MAVİ ŞEHRİN KALEMLERİ
Şairler yazarlar Vansesi'nin Mavi Şehrin Kalemleri sayfasında buluşuyor.
Vanlılar Misafiri Çok Sever
Ümit KAYAÇELEBİ
Bütün Türk toplumlarında misafire, komşuya verilen değeri aynı özellikleri ile Van’da yaşayanlarda da görmek mümkündür. İster haberli gelsin, ister “çat kapı” gelsin her gönülde, her ağızda “Tanrı Misafiri”dir gelen.
Misafirler kapıda karşılanır; gönülden, yürekten, içten gelen duygularla “içeri buyurun” denir. Misafir eve alındıktan sonra kapı önündeki ayakkabıları hemen düzeltilir, kenara konur. Misafir için özel oda varsa oraya alınır. Ev sahibi misafirleri içeri geçirdikten sonra odaya en son girer.
Misafirlerin rahat edebilmesi için arkalarına şilteler (ince minder), küçük yastıklar konur. Ayaklara terlik, kış ise üşüyecekleri düşünülerek patik verilir. Ceket pardösü, manto, ferace ve örtüleri alınır. Katlanır (katlanmış) dürülük (dürülmüş) olarak bir yere konur veya asılır. Bütün bunlar yapılırken ev sahibi yine herkese “Hoş geldiniz.” der, ayaküstü havadan sudan konuşulur. Gelenler akrabadan ve aileye çok yakın olan erkek misafir ise evin erkeği olmasa bile içeri alınırdı.
Misafirler ile kapıda görüşüldüğünde el öpülür. El öpme ve öptürme geleneği çok dikkat çekicidir. Neredeyse aralarında bir kaç yaş olanlar bile el öptürmektedir. Herkes oturduktan sonra sıra hal-hatır sormaya gelir. Her misafire ayrı ayrı hatır sorulurdu. Van’da eskiden tüm evler Şimdiki gibi betonarme değildi. Evlerin büyük bölümü hep toprak evler idi. Bir kısmı tek katlı bir kısmı ise iki katlı idi. Ancak her evin mutlaka bir misafir odası vardı. Şimdiki gibi göstermelik değil gerek şehir içinden gelen veya kazadan, nahiyeden, köyden gelen misafirler için her zaman hazır tutulurdu.
Bu misafir odaları tek katlı evlerde herhangi bir oda olabilirdi ancak iki katlı toprak evlerde her zaman üst kattaki bir oda misafire ayrılırdı. Bu misafir odasının bir köşesine birkaç tane ihtiyacı karşılayacak kadar sadece misafir için hazırlanmış yatak, yorgan, yastık, çarşaf, battaniye denk halinde tutulurdu. Ayrıca kış aylarında gece yatısına gelen misafir varsa ayrı bir sac soba mangalı, maşası, soba küreğiyle tam teçhizatlı olarak hazır tutuluyordu. Kış aylarına bayramlar denk geldiğinde de sabah erkenden soba yakılır ve bayramlaşmalar sıcak bir ortamda yapılırdı.
Misafir odası çoğu zaman boş kalmazdı gelen misafirler bazen gezme dolayısıyla, bazen hastaları olması ve ilginçtir bazen de şehirde sinemaya gidip film seyretmek için gelirlerdi. Gelenler gündüz hanımlar ayrı bir yerde oturur yer içer ve sohbet ederlerken. Erkekler de akşam geldiklerinde birlikte yemek yedikten sonra misafir odasına çekilirlerdi.
Tabi bu arada daha önceden evin kızları veya gelinleri misafir odasına çıkarak yatakları gelenlerin sayısına göre serer başuçlarına bir sürahi su bırakırlardı. Hatta varsa şerbette bırakılırdı. Hani o yıllarda gül veya vişneden şerbette yapıldığı için misafir nezdinde çok makbule geçerdi. Yani misafirin rahat edebilmesi için her şey yapılırdı.
Eskiden imkânsızlıklara rağmen evin bir odası misafir odası olarak ayrılırdı. Mümkün se kapısı da kilitli tutulurdu. Normal zamanlarda ayak basmaya biz evin çocukları içeri girmeye çekinirdik, korkardık. Bayramdan bayrama ya da misafir geldikçe açılan kapıdan girdiğimizde burnumuza çarpan temizlik kokusu ve serinlikle ürperirdik. Şimdi bu gelenek unutulup gidiyor.
