MAVİ ŞEHRİN KALEMLERİ

Şairler yazarlar Vansesi'nin Mavi Şehrin Kalemleri sayfasında buluşuyor.

Yapamadıklarım

Sevgi Gülmez

Çocukluğumun belli bir kısmını yatalak olarak geçirdim. Bu süre zarfında anneme bağlı yaşamak zorunda kaldım. Alçı sürecinde hayatımın en anlatılamaz acılarla dolu kısmı, oturup kalkamıyordum; dışarı çıkmak bu süre içinde imkânsızdı. Oysaki içim içime sığmıyordu hiçbir zaman. Yaşıtlarımın yaptıklarını yapmak için neler vermezdim ama bir gerçek vardı yaşıtlarım gözlerini açtığı andan itibaren hayatı tanıyıp öğrendiği dönemlerde ben acı ile tanıştım; onlar oyun oynarken ben içinde bulunduğum durumu anlamaya ve ona alışmaya çalışıyordum.

 Başlarda çok sorgulardım, neden ben, diye. Yeri geldimi ailemi suçlardım. Ama bir faydası olmadı. Bunu kabullenmekten başka bir çıkış yolum yoktu. Bütün bunlar yaşanırken bir de baktım ki zaman geçiyor ve bütün bunlara rağmen bende büyüyorum. Bu da benim acılarımın büyüdüğünün bir göstergesiydi.

Okul çağım gelip çatmıştı ama ben okula, biraz daha geç başlamak zorunda kaldım. Bir gün babam beni aldı. Okula doğru gittik. Nasıl bir tepki ile karşılaşacağımı bilmiyordum. Ama sonucunu merak ediyordum. Okul kapısından içeri girdik. Bu benim için tarifsiz bir sevinçti. Zorda olsa okula kaydım yapıldı. Arkadaşlarımla tanıştım, meraklı gözlerle beni baştan aşağı süzdükten sonra soru yağmuruna tutular beni.  Bu soruların birçoğunun cevabını bende bulamıyordum. Ders arası verildi. Bütün arkadaşlarım koşup dışarı çıktı. Benim ise onların gelmesini beklemekten başka çarem yoktu.

Koşmak nasıl bir duygu bilmiyordum ama onlar sayesinde en azından görebiliyordum. Zaman geçtikçe ben de evde kuzenlerimin, okulda da arkadaşlarımın oynadıkları oyunlara karışmak onlarla zaman geçirmek istiyordum. Ara ara oyunlarına katılmaya başladım. Ama ben çok farklı bir şekilde girdim aralarına; nasıl mı?  Bir gün toplanan kuzenler, haydi saklambaç oynayalım dediler; ben de elime ve ayağıma ayakkabı giyip oynamaya çalıştım. Ama olmuyordu. Sadece az da olsa oyun oynamak bende nasıl duygulara yol açar merak ediyordum. Aralarına sık girmeye başladım. İp atlamak; ben bu oyunda çoğu zaman onları izledim. Ama o kadar canım yanardı ki anlatamam; çünkü ben de onlar gibi o ipin üzerinde atlamak istiyordum. Fakat bunu yapacak ne gücüm ne de kabiliyetim vardı.

Yine, seksek denen bir oyunumuz vardı. Tebeşirler ile kareler çizilirdi ve bir taş yardımı ile oyunun devamı gelirdi. Ben bunu sadece izlerdim. Canım çok yanardı, tarif edemeyeceğim duygular içerisine girerdim. Ağlamadan rahatlayamazdım. Çoğu zaman bunları düşünüp kazandığım direncimi de kaybederdim. Çocukluk evresini çok zor şartlarda yitirdim. Fiziksel yetersizliğimin dışında bir de psikolojik olarak da çöküntü yaşardım.

