MAVİ ŞEHRİN KALEMLERİ
Şairler yazarlar Vansesi'nin Mavi Şehrin Kalemleri sayfasında buluşuyor.
Şair/ Yazar Fesih Vural'ın Edebiyat Dünyasına Yolculuk
Mustafa Işık
Şiirin az sözle çok anlam ifadesinin yolu olduğu hepimizin malumudur ve yazılması için hiçbir neden yoktur şiirin. Söz ustasının terennümü her zaman gönül alıcıdır. Yaşama dair izlerin varlığı bize bu terennümle gönül bahçelerinin zenginliklerinin kapısını açar.
Şiir, yaşamayı beceremeyenlerin nefes alışıdır sözü şair Fesih VURAL ile ezber bozar. Gerçek anlamıyla bir ab-ı hayattır şiir ülkesi onun kitaplarında. Pepuk kuşunun Bend - i Mahi'yeselam durduğu dizeler, bizim için modern masallar tadındadır. Evet, yaşamak trajik bir gerçekliktir belki de; ama şair trajedinin içinde olduğumuzun farkındadır ve bunu özümser. Duyguludur, bir o kadar da duyarlıdır. Açık, anlaşır bir üslup da bu yolda gönle fethe çıkmanın atıdır şairin. Aşk, dostluk, sevgi, hasret, özlem ve bir tutam hüzün! Sonra da ayrılıklara açıktır gönlü şairin. Askıda olduğu halde düşüncelerini askıda unutmayanların sesidir.
Yaşamın içindeki anı yakalar, o yakaladığı an'ı görüntüsü en net fotoğraf makinelerinin kalitesiyle dizelerine taşımayı başarır. Müzik, onun şiirlerinin tınısıdır. Melodinin ritmine yarenlik eden şiir dizeleri bambaşka bir birliktelikle gönlümüzün çelmeyi başarır. Bize kocaman bir sevda tablosunu hazırlamıştır.'' Her aşk, iki tam yalnızlık eder.'' Sözü şairin dizelere hayati bir vazife yüklediğinin kanıtıdır. Nefes almayı becerebildiğimiz her yerde aşkın en yalın hali, yalnızlık tınısının o ince zırhına sarılarak bizi sarmalayacaktır.
"hasretle, umutla büyümeli sokağımızda öyküler,
hayatın her haline tutunarak.."
dizelerinin ipucu olduğu öyküleri de şiirleri kadar başarılıdır şairin. O en yalın haliyle başarılı bir şekilde hayatı satır aralarına sığdırmaya çalışır. Hayata açılan pencerenin açık camı gibidir satırları. Çarpıcı ifadelerle aşkın dramatik ve trajik ritmini hüzün ve keder boyasına boyatıp 'ZINAR'ın kocaman büyüsüyle karşımıza çıkarır.
Modern hayatın acımasız çarkının dişlileri arasında un ufak olmamak için direnen, bunun için de diğer yargılarını zırh yapıp buna sığınan; ama hiçbir zaman hayallerini yitirmemenin çabasını elde bırakmayan bir ritim avcısıdır. Bu çabalar dizelere gelir ve '' Yitirilişin Kokusu'' adlı öykü kitabıyla mucizevari bir başkaldırı gösterir. Bir bütünün ayrık parçalarının birbirinin tamamladığı bir zincirleme tamlama gibidir Yitirilişin Kokusu. Hora geçen dramatik öyküler demetidir Musa DİNÇ 'in deyimiyle. Bütün bir yaşamı bir bütün olarak yaşamak adına çekilmiş bir film sahnesi gibidir. O sahnede yakarışıyla bir anne, dört elle toprağın hayat veren damarına sarılan bir baba; kocaman özlemler, sitemler, elden avuçtan sıyrılıp giden umutlar… ve en etkileyici haliyle iki yalnızlığı tamamlayan bir aşkın en gerçekçi karelerini bulusunuz.
Ne şehre yabancıdır Fesih VURAL ne de köye bigane. Heybesi tebessümlerle doludur. Ne diyordu Descartes: "Şiir, insanı bir ırmağın kıyısına götürür ve yıkar." Evet, bizi ırmak ırmak gezdiren ve gönlümüzü arındırmaya yarenlik eden bir nehir kıyısıdır şair Fesih VURAL' ın sözleri.
