zikredenim ben!..

Güneşte eriyen buz kalıbıyım
Katre katre yâre akıyorum ben.
Ezelden ebede bir aracıyım
Nabzıma zamanı sayıyorum ben!..

 

 

Yalnızlığa

Baki DEMİRTOSUN

Yalnızlığım..

can söküğüm..

askıdaki gömleğim..

kalk git..

aynayı dolaş..

sesin aralıklarına su dök..

pencerenin dudağından uzat başını..

boşluğu aşağıya it..

şu sözün başını okşa biraz..

yerdeki halının gözlerindeki tozu al..

mutfak dolabına sarkıt,

uç uca bağladığın yumuşak yağmur tanelerini..

 

ellerini sokma karanlığın içine!..

sakın kırma şu sessizliği!..

bir salkım gülüş getir

annemin odasından..

sözcüklere yalan söylemeyi yasakla!..

sobanın suratından çek al

portakal kabuklarını..

oradaki kokunun göğsündeki çiçeği sök..

ve ne olur

kapa artık şu hastalığın sesini..

sevinci askıya bırak..

kalk.. yağmuru çek bu şehirden..

kopar getir fotoğraftaki anılardan

birkaç tanesini..

 

kalabalığı aç.. raflarını düzelt..

gülümsemeyi çıkar kutusundan..

not defterindeki sayfaların kulaklarını düzelt..

kapıyı dışarı çıkar..

yan odadaki sessizliği sustur..

evden kaçan şu balkonu tut getir..

 

yalnızlığım..

ey uykudaki gürültüm..

canımın sesi..

dilimin ağzı..

yalnızlığım..

otur artık..

kırmızı yanaklı mindere..

bir kadının alt dudağını

tarif edeceğim sana..

Bakmadan Geçme