MAVİ ŞEHRİN KALEMLERİ

Şairler yazarlar Vansesi'nin Mavi Şehrin Kalemleri sayfasında buluşuyor.

Çökertme

Ümit Kayaçelebi

Memleketin keşmekeş içinde olduğu, işgal ordularının yurdu parsellediği yıllardı. Ege 'de Yunan vardı. Eli silah tutan tüm gençlerin bellerinde pistov, ellerinde Rus filintası, sırtlarında yatakları, dağları, taşları, ovaları mesken tuttukları yıllar... Küçük Menderes 'ten, Köyceğiz'e, Denizli 'den Bodrum'a her karış toprakta onların alın teri.

Bir yandan işgalcilerle boğuşuyorlar, bir yandan da devletin seçip gönderdiği yöneticilerle. Bir yandan düşmanı kovalarken diğer yandan da işbirlikçilerle boğuşuyorlar. İşte o yıllarda Halil adlı yiğit bir delikanlı vardı.

Mertti. İyi silah kullanır, üç kuruşluk mevkie boyun eğmezdi. Çam yarması gibi, kaşı gözü, eli yüzü düzgün, cesurdu. Yiğitliği de dillerdeydi. Bir de "Bodrum kaymakamı" vardı. Halk düşmanı, astığı astık, kestiği kestik. İstanbul 'un da gözde adamı. Adına da "Çerkez Kaymakam " derlerdi. Halk arasında "Kalleş Kaymakam" Bir eli yağda bir eli balda. Sandal sefaları, gece âlemleri... Etrafında etek öpenler, fedailik yapanlar... Milletin kıtlıktan kırıldığı günlerde yağlı ballı yemeklerle donatılmış sofralar...

Bir de güzelliği tüm yörenin dilinde Çakır Gülsüm vardı. Bitez yalısında otururdu. Sahilde şipşirin bir köy. Köyün yakınlığından adına "Bitez yalısı" demişler. Herkes güzel Gülsüm 'ü yiğit Halil 'e yakıştırıyordu. Gülsüm adı Halil 'le beraber anılırdı. Bunca dillenen güzellik Bodrum Kaymakamının kulağına da ulaşmıştı. Etrafındaki dalkavuk çömezler kaymakamın kulağını doldurmuşlar."Gülsüm güzel kız. Saraylara layık. Halil gibi başkaldırmış bir eşkıyanın eline düşerse yazık olur. Sen evet de on Gülsüm getirelim sana. Zaten Halil dağda, çetelerle dolaşıyor." diyerek şişirmişler. Amaçları kaymakama yaranmak, hem de çıkarlarına taş koyan Halil 'e zarar vermek...

Çerkez Kaymakamı'nın çok hoşuna gitmiş bu düşünce. Hem güzel Gülsüm'e sahip olacak, hem de büyüklerinin kulağına gitmiş bir efenin nişanlısını kaçırıp daha da yaranacak onlara. Kaymakam Bitez yalısına göndermiş kolcularını. Bir feryat, bir figan sarıp sarmalayıp götürdüler Gülsüm'ü. Gülsüm 'ün apar topar içine atıldığı sandal kıyıdan uzaklaşmak üzereyken çökertme tarafından hızlı hızlı gelen sandal göründü.

Sandalın kürekleri kanat gibi açılıp kapanıyordu. Bir yanda kaymakam kolcularının sandalı bir diğer yanda da Bitez yalısına girdi girecek olan Halil'in sandalı. Yanında en güvendiği arkadaşı İbrahim Çavuş. İbrahim Çavuş asılmış küreklere, Halil ise ayakta gözünü siperlenmiş eliyle kolcuları gözlüyor. Millet sahile dökülmüş yürekleri ağzında seyrediyor onları.

Halil'in sandalı uçuyor gibi. İki sandal burun buruna geldi vuruşma başladı. Patlayan silah sesleri. Ve ardından Gülsümün figanı. İbrahim Çavuş'un figanı. İbrahim Çavuş kapanmış sandala haykırıyordu."Gitti. Yiğit Halil gitti. Vurdular Halil'i. Kalleş Kaymakamın adamları vurdu Halil'i.

Kolcuların sandalı Bodrum'a hızla Gülsüm 'ü götürürken, Halil'in sandalı da ağır ağır sahile yaklaşıyordu. Sonra sandaldan çıkardılar Halil'i. Oluk oluk kan akıyordu. İbrahim Çavuş'un kollarında verdi son nefesini. Sonra kalabalığı bir uğultu sardı. Bir hıçkırık, bir gözyaşı seli. Bunların arasından da yanık içli bir ses yükseldi.

 

Ağlayan, ağlatan...

*****

Çökertme 'den çıktım da Halil'im

Aman başım selâmet,

Bitez de yalısına varmadan Halil'im

Aman koptu kıyamet.

 

Arkadaşım ibram çavuş

Allah'ıma emanet,

Burası da Aspat değil Halil'im

Aman Bitez yalısı,

Ciğerime ateş sardı,

Telli kurşun yarası.

 

Güverte de gezer iken

Aman kunduram kaydı,

İpekli mendilimi Halil'im

Aman mor rüzgâr aldı.

 

Çakır da gözlü Gülsüm'ümü

Aman kolcular aldı,

Gidelim gidelim Halil'im

Çökertme 'ye varalım,

Kolcular gelirse Halil'im

Nerelere kaçalım.