''….. Hayat, bütün oyunlara bir sıfır mağlup başlar ve hep yalan uydurur ağıtlar. Babasını mezarda bırakan çocuklara bu çelişkinin dilini savurur tarih, bütün katmanlardan gizleyerek gerçeği… ''
Şair, adı konulmamış acıların susunca bitmeyeceğini biliyor ve bize bu gerçekliği tüm çıplaklığıyla' Suskun Sözler Ülkesi' nde öğretmeye çalışıyor. Şiirin az sözle çok anlam ifadesinin yolu olduğu hepimizin malumudur ve yazılması için hiçbir neden yoktur şiirin. Söz ustasının terennümü her zaman gönül alıcıdır. Yaşama dair izlerin varlığı bize bu terennümle gönül bahçelerinin zenginliklerinin kapısını açar.
Şiir, yaşamayı beceremeyenlerin nefes alışıdır sözü şair Fesih VURAL ile ezber bozar. Gerçek anlamıyla bir ab-ı hayattır şiir ülkesi onun kitaplarında. Pepuk kuşunun Bend - i Mahi'ye selam durduğu dizeler, bizim için modern masallar tadındadır. Evet, yaşamak trajik bir gerçekliktir belki de; ama şair trajedinin içinde olduğumuzun farkındadır ve bunu özümser. '' Askıya Alınan Sözcükler '' adlı şiir kitabıyla şair, bu zorlu yolun dirayetli bir yolcusu olduğunu bize kanıtlar. Modern bir derviştir adeta.. Demir asası, demir çarığı yoktur belki; ama heybesinde kocaman bir ANADOLU fotoğrafını taşır. Duyguludur, bir o kadar da duyarlıdır. Doğa ve insan ahengin en meftun tonlarıyla birliktedir.
Açık, anlaşır bir üslup da bu yolda gönle fethe çıkmanın atıdır şairin. Aşk, dostluk, sevgi, hasret, özlem ve bir tutam hüzün! Sonra da ayrılıklara açıktır gönlü şairin. Askıda olduğu halde düşüncelerini askıda unutmayanların sesidir. Yaşamın içindeki anı yakalar, o yakaladığı an'ı görüntüsü en net fotoğraf makinelerinin kalitesiyle dizelerine taşımayı başarır.
Müzik, onun şiirlerinin tınısıdır. Melodinin ritmine yarenlik eden şiir dizeleri bambaşka bir birliktelikle gönlümüzün çelmeyi başarır. Bize kocaman bir sevda tablosunu hazırlamıştır. '' Her aşk, iki tam yalnızlık eder.'' Sözü şairin dizelere hayati bir vazife yüklediğinin kanıtıdır. Nefes almayı becerebildiğimiz her yerde aşkın en yalın hali, yalnızlık tınısının o ince zırhına sarılarak bizi sarmalayacaktır.
" hasretle, umutla büyümeli sokağımızda öyküler,
hayatın her haline tutunarak.. "
dizelerinin ipucu olduğu öyküleri de şiirleri kadar başarılıdır şairin. O en yalın haliyle başarılı bir şekilde hayatı satır aralarına sığdırmaya çalışır. Hayata açılan pencerenin açık camı gibidir satırları. Çarpıcı ifadelerle aşkın dramatik ve trajik ritmini hüzün ve keder boyasına boyatıp 'ZINAR'ın kocaman büyüsüyle karşımıza çıkarır. Modern hayatın acımasız çarkının dişlileri arasında un ufak olmamak için direnen, bunun için de diğer yargılarını zırh yapıp buna sığınan; ama hiçbir zaman hayallerini yitirmemenin çabasını elde bırakmayan bir ritim avcısıdır.
Ne şehre yabancıdır Fesih VURAL ne de köye bigane. Heybesi tebessümlerle doludur. Ne diyordu Descartes: "Şiir, insanı bir ırmağın kıyısına götürür ve yıkar." Evet, bizi ırmak ırmak gezdiren ve gönlümüzü arındırmaya yarenlik eden bir nehir kıyısıdır şair Fesih VURAL'ın sözleri.
''….. hayat, bütün oyunlara bir sıfır mağlup başlar ve hep yalan uydurur ağıtlar. Babasını mezarda bırakan çocuklara bu çelişkinin dilini savurur tarih, bütün katmanlardan gizleyerek gerçeği… ''
Şair, adı konulmamış acıların susunca bitmeyeceğini biliyor ve bize bu gerçekliği tüm çıplaklığıyla ' Suskun Sözler Ülkesi' nde öğretmeye çalışıyor. lukla vurulmuştur. Vurulan da vuranda yokluktur. Dilindeki suskunluğa yokluk ekilmiştir. Tohumu yeşermiştir bu çorak topraklarda. Dal dal, boy boy bedenini, ruhunu, dilini sarmıştır. Derman da yokluğun dilinde boy atmıştır artık. Çok az bulunur, karaborsaya düşmüştür. Ulaşmak için aracı, tanıdık, ahbap çavuşları bulmak gerek. Vicdan da yokluğun dilinde köşk yaptırmıştır kendine. Merhamet kutsal kitapların sayfalarında unutulmuştur. O sayfalarda vicdan, merhamet, varlık en ön saflarda kol kola verip insan aramaktadır.