On üç yaşındaydım. Bayram sabahıydı, heyecanla uyandım. Herkesin yaptığı gibi hazırlandım. Hani olur ya bir kaç arkadaş bir araya gelip şeker toplamaya gideriz diye. Ama kapımıza gelen arkadaşlarım, kuzenlerim beni almadan diğer evleri gezmeye devam ettiler. Bu duruma çok üzülmüştüm. Üzüldüğümü, ağladığımı gören annem, tekerlekli sandalyemi hazırladı ve beni bahçeye çıkardı, çağırdığı çocukları. Kardeşim, kuzenim ve bir iki çocuk geldiler, beni de aldılar. Bu duruma bir yandan sevinirken, diğer yandan da içimdeki o kırgınlık, hüzün hiç bitmeyecekti.

Yıllar geçmesine rağmen hâlâ içimde kanayan yaralarım var. Fakat ben bunlarla başa çıkabiliyorum. Zaman ve yaşadıklarım sayesinde direnç kazandım. Hani derler ya zaman her şeyin ilacı diye, çok doğru bence yaşadıklarımı unutmadım…

Ve artık bir lise öğrencisi idim. Belki hayatımda iz bırakacak yıllar yaşayacaktım. Bana nasıl bir katkı sağlardı, bilmiyorum lakin güzelliklere öncü olacağını hissediyordum. Artık toplumda bir engelli gibi muamele görmüyorum, beni bu şekilde kabul etmişler. Okulda da durum buna benzerdi. Lise hayatımın son dönemlerinde bir olumsuzluk yaşadım. Beklemediğim bir durum gerçekleşti. O durum karşında sanki bütün direncimi yitirdim. Ağlamaktan içim dışıma çıkmıştı… Çok detayını anlatmayacağım bu durum gibi çok durumlarda umutsuzluklarımı alıp yerine umut direnç ve cesaret yerleştiren; gerek o günlerde gerekse de o günden bugüne hâlâ desteğini esirgemeyen kardeş sıcaklığında, güveninde arkadaşlıklarım ve tabii haklarını ödeyemeyeceğim çok değerli hocalarım. Hayata tutunma yolunda bana bu gücü ve güveni verenler sizlersiniz.

Rabbimin bana vermiş olduğu en güzel armağanlardan biri olan ve abim olarak kabul ettiğim biri bana hep söyle derdi:- Asıl engel zihindedir, eğer engelin zihinde değilse sen her şeyin üstesinden gelirsin, diye.

Kendime karşı olan o acıma, kendimi aşağı görme, küçümseme duygusunu da bu güzel insanlarla aşmış oldum. Artık hayata karşı daha pozitifim, kendimi ve engelimi daha çok seviyorum. Şuan ise umutla, hayatımı güzelleştirecek adımlar atmaya devam ediyorum.

İçimdeki kocaman sevgi yumağıyla ben, yani şu Sevgi kardeşiniz; bana bu yolda destek olan herkesi çok seviyorum.

 

Çocuk Kalmalıydık

Nurgül Akbaş

Üst raflarda elimin yetişmediği bir çikolata vardı. Küçüktüm. En büyük derdim, o çikolatayı yiyemiyor olmam olacak sanmıştım. Sonra o kadar da kötü bir şey olmadığını görmüştüm. Zaten annem aç karnına çikolata yenmez, demişti hep. Tokken yemem lazım demek ki, derdim kendi kendime. Çünkü yemekten sonra derlerdi. Acaba yemekleri olmayınca anneler, çocuklarına iştahları kapansın diye önce çikolata yediriyor olabilirler miydi?

Ya da bunlar hayalde mi kalıyor iç sesim. Artık çocuk değilim. İçimdeki çocuksa çocukluk yapıp, çocuk gibi ağlamak istiyor. Çikolatayı sonra yemişti oysaki. Ama o çikolatadan yemek isteyen tek çocuk ben değilmişim. Değişen milyon şeyle birlikte fark ettim bunu.

Şimdi bakıyorum da. Dünya, kazanmak için var. O çocuğun imtihanı değil belki ama annenin imtihanı "yemekten sonra" diyememek. 