 

Teslim olmayalım Halil'im

Aman kurşun sıkalım,

 

 

Sensiz Bir Şehir Ağlayacak Sessizce

Şerife Teber

Mavinin tonlarında kaybettim düşlerimi, dalgalarla dans eden rüzgârların peşine takıldı anılarım ve yeşilin bin bir rengine karıştı gözbebeklerim. Her attığım adımda yerden tarih kokuları yükseldi göklere, kalelerin heybetiyle sarsıldı bedenim.

Bir adanın hüzün veren öyküsüne dayadım kulaklarımı, iki damla yaş aktı gözlerimden ve sonra damladı kanayan yüreğimin üstüne,  biraz daha acıklı yandı canım.

Bir anne tandır yakmış; ateşin üstünde ayran aşı pişirmekte.. ağıtlarıyla karıştırır dururdu pişirdiği yemeği.. Akardı muradımın şelalesi şırıl şırıl ve boş bakışlarımı hapsederdi içine. Sahilde bir kalabalık ortasında oturmuş umutlarım, ıslak gözlerle biraz kırık ve dökük etrafına bakardı..

Babamın teşbihlerine dizildi kahırlı yıllarım... Saç tellerime düşen akları ayırt eder şimdi parmaklarım ve saydım sensiz geçecek günlerimi aylarımı, yıllarımı... Koptu, saçıldı etrafıma birer birer boncukları. Bir gece daha geçti ömrümden, biraz daha fazla ıslandı dertli yastığım.

Mavi gölün inci kefalleri yolculuk yapar şimdi derinliklere, kulak tıkarlar bütün yeryüzündeki çığlıklara. Kuşlar sürü sürü göç ederler bu memleketten, karıncalar erkenden yerleşir toprağın altına, bir kelebek tam gün bile yaşamayı reddeder sessizce.

Sensiz bu güzel memleket hep karanlık olacak biliyorum ama her güzelliğinde sen anılacaksın, her doğan günün güneşi seni selamlayacak ve her ay ışığı ve yıldızlar senin için parlayacak göklerde.

 

 

Unutmuş

Erol Çelik

Anlattı, dinledim köyü Yaşar'dan

Söz dahi etmedi sütten, kaşardan

Merası kalmamış saman dışardan

Gençleri kotanı, gamı unutmuş

 

Harabe durumda tahıl ambarı

Kimseler ekmiyor buğdayla darı

Kovandan dışarı çıkmıyor arı

Gençleri peteği balı unutmuş

 

İneği kalmamış yoğurdu olsun

Yayıktan ayranı testiye dolsun

Çobanı nahırı nereden bilsin

Gençleri ahırı damı unutmuş

 

Kırkmayı bilmiyor koyundan yünü

Kırkmaya kalkışsa koyunu hanı

İyiye gitmiyor köyümün sonu

Gençleri kirmeni tığı unutmuş

 

Pekmezi yapmaya kim üzüm ezer

Domates salçası tarhana hazır

Emeksiz olunca bozulmuş huzur

Gençleri bulguru tuzu unutmuş

 

Ekmeyi fırından tandırı yakmaz

Somunu götürür lavaşa bakmaz

Değirmeni bilmez tekneden çakmaz

Gençleri hamuru unu unutmuş

 

Hazıra alışmış market yanında

Paketli çorbayı bulur anında

Dolaşır kimyasal madde kanında

Gençleri turşuyu küpü unutmuş

 

Yumurta erişte bunlarda neymiş

Dinledim şaşırdım bu nasıl köymüş

Çoğu da sadece adını duymuş

Gençleri tavuğu kazı unutmuş.

 

 

Tek Başıma

Helin Fırat

Sayfa sayfa yazılıp

Çizilip çevriliyor yaşamım,

Kendime yön verememek

En büyük acım

 

Mazide kalmış, fark ettim

Bitmeyen kahkahalarım,

Her kuralımın çizgisinde

Bitmeyen bir anıyım

 

Anlam vermek ne mümkün

Yorgun argın düşmüş

Hayallerime?

Dönüp bakmak ne zor

Sahipsiz geçmişime

 

Direnmeyi

Yaşaya yaşaya öğrendim,

Gerideyim hâlâ

Hem de çok geride

 

Tertemiz bir sayfa açtım

Maziye / atiye

Senle yürüyemediğim

Bu yolda tek başımayım

 

Gururum, durma sen

Bak işte arkandayım,

Belki sarsılan bu yolda

Yalnızca kendime faydayım

Dante gibi ben de

Ömrün ortasındayım

Ah, yine firardayım.

 

 

Bir Yâr Sevdim

Bahattin Bulut

Bir yâr sevdim ben, elleri kınalı

Bir yâr sevdim ben, saçları sırmalı

Bir yâr sevdim ben, burnu hızmalı

Bir yâr sevdim ben, bir yar

 

Bir yâr sevdim ben, benimle ağlayan

Bir yâr sevdim ben, derdime bel bağlayan

Bir yâr sevdim ben, yüreğimi dağlayan

Bir yâr sevdim ben, bir yar

 

Bir yâr sevdim ben, yanımda olan

Bir yâr sevdim ben, derdimle solan

Bir yâr sevdim ben, beni benden alan

Bir yâr sevdim ben, bir yar sevdim

 

Bir yâr sevdim ben, sevda bakışlı

Bir yâr sevdim ben, şiir nakışlı

Biryâr sevdim ben, hayat akışlı

Biryâr sevdim ben, bir yâr.

Bakmadan Geçme