Mustafa IŞIK'lukla vurulmuştur. Vurulan da vuranda yokluktur. Dilindeki suskunluğa yokluk ekilmiştir. Tohumu yeşermiştir bu çorak topraklarda. Dal dal, boy boy bedenini, ruhunu, dilini sarmıştır. Derman da yokluğun dilinde boy atmıştır artık. Çok az bulunur, karaborsaya düşmüştür. Ulaşmak için aracı, tanıdık, ahbap çavuşları bulmak gerek. Vicdan da yokluğun dilinde köşk yaptırmıştır kendine. Merhamet kutsal kitapların sayfalarında unutulmuştur. O sayfalarda vicdan, merhamet, varlık en ön saflarda kol kola verip insan aramaktadır.
Çocuk İstismarı
Mehmet Muhlis Şepik
Fazla değil bundan bir kaç ay öncesiydi. Televizyonda,sosyal medyada, gazetelerde ve dergilerde manşet haberleri pek bir yaygındı ama şimdi baktığımız zaman neredeyse hemen herkes unutmuş " çocuk istismarını". Toplumuzun yörüngesi şaşıyor ne yazıkki doğruluk çizgisinden. Zihinlerin kirli, vicdanların paslandığı, gözlerin kör, kulakların sağır, dillerin lâl olduğu bir dönemdeyiz.
Hangi çocuk hak edebilir ki istismarı, bunları söylediğimde ele aldığım takdirde ne elim bir şeyler karalamaya nede dilim dönmeye cesaret edemiyor maalesef. Aydın bir gelecek için çocuklara temiz bir sayfa hazırlama çabasında uğraşlar verilirken.. Perdenin görünmeyen yüzünden nice çocuklar halen istismara maruz kalıyor. Bu konu hakkında devlettin kesin bir karar sunulması lazım halka. Öyle muhabbet ile olacak gibi değil bu. Recim olması lazım kısasa kısas olmalı. Çünkü bu iğrençlikleri yapan insan (insan) adı taşıyan mahlûkatlar zaten tutuklanacağını biliyor bundan dolayı geri adım atmıyorlar.
Ama eğer ki ucunda kısas olarak ölüm veya idam olursa birçok vicdanları katranlaşaninsanlar bu durumdan vazgeçecektir diye düşünüyorum. Çünkü hiç bir kirli düşünce geleceğini yaşama umudunu sildirmek ve yok etmek istemez. Sosyal medyada bundan bir kaç gün öncesi yine gezinirken. Bir baba kendi öz kızına bir yıldır tecavüz etmekteydi. Bu duruma seyirci kalamayan çocuğun annesi. Kocasını tanıdığı birine şikâyet etmişti. Ucube beyinlerdeki çirkef düşünceler tükürülecek yüzlere sizce müebbetya da ceza müstahak mıdır? Cevap vermek gerekirse; kesinlikle "hayır" çünkü savunmasız. Korku dolu küçük kalplerin sığınacak bir ailesi var ve bu durum hele birde aile içinde ensest olarak yaşanıyorsa, kime feryadı figan etmek gerek, diye düşünmüyor değilim.
"Ben insanların gözyaşlarıyım" kuytu köşede kirletilmiş hayatlara ışık olmamız lazım onları yalnızlıkla baş başa bırakmak değil de daima desteğimizi onlara göstermeliyiz. Yoksa bizimde yüreklerimiz bir vakit sonra körleşecektir. Kim bilir bir gün belki bizim de başımıza gelebilecek bir durum olabilir diye düşünüyorum.
