MAVİ ŞEHRİN KALEMLERİ

Şairler yazarlar Vansesi'nin Mavi Şehrin Kalemleri sayfasında buluşuyor.

Yusuf'un Üç Gömleği

Rabia Gökçe Gündüz

Kur'an'ı Kerim'de kıssalara yer verilen peygamberler, sahip oldukları benzer niteliklere ve çağlarının ortak noktası olan tevhid inancına ilave olarak gönderildikleri dönem ve sosyal şartlara göre farklılık arz eden örnek davranışlar sergilemişlerdir.

Kıssaların en güzeli (Ahsenü'lKasas) olarak nitelendirilen Yusuf Kıssası'nda kıskançlık, şefkat, ihanet, İntikam gibi kötülük dürtülerinin arasından iffet, doğruluk, erdem gibi iyilik ve ahlak değerlerinin öne çıkararak pratik hayata yansıması dikkat çeker.

Hz. Yusuf'un hayatı, üç gömlekle örülmüş gibidir. Çocukluk dönemini hatırlatan kanlı gömleği Yusuf'un; kıskanç, sevgisiz ve mağrur kardeşlerinin yalancı, hileye, azgınlığa, taşkınlığa dalmışlıklarını simgelerken öbür yandan da Yusuf'un melekesi, masumiyeti, mağduriyeti, mazlumiyetini simgeler. Bu kanlı gömlek Yusuf'u masum,  kardeşlerinin gaddariyetine uğradığı için mağdur, zulmüne uğradığı için mazlum yapmıştır.

Mısır sosyetesinin en önde gelen kadınlarından biri olan Züleyha'nın fitnesine karşı güçlü iradesine direnirken arkadan yırtılan gömleği ise Allah'ın zinayı haram kılan hükmünü hatırlayıp bu fiilin çirkinliğini görmesi ve Allah'tan hayâ etmesiydi.

Yusuf'un hayâsı, takvası, iffeti, ismeti o kadar yüksek ahlakı o kadar nezih idi ki öyle kritik bir anda bile rabbinden hayâ edebiliyor, onun burhanını görüp hatırlabiliyor, gözünün önünde tutabiliyor, onun denetimini ense kökünde hissedebiliyordu.

Hz. Yusuf'un ikinci gömleği sadece onun ismetine iffetine namus ve haysiyetini kararlılıkla koruma çabasını simgelemekle kalmaz, aynı zamanda hem Rabbine hem de efendisine sadakatini, vefasını kanıtlayışının delili olur. Kardeşleri vasıtasıyla babası Hz. Yakup'a gönderdiği gömleği ise olgunluk ve iktidar dönemindeki istikametini simgeler. İman, ihlas, ihsan ve takva sahibi olan Hz. Yusuf bu meziyetlerinin, güzel ahlakının ve yıllar süren sabrının, sebatının, mükâfatını bu dünyada iken görmüş, Rabbi tarafından güzel bir makama getirilmişti.

Hz Yusuf'un Allah'ın müjdelediği ahiret mükâfatı ise bu dünya makamlarıyla asla kıyaslanamaz. Dolayısıyla Hz Yusuf'u örnek alıp bu dünyada ulaştığı maddi makam ve mevkilerden ziyade manevi makamlara ve ahiret yurdunda ulaşacağı nimetlere, mükâfatlara göz dikmeli, onlara kavuşmaya çalışmalıyız.

Maddi makamlara kavuştuğumuzda ise asla böbürlenip kibirlenmemeli, şımarmamalı, değişmemeli, tevhit akidesinden ve davalarından asla taviz vermemeliyiz.

 

Leylim Leylim Işığında, Ahmet Arif ve Leylâ Erbil Gerçeği (1)

Leyla Mihrinaz Engin

Yıllarca kitaplığımızın en nadide köşesinde durdu "Hasretinden Prangalar Eskittim" adlı şiir kitabı. Kitaptan ezberlediğimiz, sevgili ile paylaştığımız, şarkılaştırdığımız şiirleri oldu Ahmet Arif'in. Mevcut şiir kitabından isyanı, zulmü, zindanı, direnişi, devrimciliği ve hasreti zaten biliyorduk. Kimimiz devrimciliğe yordu, kimimiz Kürt oluşuna, kimimiz tutsaklığına, bütün bu yorumlarımız bir yana, şimdi de bir hayalin tozunu alır gibi, bir perdeyi aralar ve içeriye loş bir ışık alır gibi yol alıyoruz hasretten pranga eskiten Ahmet Arif'in yaşamına.  Ve bize ışık tutacak kitabın ismi Leylim Leylim.

