MAVİ ŞEHRİN KALEMLERİ
Şairler yazarlar Vansesi'nin Mavi Şehrin Kalemleri sayfasında buluşuyor.
Sosyal Medya ve Bilgi Kirliliği
Erol Çelik
Sosyal medya hayatımızın bir parçası haline geldi. Her an her yerde sosyal medya ile iç içe yaşıyoruz. İç içe olmayan var mıdır? Sanmıyorum. Varsa da yok denecek kadar azdır.
Kâğıt kalemi elimize alıp mektup yazmak, kırtasiyelerden uygun kartpostalı bulup bayram kartı göndermek unutuldu; yerini elektronik mektuplar, mesajlar aldı.
Davetler bile sosyal medya aracılığı ile yapılıyor. Çok hızlı bir şekilde örgütlenmeler olabiliyor.
Hızla gelişen teknolojinin ürünü sosyal medyadan faydalanmak kadar doğal ne olabilir? Ancak sosyal medyada tuzakların, yalan, yanlış bilgilerin olduğunu da unutmamalı, hafızamızın bir köşesine kaydetmeliyiz. Kaba bir tabirle okuduğumuz her yazının, her mesajın üstüne atlamamalıyız…
Uzun zaman önce Can Yücel'in kızının; "Babamın olmayan 39 şiir babamın adıyla internette dolaşıyor" dediğini okumuştum. Can Yücel yaşasaydı adına yayınlanan bu şiirler için ne derdi acaba?
Can Yücel adına internette dolaşan şiirlerden biriside Ercişli şair Halil Çalışkan'ın "Hayat Ertelenmez" şiiridir. Bakın bu konuda Halil Çalışkan ne diyor: " Değil başka birine ait bir şiiri sahiplenmek, isim vermeden bir alıntı yapmanın veya dozu kaçmış bir esinlenmenin bile kesinlikle uzak durulması gereken bir davranış olduğuna inanıyorum. Ayrıca eğer şiir Can Yücel'e ait olsaydı böylesine bilinen bir şairin şiirini sahiplenmek de biraz fazla yüzsüzlük olurdu herhalde."
Bir gün; aşina olduğum konulardan birisine rastladım. Güya bir Prof. tarafından yazılmış ve Facebook ta paylaşılmıştı.
Konu başlığı "Hacıoğlu Samanlığı" idi. "Çavuşoğlu Samanlığı" olayını az çok biliyordum da "Hacıoğlu Samanlığı" olayını hiç duymamış, okumamıştım. Paylaşımı okumaya başladım. Okudukça, "ÇavuşoğluSamanlığı" anlatılıyor diyorum içimden. Yazının ortalarında "Hacıoğlu Samanlığı" "Çavuşoğlu Samanlığı" oldu. Paylaşan arkadaş kopyala yapıştır yapmış, "Çavuşoğlu'nu" silmiş, "Hacıoğlu " yazmıştı. Dikkatinden kaçmış olacak iki yerde silmeyi unutmuştu.
Yine bir gün bir paylaşıma rastladım. Ayakkabının ayakta giyilmesinin günah olduğunu, oturarak giyilmesi gerektiğini ifade eden bir hadisten söz ediliyordu. Epeyde beğenen vardı. Doğruluğundan emin olamadım ve kaynağını sordum; cevap alamadım. Aynı paylaşım bir başka gün bir başkası tarafından paylaşıldı. Kaynağını yine sordum. Tabi ki yine cevap alamadım. Ardından yakınlarımdan birisi paylaştı. Bunun hadis olmadığını gerekçeleriyle yazdım. Elindeki hadis kitaplarına bakmış ve din adamlarına sormuş, bu sözde hadisi doğrulayan olmamış.
Örnekleri, sayfalar yetmeyecek kadar çoğaltabiliriz. Bir örnek daha vererek yazımı sonlandırmak istiyorum.
Bir paylaşımda, erkek ve bayan fotoğraflarının paylaşılmasının doğru olmadığından zinaya sebebiyet verdiğinden söz ediliyordu. Bayanlar erkeklerin, erkeklerde bayanların fotoğrafına baktığında şehvet duyguları kabarıyormuş. Buda zina etmenin bir şekliymiş.
Paylaşıma bir cümle ile yorum yaptım: Sizde profil olarak fotoğrafınızı koymuşsunuz…
Öfkelenmek
Sevgi Gülmez
Öfke, insandan insana değişen bir duygu hezeyanıdır. Kimi insan öfkesini kontrol edebiliyorken kimisi de kontrol edemediği için zor anlar yaşanabilir. Hep birlikte öfkenin insan üzerindekini etkilerini inceleyelim:
Esma Hanımiş yerine gitmek için evden çıktı. İş yerine vardığında aracını park etmek için uygun bir yer aradı. Nihayet aracını park edecek bir alan bulmuştu. Tam o esnada Ahmet Bey yüksek bir ses tonuyla Esma Hanıma seslendi. Esma Hanım, Ahmet Beye doğru dönerek -efendim, Ahmet Bey, diye karşılık verdi.
Ahmet Bey : - Aracını buraya park edemezsin. Esma Hanım şaşkın bir tavırla sebebini öğrenebilir miyim, diye sordu. Kızgın olan Ahmet Bey, burası her zaman aracımı park ettiğim alan ve sen buraya park edemezsin, diye karşılık verdi.