Evlere, çat kapı gelen misafir, evde ve elde ne varsa ona talip olur. Sofraları ve sohbeti bereketlendirirdi. Varsa elektrik, düşükse gaz lambası eşliğinde oturan misafirler, uzun kış geceleri ise yanan sobanın etrafında halka olur otururlardı. Ve hatta hava soğuk ise kürsünün altına girerlerdi. Bu arada gelen misafirlerden biri veya ev sahibinden birisi battal gazi, Horasanlı Eba Müslüm Hz. Ali Cenklerinden veya seferberlik anıları anlatılırdı. Bu arada gelen misafirler için izzeti ikramda bulunulurdu. Bu ikramların başında sarı semaverde bir çay sefası ardından hanımlar yapmışsa hedik veya kavurga getirilirdi. Bundan sonrada güz günleri ve uzun kış geceleri için evdeki kilerin tavanındaki döşemelere öbek öbek asılan o güzelim mellakiler, melleçiler, ayvalar, kışlık elmalar indirilir ve misafirlere sunulurdu.
Eski Van’da meyve bakkaldan, manavdan alınmazdı çünkü herkesin bağı ve bahçesi olduğu için kışlık elma ve mellakiler iplere bağlanır kilerin tavanına asılırdı ve uzun kış gecelerinde, bayram gecelerinde indirilerek yenirdi. Geçen zamanla birlikte kilerlerde ortadan kalktı, bağ ve bahçelerde sitelere yem olunca haliyle o güzelim Van meyveleri de bakkaldan, manavdan alınır oldu ne yazık.
Günümüzdeki misafirliklerle eskiden yaşanan misafirlikler uzun uzun anlatılır, konuşulur Van’da. Hemen her köye yolun gitmesi, özel ve toplu ulaşım araçlarının çokluğu eski misafirlikleri ortadan kaldırdı görüşü yaygındır. Eskiden misafirlikler daha çok güzün ve kışın köylerde işin daha az olduğu dönemde yapılırdı. Kazadan, nahiyeden ve köyden gelecek misafirler dört gözle beklenir, gelene kadar her gün sohbet konusu olurmuş. Zaten ulaşımın ve şartların güçlüğü dikkate alındığında yolculuk yürüyerek, at ile ya da at arabaları ile yapıldığından yolun bir kaç gün sürmesi ve gelen misafirin de birkaç gün kalması kaçınılmaz olmaktadır. Eskiden misafirler için köy odaları olurdu.
Misafirle İlgili Deyimler.
***ahmak misafir ev sahibini ağırlar: başkalarının görev ve yetkilerine karışmak ahmaklıktır.
***köylü, misafir kabul etmeyiz demez, konacak konak yoktur der: kişi bir işi yapmak istemezse doğrudan doğruya yapmam demez de birtakım gerekçeler ileri sürerek bunu gerçekleştirmenin olanağı bulunmadığını söyler.
***misafir kısmeti ile gelir: misafirin geldiği evde ya yiyecek bulunur veya beklenmedik bir yerden o sırada yiyecek gelir.
***misafir misafiri (dilenci dilenciyi) istemez (sevmez), ev sahibi ikisini de: misafir, bütün ağırlamaların yalnız kendisi için olmasını istediğinden gittiği yere başka bir misafirin
gelmesini istemez; ev sahibi de hiç misafir gelmese de rahatım bozulmasa diye düşünür.
***misafir on kısmetle gelir, birini yer dokuzunu bırakır: Allah, misafirin yediğinden kat kat fazlasını, misafir ağırlıyor diye ev sahibine verir.
***misafir umduğunu değil bulduğunu yer: konuk, ev sahibinin kendisine çok şeyler ikram etmesini bekleyebilir ama ev sahibi ancak evinde olanları ikram edebilir.
***misafir üç gün misafirdir: misafir bir yerde üç gün kalırsa ne ev sahibi bunu fazla bulur ne de misafir uzun kaldım diye üzülür ama üç günden sonrası her ikisi için de sıkıcı olur.
***misafirin umduğu ev sahibine iki öğün olur: misafir, ev sahibinin kendine çok şeyler ikram edeceğini umar ama beklediklerini bulamayabilir.
Bölgemizi Keşfediyoruz
Ercan ULUTAŞ
" Gidemediğiniz, göremediğiniz yer sizin değildir " der atalarımız. Ne kadar da haklı olduklarını gittiğimiz, gördüğümüz yeni yeni keşfettiğimiz güzel coğrafyamızın derinliklerine her vardığımızda çok daha iyi anlıyoruz.
Vadi Doğa Sporları Ekibi olarak bu bölgede adım atmadığımız yer kalmadı dersek abartmış olmayız! Van’ı çevreleyen dağlara yapılan tırmanışlardan tutun da doğal platolara varana dek yerinde görüp, yakından inceleme fırsatını değerlendirmişizdir.