Ahmet Arif'in 1954-1959 ve 1977 tarihinde şair ve yazar Leylâ Erbil'e yazmış olduğu mektupların yer aldığı bu değerli kitaba çok yönlü bakmak gerekir.

Mektuplar, yazıldıkları dönem itibariyle Ahmet Arif'in içsel, maddi ve siyasi yaşamını, yayın ortamı ve aşkını belirgin bir şekilde gözler önüne serer. Bütün bunların yanı sıra şiirlerinin kime atfen yazılmış olduğunu bilmek, şiirlerin başlangıç ve bitiş süreçlerine tanık olmak okuyucuda tüyler ürpertecektir.

Mektupların içeriğinden yola çıkarak, kitabın edebi anlamda değerini, Leylâ Erbil'in Ahmet Arif'e göre durduğu yer ve konumunu, Ahmet Arif'in bilinmeyen yönlerini, Hasretinden Prangalar Eskittim adlı şiir kitabını, bir daha irdelemek gerekir.

Edebi Anlamda Değeri

Söz konusu mektup olunca, hele ki edebi içerikli mektuplar hep ilgilendirdi bizi. Çünkü özel ve gerçektirler. Bu düşünceyle Ahmet Arif ve Leylâ Erbil ilişkisinin üzerindeki sırlı perdeyi yavaş yavaş aralayalım. Kitabın ilk mektubu olan 5 Mayıs 1954 tarihli mektupta buram buram şiir, ilham, dünya edebiyatından bilindik isimler, şiir çeşitlerinden örneklemelere rastlıyoruz. Yine bu ilk mektuptan, Hasretinden Prangalar Eskittim kitabının şiirlerinin bazılarını onunla paylaştığını, bir erkek şairin, bayan bir şair ile hemfikir olup, tüm dizelerini bir doktorun eline verir gibi sevgilinin, dostunun, kardeşinin yani Leylâ Erbil'in eline verdiğini görüyoruz. Amacı, Leylâ Erbil'in yazarlık, şairlik yönünü desteklemenin yanında kendi iç dünyasını anlatmaktır. Malum şiir kitabını beraber çıkarmayı hedeflemektedir.

24 Haziran 1955 tarihli mektupta da şiir ve yazı sanatıyla ilgili minik ipuçları var ancak Ahmet Arif, bilgilerini aktarmayı ukalalık saydığından kısa kesmiş. Yine aynı mektupta, "-hele bizim gibilerin-kaderi bir garip." ifadesinde bulunan Ahmet Arif, şairlerin yaşamının farklılığına inanmaktadır.

Leylim Leylim kitabı her ne kadar bir sevgiliye yazılmış aşk mektuplarını içerse de birçok mektupta edebi bilgi ve paylaşım mevcuttur. Öte yandan Leyla Erbil'den de şiirler gelmekte, üzerinde karşılıklı çalışmalar yapılmakta. Leyla Erbil'in yer yer edebi çalışmalara ara vermesi Ahmet Arif'te üzüntü yaratmakta, bu yüzden bazen tenkit, bazen teşvik ve destek amaçlı mektuplar yazmaktadır.

07 Temmuz 1955 tarihli mektupta, Leylâ Erbil'den mektup ile gelen bir dize Ahmet Arif'i resmen coşturmuş, Beethoven, Stradivarius, dört dinin kitaplarından örneklemelere yer verilmiş edebi anlamda son derece önemli bir mektuptur.

Edebiyat tarihimize birçok anlamda ışık olabilecek Leylim Leylim kitabının giriş yazısında, Leylâ Erbil'in yazmış olduğu mektupların akıbetinin bilinmemesi, belirtilmiştir.  Leylâ Erbil'in olası mektupları okuyucuda büyük bir merak uyandıracaktır. Ahmet Arif'in kendi mektuplarına gelen mektuplara atfen yazdığı küçük notlar ve dizelerden bu mektupların varlığını anlıyoruz. Yine 07 Temmuz 1955 tarihli mektupta Leyla Erbil'in şu dizelerine rastlarız. "Her şey kalakaldı suskun - Bir canı tüketirsin - bir can gözlersin."  Bu dizeler Ahmet Arif'i son derece etkilemiştir, öyle ki, 16 Temmuz 1955 tarihli mektubunda da bu dizelere değinmeden geçememiştir.