Ey ümmetti Muhammet Allah'a ve ahiret gününe inancımız varsa bu tür zalimlikleri, kötülükleri bertaraf etmek için elimizden ne geliyorsa yapmak zorundayız. Hangi insan küçük bir çocuğun istismar yada tecavüzden yaşaran gözlerini silebilir ki? Hani sözle teselli edebilir, hangi oyuncak ya da hangi umut ona vaat edilebilir de yaşadığı çirkefliği unutabilsin. O çocukların gözyaşları, umutları yarınları olamaz mıyız? "birçok defa ölümün peşinden koştum, çünkü ölümü bana sevdiren insandır." diyordu mısralarında bir şair. Yörüngesi değişmeyen dünyada insanlar değişiyor ne yazık ki. Pırıl pırıl umut ve neşe dolu çocuklara keş suratların fırıldak düşünceleri musallat oluyor. Korumasız, kendisinin bile hangi boyuta olduğunu bilmeyen, hayal dünyası gökkuşağı gibi rengârenk çocukların umutları hayatları zemheri karanlığa gömülüyor.
Yazının basınında dile getirmiştim TV programları haberler sosyal medya bu olaylarla çalkalanıyordu. Ama şimdi dönüp baktığımızda kalpler başka şeylerin telaşlarında. İnsanların 93'ü yaşanan son vakayı unutmuş sadece kendi hayatının telaşına kapılmış gidiyorlar.
Kirlenen çocuk mudur yoksa kirleten mi kirlidir? Pis eller dokununca o körpe çocukların geleceklerine. O anki yaşadığı o vahim durum. Yer yarılsın da kıyamet kopsun o an. Siz hiç bir çocuğun istismar gözyaşlarına, o an ki acılarına o kan revası kanayan yüreğine şahit oldunuz mu? İşlenmekte olan bu kirli vicdanların bir an önce tespit edilmesi adalet önünde mutlaka ama mutlaka insanlara ibret olarak ceza verilmeli ki bir daha bu çirkefliğe kalkışmak isteyenleri nefisleri durdursun, "aman etme ucunda ölüm var " diye aman dilemeli vicdan yoksunlarından nefisleri. Bir babanın bir annenin acılarını hiç omuzladınız mısiz?
Dilim söylemeye varmayan cümleler var. Yarından vurulmuş bir çocuğun umudunu kimler inşa edebilir. O psikolojik durumu nasıl düzeltilebilir ve en önemlisi tecavüzü mahsur kalmış körpe bebek yaştaki çocukların ölümlerini kim durduracak? Ben sahip çıkmazsam sen sahip çıkmazsan bizler sahip çıkmazsak ileriki dönemlerde bu durum daha yayınlaşacaktır. Devletin bu konuda kesin ve katı kararları olmalı. İdam sehpasını bu canilere çok görmemeliler. İnsan haklarına aykırıysa eğer ki idam.
Peki, o çocukların o an can vermelerine nasıl bir aykırılık verilmeli. Ne zamanki bir insanın acısını paylaşabilecek bir empatiye sahip olursak. Televizyon karşısında uzanıp keyif çatmak yerine. Ve ne zamanki elimizde telefonları bırakıp dünyada neler olup bittiğini fark edebilirsek işte o gün çocukların sesi olabileceğiz diye düşünüyorum. Çocuklara umut, yarınlarına zeminler, kirletilmemiş yarınları hazırlayabilmek için ellerimizi bir birimize kenetlememiz lazım. Bir çocuğun gözyaşlarına değil de mutluluklarına ortak olmanız dileği.
Bir Gece Vakti Van
Pınar Tekin
Geçen bahar günlerini ararken karanlık
Tamara'nın yüreğinde asırlık bir efsane
Keşiş'in fenerinde kopuk bir soğukluk
O yıldızların mihmandarı olayım eygece!
Hakikat yolunda aşk düşmüşse kana
Bir ezan sesi Bilal-i Habeşhatırasına
Bir Ulu Cami dikilmeli kale burcuna
Şadırvan suyu dolsun avucuma ey gece!
Kaya Çelebi gelir Hüsrev Paşa divanına
Bir cemre düşer kızıl minareden Van'a
Binler defa sükût düşse de gönül bağına
O hatırayı yazan kalem olayım ey gece!
Fazilet yolunda istikbale bakan göz derki;
Ak sütünde, ak saçında çatlamış yürek ki
Sabahın ufkuna dolanan dilde bin ezan ki
Tuşba'da bağrı yanık bir anayım ey gece!
Erek dağında mevsim beyaza büründü
Ne güz olsun ne bahar, bak mazi öldü
Göle kış kondubak, kar Erek'e göründü
Şamran'dan kana kana içeyim ey gece!
Binden gözden yaş dökülecektoprağa
Zulümhazanında mazlum döner yaprağa
Zeve, şehitlere sıcak yuva zalim soğuğa
Yakılan evlerin yanık külüyüm ey gece!
