MAVİ ŞEHRİN KALEMLERİ

Şairler yazarlar Vansesi'nin Mavi Şehrin Kalemleri sayfasında buluşuyor.

Kitap Alma Hastalığı

Mustafa Ayyürek

'Kitap Alma Hastalığı' denmişti bir kere. Birçok konu hakkındaki duruşları hoşuma gitmese de 'Ekşi Sözlükte de bu konu için başlık açılmıştı.  Sanırım birbirinden bağımsız gelişen bu sözlerin altında bulunan gerçek; bir çeşit bağımlılıktan ileri gelmiş olmasıdır.

 Ama bu öyle bir bağımlılık ki vicdanı yaralaması ile birlikte etrafında bulunan bir kitap müptelasının, "Ben geçen gün Platon'un Devlet adlı kitabını okudum" sözünden sonra ortaya çıkıyor. Bu söz dizisi işitildiği zaman filan tarihin filan saatinde aynı kitabı edinmiş olduğunu, fakat kendinden dinamik olmadığından dolayı ve tabi ki okumadığı için sesi kısık bir şekilde "Şey, evet, evet, ben de okudum o kitabı ama ne hakkında olduğunu tam hatırlayamıyorum" ifadeleri dökülür dudaktan. 

Ama yine nafile, bizim kendisini okuyucu sayan kahramanımız bir gün tekrar bir kitapçının önünden geçecek ve elinde olmasına rağmen bir daha Platon'un Devlet adlı kitabını alacak. Eve gittiği zaman kitaplığında (kitaplık demeye bin şahit) sayfalarının yarısı sobada tutuşturulmak için kullanılmış diğer yarısı ile pörsümüş o kitaba denk gelecek. Aman diyecek! Bu kitap zaten bende varmış neden aldım ki? Sonra hemen ışık yanacak ve bahane geliyor; tabi ki canım bu kitap bu şekilde hunharca ziyan edildiği için almıştım, iyi ki almışım çünkü hemen bu akşam okumam gerekiyor vesaire vesaire vesaire…

 Bu mevzu istenildiği şekilde ve belli ölçüler de hikâye konusu olabilir ve olmuştur belki de, deneme ve makale konusu olması zaten kaçınılmaz bir bahis çünkü çok moda ve çok konuşulası bir mevzu. Bu satırları yazan kişinin 'Kitaplıkçığını' bir görseniz, keşke sen bunları yazma zahmetinde bulunmasaydın, demeniz ise kaçınılmaz.

İşin ne denli ciddi bir boyut kazandığı işte tam burada ete kemiğe bürünüyor. Ve bunun ekstra getirisi ise her konu hakkında uzmanlaşmış bir karakterin olumsuzlanma halinin dışa vurumunun söz konusu olmasıdır. Ve işte tam burada mübarek gün ve geceler de ve Cuma günleri, aklın karıştığı saatlerde ve dünya görüşü konularında tamamı ile kendi fikri ile çelişen üstatların o enfes çözümlemeleri hunharca katledilir mesajlar yoluyla.

Buna birçok örnek verilebilir ama sırf benimle aynı dünya görüşünü paylaşmıyor diye kimseyi haşlayamam. Ve işte bu kitap alma hastalığından dolayıdır ki 'en iyi doktorlar' tıp okumamış, 'en iyi mühendisler' bilgisayar programı öğrenmemiş ve 'en iyi öğretmenler' eğitimin nasıl verileceğine dair yıllarını harcamamıştır.

Bir minibüs şoförü (tabi küçümseme yok burada) çok rahat tutuğu avukata kendisini nasıl savunması gerektiğini anlatabilir değil mi?

Eeee ne de olsa ülkedeki sınavda Türkiye derecesi alıp okuyan o ya…

"Tüm bu kitapları okuyabilecek vaktiniz olduğuna inanıyor musunuz? diye sorar gazeteci kitap alma hastalığına yakalanan Benjami'ne. Şöyle cevap verir, "Kitaplar yalnız okunmak için değil, aynı zamanda birlikte yaşamak içindir de."

Yoksa siz de Benjamin ile aynı fikirde misiniz?

 

Men Ercişliyem

Ercan Ulutaş

Yıllar yılıdır kendi türküsünü söyler, kendi yağında kavrulur, havasından mı, suyundan mı bilinmez ama ilçe olarak bağlı olduğu Van'la bir türlü yıldızı barışmayan, il olmak için uzun zamandır hayal kuran munis ilçemizden söz ediyoruz yani Erciş' ten...

Bugüne kadar Ben Vanlıyım diyen çok az kişiye rastladığım Erciş'te, Men Ercişliyim, kavramı süre gelen bir gelenek halini almıştır. Öyle ki, askerlik görevini ifa ederken komutanların nerelisin? Sorusuna Ercişliyim! Deyip, dayak yemeyi göze alacak kadar bağlıdırlar bu alışkanlıklarına!

Urartu'lar tarafından kurulmasının akabinde, tarihte birçok medeniyete ev sahipliği yapan ve önceleri bir kaç kez isim değişikliğine uğramasının neticesinde Arsisa, Arciş, Erdiş en nihayetinde adını Erciş olarak tescillemiştir.

Tarihsel ve kültürel zenginliği dillere destan; dünyadaki ilk mazgal sistemine Erciş'te rastlanır! Kaya mezarları, çivi yazılı kitabeler, kalesi, kaplıca suları, türbeleri, köprüleri vb. daha birçok eseri himayesinde bulundurmasının yanı sıra doğal ve tabii güzelliklerinin hikâyesi âşıkların ve ozanların dilinden düşmüyor.