Ahmet Arif'in bir roman çalışması yaptığını da 06 Eylül 1955 tarihli mektuptan öğreniyoruz. "Kürdün Gelini" adlı çalışmasını çok trajik bulduğu için yırtıp atmış ve hayranlarını mahrum etmiştir. Yazmış olduğu bu romanı yırtıp atarken, piyasada boy gösteren romanlara da eleştirilerde bulunmuş.

Bu konudaki serzenişlerine 5 Mart 1956 tarihli mektupta rastlarız.

Beethoven, Stradivarius, S.Spender, Konstantin Simonov, T.S. Eliot, Auden, Freud, İsa gibi dünyaca bilinen sanatçı, filozof, din adamları ve psikologlardan bazı pasajlara, belirlemelere yer vererek, sanata edebiyata hatta psikolojiye ilgisini göstermiştir. Bu uğurda Leylâ Erbil'e de fikirler vermeye çalışmış hatta bunu ukalalık saymaması için büyük bir tevazu göstermiştir. Ancak ne kadar kısa tutmaya çalışsa da bilgi birikimini saklayamamıştır.

Aralarında yazmış oldukları ürünleri, düzeltme, inceleme amaçlı birbirlerine gönderdiklerine 18 Ekim 1956 tarihli mektupta da rastlıyoruz. Hepimizce bilinen "Uy Havar" şiirinin ilk yazıldığı dönem ve ilk isminin "Uy Gelin" olduğunu ve muhatabının kim olduğunu biliyor olmak başka bir keyf vermektedir.

Ahmet Arif'in sanatçı ve siyası duruşuna, kültürüne, Diyarbakır, Siverek, Urfa da son derece değer verildiğini, önemsendiğini yine bu tarihli mektubundan öğrenmek mümkün ve bu durumu şöyle kaleme almıştır; … bilir miydin, bütün Siverek kirvemdir benim. Ve bütün memleket üstüme titrer. Ha desem, mebus seçerler hani! Ama taktığım yok…"

Mektuplardan yola çıkarak, dönemin yayın ortamı hakkında da fikir edinmek mümkündür. Yeni Ufuklar, Forum gibi yayın organlarında çıkan ürünlere müthiş kızgınlıkları var. Çünkü gönderilen eserler ya eksik ya da yazım hatası ile basılmaktadır. Ancak Ahmet Ariften giden tüm ürünlerin hemen ses getirdiğini, büyük bir kitleye yayıldığına ve beğenildiğine tanık olmaktayız.

Ahmet Arif'e Göre Leylâ Erbil

Mektuplardan Leylâ Erbil'in Ahmet Arif'e âşık olduğunu çıkaramazsınız.  Hatta 31 Aralık 1956 Tarihli Mektupta "beni hiç sevmedin" diye yazmıştır. Leyla Erbil'den, istendiği sayıda ve zamanda mektup gelmemiştir. Ara ara gelen mektuplarda şiir ve yazılar paylaşıldığı, aralarındaki ortak arkadaşlardan kaynaklı sorunların konuşulduğu ve Erbil'in özel yaşamının kaleme alındığını okuruz.

Ahmet Arif'in, her mektupta hitabı değişmektedir. Mektuplara "Leylâ Zalim Leylâ!,Leylım, Leylâ cânım Leylam-Leylam, Kardeş Çocuk, Dost, Canım Kardeşim, Canım, Çok Aziz ve Biricik Dost,  Merhaba gibi hitaplarla giriş yaparak onu yaşamının her yerine koymuştur.

Âşıktır… Yeri geldiğinde bu duygusunu dile getirmiş, güzelliğinden, kadınsı cesaretinden ve yüreğinden dem vurmuştur. "Suskun, uzanmış seni yaşıyorum." (22 Mayıs 1954 tarihli mektup.)