Arnos, Nazo Dağ'ı Özalp' da Hayal Dağı, Büyük Erek Dağ'ına da Zirve yaptık, Artos Dağ'ına da, Gürpınar Başed Dağ'ı ve Süphan Dağ'ından bile Van' a selam yollamışızdır. Tüm bunlarla yetinecek değiliz elbette! Çatak, Bahçesaray, Gevaş …Kısacası Van Gölü Havzasını nasıl boş geçelim.
Çatak' da Botan Çayında Rafting yapmazsak hiç olur mu? Gevaş Karagöl, Arpet Zirve Gölü ise olmazsa olmazımızdır. Gittik efendim, her birinin en azından soğuk suyundan tattık.
Akdamar Adası'ndaki ağaçlarda defalarca dalında Badem topladığımızı inkâr edecek değiliz. İn Köy Ağin koylarında mangal yaktığımız, Gölünde kulaç attığımız doğrudur. Tatvan Por Köyü Kalderası' nın enfes manzarasına olan hayranlığımızı ise gizleyemeyiz! Siz Peribacalarını sadece Nevşehir de mi zannettiniz, demek ki Van Başkale'yi görmemişsiniz! Bundan sonra sizi Kapadokya yerine Vanadokya' ya bekleriz.
En nihayetinde bu hafta sonumuzu bölgemizin nadide yerlerinden biri olan Nemrut Krater Gölü'ne ayırdık. Yüzyıllardır güzelliğinden bir şey kaybetmeyen aksine her dönem daha fazla kişinin ziyaret ettiği Nemrut Gölü'nden de Van'a selam olsun.
Sözün özü; gidiniz efendim siz de görün her mevsim ayrı güzelliklere sahip Van Havzası sizleri bekliyor. Türbelerinden Tarihi köprülerine kadar, gelincik tarlalarından ters lalelerine binlerce kuş ve çiçek türlerine kadar doğada yolunu gözlüyor.
Çarpanak Adası, Keşiş ve Erçek Göllerini ihmal etmemek kaydı ile Muradiye ve Çatak'daki Şelaleleri gezebilirsiniz.
Çünkü atalarımızın dediği gibi Gidemediğiniz, göremediğiniz yer sizin değildir!!
Ercişli Emrah
Erol Çelik
Ercişli Emrah 17. Yüz yılda yaşamış ünlü bir saz şairidir. Emrah’ın babası Âşık Ahmet’tir. Âşık Ahmet, kimine göre Tiflis’ten, kimine göre Gence’den, kimine göre Ahlat’tan gelip Erciş’e yerleşmiştir. Kimine göre de Ercişlidir. Âşık Ahmet Kale Beyi Miroğlu Ahmet Beyin Divan âşığıdır.
Ercişli Emrah’la Erzurumlu Emrah Karıştırılmış, Ercişli Emrah’ın şiirleri Erzurumlu Emrah’a mal edilmiştir. Erzurumlu Emrah’tan başka, Emrah adında başka bir halk Şairinin olduğunu ilk defa 1927 yılında Ziyaettin Fındıkoğlu yazmıştır. Daha sonra birçok bilim adamı bu konu üzerinde çalışmalarını devam ettirmiştir. Araştırmacılara göre Erzurumlu Emrah 19.yy da yani Ercişli Emrah’tan 200 yıl sonra yaşamıştır. Karakoyunlu olan Ercişli Emrah Türkçeyi çok iyi kullanırken Erzurumlu Emrah şiirlerinde Farsça, Arapça ve Türkçeyi kullanmıştır.
Ercişli Emrah; şiirlerinde duygularını ve sevgilisini anlatırken bitki, hayvan ve dini motiflerden yararlanmıştır. Kuş ve hayvan motifleri arasında turna, suna, bülbül, keklik, ceylan, baykuş, kuzu, koyun, yer alırken dini sembol olarak ta Mevla, Tanrı, Hak, Hazreti Muhammet, Hızır, Huri ve peri sembollerini kullanmıştır. Bitki dünyasından sadece gül, menekşe, nergis ve sümbül adlarını kullanmıştır. Ozan Ahmet Poyrazoğlu’na göre Ercişli Emrah’ın 20 şiiri Erzurumlu Emrah’a, bir şiiri Summani’ye, bir şiiri Bayburtlu Zihniye, bir şiiri de Karacaoğlan’a mal edilmiştir. Bir şiirini Âşık Reyhani ve Dursun Cevlani kendilerine tapşırmışlardır. Bir şiiri ise Keskin türküsü olarak geçmektedir.
