MAVİ ŞEHRİN KALEMLERİ

Şairler yazarlar Vansesi'nin Mavi Şehrin Kalemleri sayfasında buluşuyor.

Evvel Sonrası Kelimeler Diyarı…

Sinan Pala

Bu yazılanlar birer birer tüketilen kelimelerden, telmihlerden, kelimeler yurdundan, kelimeler döşeğinden ve kelimeler ırkından.

Bu yazılanlar bir imgenin ahından, bir tutkunun ten tuzundan, bir gecenin çarşaf örtüsünden…

Bu yazılanlar suyun yol halinden, kelimenin ilk emrinden. Kalemin can bulan nefesinden. Onun hayatı, onun döktüklerinden.

Ben kelimeler diyarı. Senin için seçildim, derlendim, toplandım; bütünden tüm oldum, ayrılıktan terk. Birlikten çoğul, sesten sağır, karanlıktan ışık, aşktan gebe... Ve herkese kaldım, diz çöktüm, 'amenna' dedim her soluğa.

İlk emirden itibaren insan sureti için biçildim. Önce sözdüm. Sonra yazıldım, çizildim. Kimine bir harf, kimine bir mekân. Doğru yoldan da gittim. Yanlış olanından da.

Kalu bela.

 Ahir zaman.

Söylendim, bağırıldım. Duyan oldu. Susup öylece bakan.

Aç bırakıldım, ezildim, hor görüldüm…

Her defasında bir parça çalındı şu eksik ruhsuz nefesimden.

Eksik bir tanımın ifadesiyim. Senin ve benliğin bir bağlaç tanımıyım.

Durgun yurduyum. Belirsiz toprak/sızım. Kaçıncı zamanda doğduğum belli değil. Mecnunî heveslerin mekânıyım. Bunun içindir her şeye şahit oluşum. Bundandır beni her yazanın kalbinden geçişim. Heveslerin kurbanı. Çokça inkârın ahıyım. Çokça sınandım. Nârımdan, nurumdan, cevherimden sıyrıldım. Şikâyet etmedim. Bazen soğuk kaldırım köşelerine yazıldım bazen de bir ağaca çizildim. Savruldum duvardan duvara.

Şu gökyüzü senin bu gökyüzü benim diyerek diyar diyar, memleket memleket dolaştırıldım. Savaşların, barışların, zıtlıkların, küslüklerin hem başlangıcı hem de son oluşuydum. Birçok kez öldüm bu muharebelerde. Her defasında yazıldım bir soğuk mermere '' Mahmut oğlu Bektaş''  toprağa düştü kan.

Toprağa düştü can.

Canından olan toprağa.

Oradaydım. Günlerce düştü her can.

Daha çocuktum. Düştüm bir denizin ortasına, karaya vurdu çocuksu hayallerim.

…..

Şahidim, bir sultanın iple boğulmasına. Şahidim, kin bürüdüğünde kalbi ve yeryüzünde olan gölgesini. Her şeyi gördüm yaprak şahit, su şahit, toprak şahit… Günlerce ritim de dinlenildim. Bazen bir caddede yalnız iken, bazen kendi içinizde yatar iken. Bir nakarattan çıkan hüzün gibi yavaş yavaş düştüm kalbe. Her nakaratı tekrar eder durur şimdi fısıldamalar. Çatlak yaralarınıza acılarınızı emanet ederek kendinizi boşluğa bıraktığınız anı gördüm ve şahidim…

Her defasında farklı karakterlere bürünerek, kiminin kötüsü kiminin iyisi. Ön söz oldum, bir kitabın hazin bitişini getirerek akıllara ve hep kazındım bu hazin bitişlerin son cümlesine.

Çıkılamayan dipsiz kuyu gibi… Kuyu! Kelime olan sıfatım varlığımdan ibaret olduğu gibi. Ruhu olmayan ben…

Ben ki Yusuf'un kuyusu.

Benlikten değil bir -be' ekiyim. Sende değil -be'deyim. Yarım değil tamım. Netim. Mahrum iken na-mahrumum. Sen sıfatından değil eylem ekim olumsuz... Şimdi sorarım size ben benden öte olmayan, benden ibaret olan bu hikâyenin neresindeyim?

Neredeyim?

Size bir sır…

…Ben hikâyenin kendisiyim.

…Sendenim.

Ey kalem, ey benim kaderimi yazan kaburgam!    

 

 

Ekonomik Lakap

Selahattin Çakır

Bir uçağın en zorlandığı an tekerleklerinin pistten ayrıldığı andır. Biraz gürültülü, biraz sarsıntılı biraz da korkutucu.

Bir şehrin en sıkıntılı dönemi ise kalkınmaya ve gelişmeye başladığı, az gelişmişlik pistinden ayrılmaya yakın olduğu zamandır. Şehir, yeni doğan bir çocuk misali bir kimliğe bürünür ve bu kimlikte o şehrin lakabı yazar. Antalya denince akla turizm, İstanbul denince akla sanayi, Urfa denince akla tarih, Eskişehir denince akla eğitim gelir.