Sevgilidir… Her gün, her saniye aşk duyduğu kadına ulaşabilme, yanında olabilme hatta bir ömrü beraber geçirme hayalleri kurmuştur. Ancak imkânsızlığı bilmektedir buna rağmen kendisini bu sevdadan, bu ümitsiz bekleyişten alıkoyamamıştır. "Aslında benim senden kopamayışım, sensiz dünyayı hafif buluşumdur bütün mesele!" (26 Nisan 1956 tarihli mektup). Erbil'in yaza bilme, üretebilme kabiliyetine, kendi kararlarını alabilme gücüne hayrandır. "bir havan, bir tutumun var ki âb-ı hayata bile değişmem. Yiğit, rahat dobrasın." (Tarihsiz. 58. Sayfa.)

Dost görür… Kendisiyle ilgili bütün maddi manevi durumunu, koşullarını paylaşmakta, kendi durumunu ona aktardıkça mutlu olmaktadır. "dostluğumuzun uzun ömürlü-hiç olmazsa biz dünyamızı bırakıp gidinceye-oluşu, bundan…" (18 Mayıs 1955 tarihli mektup). Gerçekten de uzun ömürlü bir dostluk yaşamış olmaları ve her ikisi öldükten sonra dahi anıları merak edilmekte, edebi bir tatla okunmakta, kıskanılacak bir dostluk örneği sergilemekteler. Ahmet Arif, kendisine mektup gelmediğinde umutsuzluğa kapılmakta, asabı bozulmakta, hasta düşmektedir.

Kardeştir çünkü onun tüm sorunlarına vakıf, evliliklerini, hastalığını, mekân, iş değişikliğini takip etmekte, önerilerde bulunmaktadır. "Yiğit kızım benim, mert ve kahraman kardeşim" (12 Ağustos 1955 tarihli mektup.)Diğer taraftan, Leylâ Erbil'in Ahmet Arif'i bazen kırdığını, mektupları uzun aralıklarda yazdığı için üzdüğünü, duygusal anlamda taviz vermediğini görmekteyiz. Ancak Leylâ Erbil'i sadece mektuplardan tanımaya kalkışmış olsaydık, çok değerli, yürekli ve dostluğa önem verdiğini bilecektik. Mektuplar yazılış içeriği ile Leylâ Erbil'e hayranlık uyandırtmaktadır.

Her mektupta sevgi, övgü, hasret ve siteme rastlamak mümkün. Ve her mektupta usanmadan âşık olduğu kadından yazmasını istemiş. "bana yaz, yaz canım, yazıver bana canım, yaz ruhum, haydi yaz bana…"Hangi tarihte tanıştıkları ve tam anlamıyla neler paylaştıkları bilgisi yoktur. Okuyucu olarak, Leylâ Erbil'in yazmış olduğu mektupların bir gün, gün yüzüne çıkabileceği umudunu taşırsınız. Çünkü usta bir şairin, Ahmet Arif'in duygularını, edebi anlamda önemini ortaya çıkaran bir bayan edebiyatçının mektuplarını okuma ihtiyacı duyarsınız. Bu bir değer olacaktır.

Ahmet Arif'in Leylâ Erbil'e yakarışı, serzenişi bir sevgiliye yakarış şeklindedir. Kendisine gelen mektuplardan özel paylaşımların, ortak tanış ve arkadaşlarının olduğu anlaşılmakta, hatta bu ortak arkadaşların, tartışmalara yol açtıkları, aralarına nifak koydukları okunmaktadır. Ahmet Arif, bu konuda güçlü duruyor, denilenlere kulak asmamaya çalışıyor, Leylâ Erbil'in etkilenmemesi, onları dinlememesi için resmen yalvarmaktadır. Ruhunda derin bir saygı, özlem ve aşk taşımaktadır.1955 yılının ilk mektubu olan 13 Nisan 1955 tarihli mektupta, Leylâ Erbil'in evleneceği bilgisi var. Buna rağmen Ahmet Arif'ten giden mektuplardan duygu, içtenlik, hasret eksilmez.

Ahmet Arif yaşıyor olsaydı, aralarında ki bu sırrın açığa çıkmasını ister miydi acaba? Diye de düşünmüyor değilsiniz.