Esma Hanım sakin bir tavırla, ben buraya geldiğim zaman alan boştu. Bende aracımı buraya park etmek istedim, diye karşılık verdi. Ahmet ise, hayır aracını park ettiğin yerden hemen kaldırmalısın. Esma Hanım ise burada herhangi bir araç olabilirdi. Bizim bunu saygıyla karşılamamız gerekir, diye karşılık verdi. Ahmet Bey ise ısrarla aracınızı kaldırın, demekten vazgeçmedi. Esma Hanım ne yaparsa yapsın Ahmet Beyi sakinleştirmeyince, arabasını oradan kaldırdı.
Ertesi gün Ahmet Bey işe geç gelmişti. Karşısında Esma Hanımın aracını görünce bir anda öfkelenip eline aldığı bir kaç taşı araca fırlattı. Daha sonra hiç bir şey olmamış gibi içeriye girdi. Mesai sonu Esma Hanım aracının yanına gelince aracın halini görüyor. Araba nasıl bu hale gelmişti, sorup soruşturdu; fakat bir sonuca ulaşamadı. Son çare polisi aradı.
Gelen polis memurları detaylı bir araştırma yaptılar ve araştırmanın sonucu Esma Hanımı çok şaşırtmıştı. Çünkü bütün deliller Ahmet Beyi gösteriyordu. Esma Hanım şaşkınlığını gizleyemedi. Ben size ne yaptım ki aracımı bu hale getirdiniz, Ahmet Bey dedi gözyaşlarını tutmayarak. Park alanına aracımı park ettiğim için mi bana bütün bunları reva gördünüz, dedi.
Ahmet Bey: - Dün yaşadıklarımı sindiremedim. Öfkeme yenik düştüm. Ve aracınıza zarar vererek öfkemi araçtan çıkardım. Çok pişmanım daha büyük bir şey de yaşayabilirdim. Sonuçları daha ağır olabilirdi. Bundan sonra tavırlarıma ve öfkeme hâkim olmayı öğretiniz bana aslında siz bana iyilik yaptınız size çok şey borçluyum, özür dilerim Esma Hanım dedi.
Öfkemize hâkim olmazsak hayat boyu çok pişman olabiliriz. Sakinliğimizi koruyup en önemlisi de dinlemeyi bilmemiz gerekir.
Sensizliğin ıstırabı
Mekin Baykara
Her doğan günüm
Seninle karanlığıma
Yeni bir gün ışık tutar
Aşkın şarabını içmişim
Rüzgâr gibi savrulurum
Her savrulduğumda
Ruhumun özgürlüğünü
Hissederim
Semazen olup
Senin aşkınla dünya gibi
Dönerim
Bakakalırım hacılara
Yüreğimin narı sızlar
Uzun bir yolculuğu
Kat ediyormuşçasına
Hz. Muhammed'in
Yattığı yerle şerefleniyorlar
Semazen olup
Senin aşkınla dünya gibi
Dönerim
Allah'ın nuru yükselince
Medine nurlara bürünür
Bulutlar gibi gökyüzünü
Tümüyle nurlara kapanır
Şükretmeli ki insan
O kutlu diyara gitti diye
Semazen olup
Senin aşkı ile dünya gibi
Dönerim
Gittiğim her yerde
Gönül dostlarına rastlarım
Bitmez tükenmez aşkın nuruyla
Cemalleri parlar
Tükenmeyen salâvatlarla
Seni anarlar
Semazen olup
Senin aşkın ile dünya gibi
Dönerim.
Muvacehe
Yaşar Adıyaman
Asi bir cevabım sorgularımda
Ayaküstü bir sohbet esiyor içime
İnsan olmanın nimetlerini taşıyor ellerim
Avuçlarıma bahar damlıyor
Doğuyorum yeniden
Ölümü infaz eden diriliş
Basiretsizlik nizama hüküm,
İnsan bir daha neşet etmez
Kim demiş
Kaideler suçlu kılar beni
Yanlış olan doğrulara
İsyandır yüküm
Giyotine vuracaklar yemyeşil ormanları
Nefesim suçlu bulacak ciğerlerimi
Oysa ben
Kalbimin sesini duydum,
Yırtım zirvelerin perdesini
Gördüm seni
İşittim sesini
Mahkemelerin hükümsüz sanık sandalyesindeyim
Gözlerim tanık ediyor döleklere
Düşlerim düşüyor
Çıkmaz sokaklara
Bir soluk alabilsem
Muvacehe olacağım aynaya
Suçlu benim
Suçsuz da
Araf'ın diliyim
Pencerelerin mavi çerçevesinde
Umut sancısına bırakıyorum kendimi
Dilimi,
Dinimi,
Tanrıça Dağları'nın zirvesinde
Aşk yapıyorum
Aynamdaki sen ile...
İnsan
Vahap Takar
İnsan, tek kurşunlu silah gibi
Yaşamalı hayatı
Zaten yaşama tutunma adına
Tek şansı vardı
Bırakmalı derdi, kederi
Eksilmesin dudakta
Keyifli bir yaşam ıslığı
Dünyada olmanın heyecanını
Başka bir tarifle anlatmalı
Hayali saklamalı insan
Gerçeğin heybesine
Kaf ardı anka gibi
Diyardan diyara süzülmeli
Yar elinde terlemeli eli
Sabahın seyrine kucak açmalı
Gecelere rüyayı sevdirmeli
Gönlünden geçeni esirgememeli
Beyaz çorap giymeli mesela
Dünyaya caka satabilmeli
Bir karıncadan selam alıp
Develerle tanışmalı
Gökyüzüne sıcak üflemeli
Buğusuna "yâr" yazmalı
Güneşi bir öğlen vakti
Kuyumcuda bozdurmalı, insan
Yıldızlara taş fırlatmalı
Kendini bulmalı
Kendince yaşamalı
Ben-i adem olduğunu da
Aslan unutmamalı.