Peki, ya Van denince akla ne gelir? Akdamar Adası, Van Gölü, Organize Sanayi, Vanadokya, Hoşap Kalesi, Van Gölü İskelesi, Edremit… Saya saya bitirilemeyecek nice güzellikler. Fakat Van denince akla biraz Van Balığı, biraz göl biraz üretimi biraz da turizmi gelir. Biraz gelir, diyorum çünkü hiçbir şeyden tam yok; her şeyden biraz, bir şeyden az az var.

En büyük sorunumuz da bu zaten, ekonomik bir lakabımızın olmaması. Peki, neden Turizm kenti Van, Sanayi kenti Van, Tarih kenti Van diye anılmak için çabalamayız? Neden, her şeyi devletten bekleriz.

Bu şehir ne bir bürokratın ne de bir siyasinin şehri, bu göl balıkçı Mehmet amcaların gölü, bu kale dibinde yaşayan bir gözü mavi bir gözü Sarı Ahmetlerin, bu sahiller güneşten kavrulmak üzereyken göle koşan Ayşelerin, Fatmaların gölü… Bu şehir herkesin şehri, bu şehir hepimizin şehri ve el ele verelim.

Birlikte uçuşa geçelim temiz tutalım, güzel bakalım, hor kullanmayalım, özendirelim, özletelim, sevdirelim sevindirelim, o zaman yatırımda gelir kalkınma da başlar.

Tarihin nesnesi olmayalım çünkü tarih özneleri yazar ve tarih özneleri içinde tutar.

 

 

Bağımlı Değişken

Ömür Karakaya

Aşk varoluştur

Bazen sarhoşluk

Bazen yalnızlıktır

Burunda tüter

An üzerine kurulur

Ana rahmi de aşktır

Ve üreyendir aşk

 

Aşk çok doğurgandır

Acı yoktur

Varsa meşru değildir

Unutulmamazlık asla yoktur

Her hücre kendini yeniler

Eskisi silinir

 

Aşk bazen kırgınlık halidir

Ağlamak meşru değildir

Acı çekmek yalandır

Keder de,

Hüzün her an vardır

Sadece aşka özgü değildir

 

Bakidir aşk ama bir kalpte

Karşı taraf değişir

Ama aşk şahsa münhasırdır

Bir kez âşık olursun

Bir kez olan ikide de

Üçte de

Dörtte de olur

 

Aşk bir doğurma sanatıdır

Birden fazladır

Ürer ve kana karışır

Kan bazen basınç uygular

Bu meşrudur

Kızgınlık kırgınlık burada var olur

 

Aşk doğurgandır ve etçildir

Bazen vardır

Bazen yoktur.

 

 

Hak Aramak Zor

Mehmet Çelik Erses

Hakikat isyanda, sitem içinde

Devir susma devri hak aramak zor

Mağdur susmuş, gaddar gaflet içinde

Hiç pes etmesem de hak aramak zor

 

Haklı haksız çıkar hak arar ise

Haksıza dur demek zor bir hadise

İnsan saydıkların insan değilse

Peşine düşüp de hak aramak zor

 

Mevla'ya sığındım dönsün hâlime

Gam dolan sinemi döktüm âlime

Âlim dur dedi güç yetmez zalime

Taviz vermesen de hak aramak zor

 

Ey âlimim, elbet o gün gelecek

Günah kârmizanda hesap verecek

Mutlak hak haklıya tekrar dönecek

Şu yalan dünyada hak aramak zor.

 

 

Medet ya Rab

Bahattin Bulut

Üstüme üstüme gelen duvarlar

Çıkmazındayım hayatın

Yunus gibi kaçasım geliyor

Dünyanın diğer ucuna

 

Sahte yüzlerden, kılıflı sözlerden

Bir de kem gözlerden kaçasım geliyor

Beni bir ben, bir de Mevlam anlıyor

 

Duvarlar hiç bu kadar soğuk olmamıştı

Düşüncelerim sanki enkaz yığını

Her biri diğeriyle amansız bir savaşta

Ayaklarım istemediğim yöne istikamette

Beynimi kemiren fikirlerin istilasındayım

 

Caddeler hiç bu kadar tenha olmamıştı

Kaldırımlar adımlarıma şahit

Gözlerse döktüğüm yaşlara

Şiir yazasım geliyor kaybolan yıllara

Bu şehrin yabancısı olmamıştım hiç

Bölünen uykularım bir dile gelse....

 

Şu esen rüzgâra dertlerimi savurmak ve

Ağlamak, ağlamak, ağlamak istiyorum.

Mevcudatın sahibine içimi açıp

Çaresizliğimi ona sunmak ve haykırmak

Medet ya Rab, medet ya Rab

Medet ya Rab…

 

Bakmadan Geçme