Ercişli Emrah’ın Erzurumlu Emrah’a mal edilen şiirlerinden birisi “Dedim - Dedi” veya “Uykudan Uyanmış gözleri mahmur” şiiridir. Bu şiir Ercişli Emrah’ın Selbi’ye söylediği ilk şiirlerinden (türkülerindendir) Erzurumlu Emrah şiirlerini hazırlayan Metin Karadağ’da bu şekilde zikretmektedir Erzurum bölge radyosuna Eflatun Cem Güney tarafından değiştirilerek okutulmuştur. Ercişli Emrah’ın mezarının, Çelebibağı Kale mezarlı-ğında olduğu kabul edilmekle birlikte, Emrah’ın İran dönüşü “köşk“ yaptırdığı üzüm bağlarındaki mevkide de olduğu da rivayet edilmektedir. Ancak bu çok zayıf bir ihtimaldir.
Ercişli Emrah hakkındaki bilgiler Hayatı etrafında oluşturulan Emrah ile Selbihan (Selvi) hikâyesi ile sınırlıdır. Bu hikâye Türk Halk Hikâyeleri arasında geniş coğrafyada bilinmektedir. Çeşitli yörelerde farklı anlatımları olmasına rağmen ortak nokta Emrah’ın Ercişli olmasıdır. Erciş anlatımına göre Emrah Selvi’sine kavuşamamıştır. Hikâyenin sonunu özetlersek; Emrah yaşlı, bitkin ve yorgundur. Hastalanmış yatağa düşmüştür. Hasta yatağında Selbihan’ı sayıklamaktadır. Bu arada İran Çapakurları tarafından reislerine götürülen Selbihan bir fırsatını bulur, ellerinden kurtulur, Erciş’e gelir. Emrah; “Baba Selbihan’ın kokusu geliyor” diyerek sazını ister son türküsünü söyler. Selbihan o anda içeri girer. Emrah güçlükle başını çevirir büyük bir özlemle onu seyreder. Bir şeyler söylemek ister söyleyemez. Elini Selbihan’a uzatır ama son nefesini vermektedir. Eli yana düşer. Emrah ruhunu teslim edince Selbihan’ın feryadı dağı taşı inletir. Selbinin gözyaşları sel olup akar. Bu acıya daha fazla dayanamaz.
Emrah’ın na’şı mezara konulacağında Ellerini gökyüzüne açarak cemaate döner: “Ey cemaat Allah’ını seven benim bu yapacağım duaya âmin desin” der ve başlar duaya. Son Peygamber Hazreti Muhammet hatırına, diğer peygamberler, evliyalar enbiyalar hürmetine pirler aşkına dileğinin kabulünü dua eder. Beni Emrah’ıma yoldaş et, Canımı al Allah’ım, Biz bu dünyada kavuşamadık öbür dünyada kavuştur Ya Rabbim der, cemaatten helallik ister, kendisini Emrah için açılan mezarın içine atar, ruhunu teslim eder. Emrah’ın mezarının yanına bir mezar daha kazılır. Bu mezara da Selbihan defnedilir.
Sonuç olarak: Bütün araştırmacılar Ercişli Emrah’ın var olduğunu Erciş’te yaşadığını, şiirlerinin Erzurumlu Emrah’a mal edildiğini kabul etmiştir. Erciş’teki yaşlılarında anlattıklarından yola çıkılarak mezarının Çelebibağı’nda olduğu ağırlık kazanmıştır. 19 Temmuz 1979 tarihinde düzenlenen “Ercişli Emrah Semineri ve Şenlikleri” sırasında büyük bir katılımla ziyaret edilerek burada gömülü olduğu kabul edilmiştir.
Dedim Dedi
Seherde uyanmış gözleri mahmur
Dedim sarhoş musun söyledi yoh yoh
Ağ elleri boğum boğum kınalı
Dedim bayram mıdır söyledi yoh yoh
Dedim inci nedir dedi dişimdir
Dedim kalem nedir dedi kaşımdır
Dedim on beş nedir dedi yaşımdır
Dedim daha var mı söyledi yoh yoh
Dedim duman nedir dedi aynımda
Dedim zulüm nedir dedi boynumda
Dedim gül memeler dedi koynumda
Dedim ver ağzıma söyledi yoh yoh
Dedim pişen nedir dedi zulümdür
Dedim zulüm nedir dedi ölümdür
Dedim Emrah nedir dedi kulumdur
Dedim satar mısın söyledi yoh yoh.