Bakış nakış nakışmendilde işlenen gam
Mağruratlılarının izinde kalsak da yayan
Gelecekte arşa yükselecek o zaferleri an
Asırlık kurtuluşa haber olayım ey gece!
Eygece! Ne sultan olayım cihanda
Ne kibirde boğulayımgönül kapısında
Güneş şehri demeksetarihimizde Tuşba
Bin dilde zafer türküsü olayım o halde.
İkinci Kadir Gecesi
Davut Mortaş
Daralmıştı Allah Resulü
Üst üste gelmişti tüm sıkıntılar
Bir bir kapanıyordu kapılar
Ve bir arayış içindeydi
Gül yüzlü peygamber.
Kaybetmişti EbuTalib'i.
Kolu kanadı olan
Hz.Hatice'yi.
Ve sessizlik sarmıştı ümmeti
Belki deon ikiyıllık Mekke
Dönemin en zor yılı yaşanıyordu
Ve Kâbe-i Muazzam' da
Hatim mevkiinde
Uyuyan biri vardı
Hüzün yılını yaşamış biri
Derdini anlatacak birini arayan biri
Ayak sesleri geliyordu göklerde
Yıldızlar bir başka parlıyordu
Ey Muhammed hadi uyan
Misafirler gelmiş ta nerelerden
Melekler sarmış bu karanlık şehri
Ve bir ses geldi göklerde
Ey Muhammed yüzüne mi?
Kapandı tüm kapılar
Gel açılmış semadaki kapılar
Yere indi Cibril-ü emin
Kat, kat olan semada
Ellerine aldı mübarek kalbini
Zemzemle yıkadı
Yerine bırakıp kapattı tenini
Göklerden gelen karar vardı
Süslenmişti gökyüzü yıldızlarlar
Bir bekleyiş içindeydi
Mübarek cismani varlıklar
Cibril emin aldı Resulullah'ı yanına
Ve beyaza bürünmüş Burak
İlk varılacak yerdi Mescid-i Aksa
Saf-ül safa girmişti peygamberler
Namaza duruldu, imamdı
MuhammedMustafa
Göklere yükselme vakti gelmişti
Ve her kata duran bir peygamber
Selam edip tebrik edenler
Gittikçe yaklaşılıyordu Zat-i Zülcemal'e,
Kaza ve kaderi yazan kalemlerin
Cızırtı sesleri geliyordu
Cennetin kapısı açıldı
İnceden, yakuttan yapılmış köşkler
Misk-ül amer kokan yerler
Irmaklar, bağlar
Cehennem kapısını açtı Malik
Kabaran, kaynayan ateş
Yaşardı Muhammed (s.a.v) in gözleri
Aklına gelmişti ümmeti
Varlıklar alemin son sınırı.
Sidretû-l Mûntehâ'ya ulaşıldı.
Cibril'in gidebileceği en son yer
Ve bir ses gelir,
"Korkma ya Muhammed yaklaş"
Ne kalp dayanır buna ne de beden
Hüzür-u kibriya'da zat-ı akdes' e
Ok yayın iki ucu kadar
Hatta daha fazla yakınlaştı
Cemalullahıperdesiz, ,vasıtasız
Müşahede etti Resûlullah
Dost ile görüştü
Sıkılan kalbi sahibini bulmuştu
Bu ne güzel şeref
Dönüş yolunda o güzel peygamber
Ümmetin derdine derman oldu
O güzel gece
Hediye edilen
Beş vakit namaz ile
Bakara son iki ayet
Bir Şehir Bilirim
Gökhan Erdoğanlı
Ben bir şehir bilirim
Bir yanı göl, bir yanı kale
Edremit 'i başkadır
Cennetten bir mahalle
Eşsiz ilçesi Erciş' i gör hele
Tuşba'sı, Erçek'i, Saray'ı
Dillere destan olmuş
Düğünü, halayı
Yaşayamazsın, solmasan
İskelesindeki havayı
İnsanı merttir
Ne kaba ne kabadayı
Sofrasında bin bir çeşit lezzet
Ermişler köyünden
Van gölünü seyret
Bir kedisi var
Tüm güzelliğiyle ibret
Hoşaf kalesi
Tek başına bir servet
Koyun kuzu yurdu Çaldıran
Otlu peyniridir
Kahvaltıyı tatlandıran
Bir çay iste, yanında
Sıcak ekmeği tandırdan
Ne sevdalar geçti
Akdamar Adası'ndan...