Atakan Çelik, Hüsamettin Subaşı, Mehmet Bülbül ve Hüsamettin Ergül bu türküleri nesilden nesile aktarmayı kendilerine görev bildi. 'Zilan Deresi' tarihte yaşanan Ermeni mezalimini konu alırken, 'Bahçeye gel ki görem' ise âşıkların buluşmasının zorluklarını dile getirdi.

Emrah ile Selvihan'ın aşk serüveni yüzyıllardır süregelmiştir. Ozan Ahmet Poyrazoğlu'nun üzerine türküler yaktığı Erciş yazmakla, anlatmakla bitmez! Üzüm bağlarının namını bilmeyen yoktur, balık bendinde semaver yakan çoktur. Van Balığı tabiri caizse Erciş gibi asi olduğu içindir ki su akışının tersine uçarak sıcak sulara burada göç etmektedir.

Yeşil örtü o kadar çok yakışır ki Erciş'e, Van Gölü' nün maviliği onunla ancak bütünleşiyor. Her tarafı bağlık bahçelik; dereleri ve akarsuların dokunduğu her yerden yeşillikler kaplıyor güzel ilçeyi.

 

Şairin Koluna Saatsin, Ey Kudüs!

Mustafa Işık

Nuri Pakdil'e

*

Ey Kudüs

Ey hüzne yakışan şehir

Ümmetin solgun çiçeği

Ölümden öte vatan,

Göklerin övüncüsün sen

Söylemeye dudak arayan

En güzelinden kelam

Sen ki İstanbul'a ayna

Mekke'ye kardeşsin,

Seninle göklere acar

Göğsünü dünyam

 

Şairin koluna saatsin

Ey Kudüs!

Ümmetin sinesine

Bir sancısın sen

Müşfik anne elisin

Ruhları besleyen

 

Bir şehirsin ki

Görünenin ötesi kadar

Cennetten coğrafya

Varlığıyla imtihan,

Ezelden ebede ufuksun

Çağları aydınlatan

 

Ey, mührü kayıp sandık

Nerededir şimdi

Gönül semamıza

Kapıları açacak komutan

Bilirim, ölüme şiir yazılmaz

Ey kelamın eşiğine

Baş koya şair!

 

Bak işte, Kudüs'e

Ah olup dillerde

Arşa yükselen figan

 

          **

Ey, akan kanı yudumlayan

Dünyanın merhameti!

 

Siz ki, aklın kuyularına

Vicdanın aynasını attınız

Söyleyin, siz misiniz?

Kuşkulu bakışlarıyla

Gargat ağaçlarını

Çoğaltmaya çalışan

 

Şimdi, hangi suya katayım

Acının alaca rengini

Hangi şivekarın dilinden

Toplayayım ağıtları

Hangi dalda kurutayım

Toprağı ıslatan gözyaşını

Canhıraş feryadımdır

Kalplerinizi sağır eden

 

Sen ki ümmetin ruhuna

Huşu veren çağlayansın,

Her asırda müminler

Seninle serinletecek

Hüzünlü yüreklerini

Ey Kudüs! Hatırındır, hâlâ

Çöl kurusu yüreğimize

Yağmur yağdıran

 

Bil ki ey Kudüs

Ey aşkın ve hüznün şehri

Ne yağmuru unuturuz

Ne gül kokulu ufuklarını

Yere düşürmeyiz asla

Nebilerin sözünü

 

Sensin asırlar boyu

Cana can katan canan.

 

 

Ah Gençlik!

Davut Mortaş

Ekşimiş mayan ile hamurun

Hangi anne sizi alıp ta yoğurur

Ne aşın var nede yolun

Gezmek ne zamandan beri karın doyurur

 

İslam'a uygun değil kuşağın giyimin

Sırtını aynaya tut dışarıda kalmış belin

Saçların orman gibi bir teli sarı diğer gri

Bu halinden ne annen memnun ne de pederin

 

Cigara içersin dumanın baca gibi

Çokça da dertli olursun halinden belli

Paçalarını katlasan pantolon enli

Kemer desen dokuz ile sekizdir şekli

 

Araştırmazsın bilim ile ilimi

Elindeki cihaz hem çok pahalı çokça da iyi

Resminden başka içinde bir şey de bulun mi

Acep kim sana damat deyip de bağrına basi

 

Evde sofrada hiçte oturmazsın

Aileden sanki sayımdan düşmüş gibisin

Sabah onda uyanıp anca on ikide evdesin

Bi kız sevdinmide hadi baba beni evlendir diyisin

 

Hayat yeni başlıyor sende bir yolcusun

Anne baba mirastır sakın kıymetini unutmayasın

Ilım ile bilimi bol bol öğrenesin

Çünkü sen ilerde bir aile reisi olacaksın.

 

 

Ah Dilruba

Şevket Sulhan

Ah Dilruba gönlümü saran sevdam

Kim bilir kaç leyli oldum sende

Kaç karanlık ısırdı bensiz seni

Neden yok ettin yarınlarda hayallerimi

 

Bazen bir düş düşer ıssızlığıma

Yeşerir güzellikler yarınları olmayan ülkeme

Uzanır ellerim tutarım tutuşturur bedenimi

Ne hikmettir tekrarlanır umursamaz tavırların

 

Bir var olurum gamzende mutlu mesut

Hayali uzun olur durağında nefeslerim

Acıların sevince dönüşür üşüyen gönlüme

Ve ülkemin tahtından indirmeye kıyamam seni

 

Gecenin perdesini çekerken günışığı

Canavar kesilir dikenli yollarında ezilen

Sıraya dizilir tüm öfkem celladıma

Çürütür acımasızca letafetini zindanlarım.

 

Dizaynı hep aynı gönlümü saran sevdam

Ayazım yaza gündüzüm leyline

Leylin pençeler atıyor umutlarıma

Fermanı yazılmış çoktan alınyazıma

Bakmadan Geçme