Ahmet Arif'in Bilinmeyen Yönleri

Her ne kadar mektuplardan yola çıkarak Ahmet Arif'in bilinmeyen yönlerine değinmeye çalışsak da burada Leylâ Erbil'in bilinmeyen yönlerine de değinmek gerekir. Ancak bu inceleme, ayrı bir yazı ile ve Leylâ Erbil'in Aşk Mektuplarına ulaşmak ile mümkün. Kitabın giriş bölümünde de değinildiği gibi mevcut mektuplar özelde tutulmuş ve gün yüzüne çıkarılmamıştır. Okuyucu olarak saygı göstermekten başka çaremiz yok.

Ahmet Arif'in şiirlerinden bildiğimiz halk diline, mektuplarda da rastlamak mümkün. Bölgeye ait Kürtçe diline hâkim olduğunu, mektuplarda yöresel bazı terimlere yer verdiğini, Leylâ Erbil'in anlaması için açıklamalarda bulunduğunu okuyoruz.

Ahmet Arif'in küfürbaz olduğunu görüyoruz. Hatta bir bayana yazarken, sağa sola duyduğu hiddeti yazmaktan küfür etmekten çekinmemiş. Dönemin yayın organlarındaki aksaklıklardan dolayı, yayın yöneticilerinin tutumuna karşı ağır eleştirilerde bulunmuş, övülmesi gereken kişileri de sonuna kadar övüp desteklediğini görüyoruz. Okuyucu olarak bu dili de kendisine yakıştırmamak, hoşgörüyle karşılamamak elde değil.

(DEVAM EDECEK)

 

Ben şair değilim 

Mehmet Muhlis Şepik

Duygu hamalıyım söz bende ne gezer

Efkar mutluluğu kalemiyle süzer

Kimsesiz kalbimi çaresizlik üzer

Şiir ne haddime ben şair değilim 

 

Bir sevda uğruna asarım geceyi 

Birleştiremem bir türlü o heceyi

Yanar kalem kağıt bilmem neticeyi

Şiir ne haddime ben şair değilim 

 

Kırlarda kelebek serçeyle ötüşür

Merhamet yürekte zehirle örtüşür

Kabus olur uykum ecelle bürünür

Şiir ne haddime ben şair değilim 

 

Hatıralar ağlar buruk sildiğine

Saklanır neşeler kendi bildiğine

Süzülür gökyüzü lâl olmuş diline

Şiir ne haddime ben şair değilim  

 

Dile gelir duygu yanacağı kadar

 Canın içinde can anılarla yanar

 Hasretin elinde kör bıçaktır kanar

 Şiir ne haddime ben şair değilim 

 

Gece'de bir sevda sırtından vurulur

Hüzün mahkûm umut ölümle yorulur

Bütün acı bedel şair 'den sorulur

Şiir ne haddime ben şair değilim 

 

İçimde umudun karanlık sözleri

Yaşanan aşkların ıslanır gözleri

Yürek uçlarında ateşin közleri

Şiir ne haddime ben şair değilim. 

 

Ey Deniz

Fuat Arpa

Ey deniz! Senin köpüklerin beyaz

Benimse şakaklarım

Senin limanlarında bekler gemiler

Benim rıhtımlarımda sessizlikler

 

Ey deniz! Senin rengin mavi

Benimse gözbebeklerim

Senin sahillerin ıssız

Benimse yürek evim

 

Senin koynunda saklı inciler

Benim içimde sancılar

Senin aradığın yağmurlar

Benim damarımda kanlar

 

Senin derinliğin dağ gibi

Benim içimde dertler

Senin şarkılarını martılar söyler

Benim için sahiller

 

Senin ölümün dalgaların yitişi

Benim için yalnızlığın gidişi

Ey deniz! Senin sabahların sessiz

Benim akşamlarım.

 

 

Seçenek

Seyran Kartal

Karanlıklar ortasındayım

Kimsenin olmadığı yer

Sessiz, ıssız, tuhaf,

Ne işim vardı burada

 

Yolunu arayan birimiydim?

Yoksa yolunu bilip ilerlemeyenlerden mi?

Bildiğim halde yürümez oldum

Hayatın hayali değilmiydi bu?

 

Senin bildiğin doğru değil miydi?

Herkesin yanlışı

Ne yaparsan yap

her zaman bir seçenek daha vardır….

 

Bakmadan Geçme