Bazı çocuklar, ağlayamıyorlarmış. Annem söylemedi bunu. Ama annem öğretti. Bazı çocuklar çikolatanın yokluğu ile bazıları da çikolatayı verenlerin gidişleri ile güçlü olmayı öğreniyorlarmış. Bazı çocuklar hayal kuramıyormuş. Geceleri yorulup, uykuya dalmak istemiyorlarmış mesela. Ya da sokağa arkadaşları ile oyun oynamaya çıktıkları zaman bile yarım hisseden çocuklar varmış. Bazı çocuklar çok güçlü olmuyorlar ama. Çocuk çünkü onlar.

Sadece her çocuk gibi "çocuk."

Güçlü görünmeyi biliyorlar diye çocuk olduklarını unutmak zorunda kalmışlar, diye çocukluk vasfını silip atamıyorlar ruhlarından. Ya da çocuk kalmak için bir çikolataya ağlamak gerekmiyormuş. Ya da çikolatayı bahane edip, kayıp çocukluklara ağlayan çocuklar kalabiliyormuş...

Bilin istedim...

 

 

Gecelerde

Yakup Bayram

Sanma zindanda yatan, uykuyu bulur gecelerde

Zaman mazlumu yutan bir kuyu olur gecelerde

 

Ne gören var ne duyan, kimseler yoktur gecelerde

Bari sen kalk ve uyan, hisseler çoktur gecelerde

 

Ruhu hicranla yanan, derdini dokur gecelerde

Gönül dalına konan, kendini okur gecelerde

 

Melek dolu asuman, bilene pür nûr gecelerde

Şeytan kadar da yaman, düşene tennûr gecelerde

 

Yıldıza aya baksan, sema konuşur gecelerde

Gündüz alevi noksan şem'a tutuşur gecelerde

 

Vakt-i visaldir her ân, âşığa huzur gecelerde

Sır içinde sır saran, ışığa mazur gecelerde

 

Yalnızlık yağlı urgan, yaraya tuzdur gecelerde

Isıtmaz hiçbir yorgan, hastaya buzdur gecelerde

 

Yakup şeklini alan, tezgâhta çamur gecelerde

Pişip tadını bulan,"Dergah"ta hamur gecelerde.

 

 

Van'ın Peyniri

Adnan Özkan

Her şeyi doğaldır, aşkla bezenir

Envai ot onda, dağa özenir

Tandır ekmeğiyle ne güzel yenir

Tadana şifadır Van'ın peyniri...

 

Dillere meşhurdur sirmo, helizi

Güzelim kokusu mest eder bizi

Tatmaya çağırır şu Özkan sizi

Tadana şifadır Van'ın peyniri...

 

İster taze yiyin, ister tutulmuş

Nice insanlar var hayranı olmuş

Sofrada başköşe yerini bulmuş

Tadana şifadır Van'ın peyniri...

 

İster Özalp'tan al, ister Çatak'tan

Onu tadan hasta kalkar yataktan

Gel onunla tanış, bakma uzaktan

Tadana şifadır Van'ın peyniri...

 

Şifası sütünde, o da yayladan

Ona lezzet katan otu doğadan

Ne güzel yaratmış yüce yaradan

Tadana şifadır Van'ın peyniri...

 

Özkan der, bizlere ata mirası,

Desem yalan olmaz peynirin hası,

Vanlının gururu, Van'ın sevdası,

Tadana şifadır Van'ın peyniri...

 

 

 

Arayış

Kübra Öztaş

Erenlerin, dervişlerin yolunu kesip

Her gelip geçenden seni sorarım

 

Ney görür ah çeker iç yanarım da

Sahrada, vahada seni ararım

 

Beyhudedir çabam, ama ne çare

Her kırık gönülden seni dilerim

 

Ummandan gelirim; keder, gam ile

Kıtadan kıtaya seni beklerim

 

Gül-zar çehreni bir görebilsem

Bin güzel içinde seni seçerim

 

Neyin dertli sesini sen duymasan da

Gönlüme merhem diye seni sürerim

 

Vay ki benden her dem çile eksilmez

Yırtık gönül zarıma seni biçerim

 

Toprakta kayboldu gurur iyice

Mahşerde dirilir seni beklerim.

Bakmadan Geçme