Seher Yeli
Bad-i seba sen Mevla’yı seversen
Eylen sana deyim ey seher yeli
Bir amanatim var sana vereyim
Götür nazlı yara ver seher yeli
Sen seher yelisen esersin yakın
Her sabah, her sabah zülfüne dokun
Selbim yuhudaysa oyatma sakın
Sağında solunda gez seher yeli
Emrah’ım der kurdurayım sazları
Fikrime düşmüştür Selbi sözleri
Karadır kaşları alâ gözleri
Var muradan yetir sen seher yeli
Seyrana Düştü
Çarşamba gününde seher vaktında
Gözüm bir ala göz ceylana düştü
Ataşlı okunu vurdu bağrıma
O da yandı sinem amana düştü
Çıktı bin naz ile göründü bize
Maral tek avcısın düşürdü düze
Buhağın altından tuş geldi göze
Top yop zülüfleri gerdana düştü
Emrah kimse yarın bu kadar öğmez
Âşık olan zorbalara baş eğmez
Arası meydandır uc uca değmez
Aklım o meydanda seyrana düştü
-------------------------------------------------------------------
Kaynak:
Selahattin Koşar, Dünden Bugüne Erciş, 2008 baskısı
Saim Sakaoğlu, Ercişli Emrah 1987 baskısı
Ahmet Poyrazoğlu, Ercişli Âşık Emrah Deyişleri
Ali Saraçoğlu Ercişli Emrah, Kültür Bakanlığı Yayınları 1999
Celal Gazioğlu, Bütün Yönleriyle Tarih ve Kültür Hazinesi Erciş
http://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=1340
http://www.turkuler.com/ozan/ercisliemrah.asp
Gözlerimiz Hasret Biriktirmese Artık!
Zeynep Özdemir
Usul usul akıtsam yaşları
Ayaklarına
İçim dökülse
Sen dolsan içime
Zaman akmasa
Yaprak oynamasa
Yerinden
Biz bir çınar olsak
Bin kaygıdan uzak
Her sevince açık
Kanamasak
Kanatılmasak
Ya da kanatmasak
Yaprak dökmese yanımız
Gölge olsak
Her çift yüreğe
Nehir olsak
Acısı geçmeyene
Elimiz böğrümüzde
Kalmasa
Umuttan yana
Çıkarıp atsak
Hüzün kıyafetlerimizi
Giyinsek umudu
Tek parça
Yürüsek yolları
El ele
Yüreğimiz sevda koksa
Ve gözlerimiz
Hasret biriktirmese
Üşüyordu Van
Yaşar Adıyaman
Soğuk ayazda
Vurdu beni
Yediyi geçti ibre
Nidalarda bir ses
Titredi Erciş-Van
Halkalar boğuk
Durdu alamet
Ya Rabbi bir nefes
Gözler açılır yarı yara
Yollar duman
Üşüyordu Van
Hayat durdu
Candan öte insan
Nidalar kavruk
Soğuk bedenler içre
Kalp ten geçti mermi
Yer gök arası kovan
Her sokak çıkmaz
Elbet vardır güman
Üşüyordu Van
Yunus ve umut
Yer gök döngüsü
Bu makus
Gözler kan ağladı
Yüreğim oldu yunus
Derdim nar eyledi
Çaresiz yüreğim sükut
Ülkem oldu biz
Yetmedi bu sus
Yetişti onca izan
...yine de
Üşüyordu Van
Durdu hayat
Yedi nokta
İki sesten biri feryat
Yok oldu hayallere
Resmedilen sanat
Beyaz gelinliği ile
Örtük bir vaka
Habersiz mehtap
Son şafak
Ayrıldı iki yaka
Oldu sembol
Altmış beşinci dakika
Durdu zaman
Üşüyordu Van
Haneler de sükut
Molla Kasımda vana
Erciş’ten öte
Kor ateş yüreklerde
Morglarda haber
Enkazda umut
Gönüllü her nefer
Kendinden sundu can
Üşüyordu Van
Vakit tan
Ansızın kükredi
Varsıl hayat
Yoksul çaba
Allah'tan İmtihan
Muhtaç eder aba
Üşüyordu eller
Göç ettiler ellere
Akraba'yaahba'ba
Sıla hasretinden
Ayrıldı can ve canan
Üşüyordu Van
Sözcükler sükût
Söndü fer
Ruh tan ayrıldı beden
Yine de bir umut
Her sese kulak ver
Ağladı Tendurek
Dayanamadı yürek
Buz tuttu Süphan
Üşüyordu Van
Van depremi anısına