MAVİ ŞEHRİN KALEMLERİ

Vansesi Gazetesi ile Van Yazarlar ve Şairler Derneği işbirliğiyle mavi şehrin kalemleri yazıyor.

Benliğini Arayan Adam

Mustafa Ayyürek

İçim içimi yiyordu, yolda tekrar onunla karşılaştım. Sıcak havaya rağmen yine üzerinde kışlık elbiseler vardı ve samur kürküne bürünmüştü, üşüyor gibi görünmüyordu eğer öyle olsaydı hiç bir mantıklı açıklama yapamazdım, şu an da yapamıyorum zaten. Büründüğü samur kürkü onu heybetli gösteriyordu. Uzun boylu ve kaslı bir yapısı vardı ama bu sıcak havada neden kışlık giyindiğini anlayamıyordum.

Çok sonra bu düşünceden uzaklaştım. Çünkü olur olmaz yerlerde karşıma çıkması ve gözüme dik dik bakması beni daha çok düşündürüyordu. Neden diyordum Allah'ım? Neden ben ve bu adam? Bir bayan olması daha iyi olmaz mıydı? Ya da bir kitap kurdu? Veyahut bir balıkçı? Balıkçıda nerden çıktı şimdi bilmiyorum, zihnim çok karmaşık şu an, odaklanamıyorum. Odaklanmam gerektiğini öğrenmem iyi oldu demek yapmam gereken bir şey var, genelde olmazdı.

3 gün sonra

Tekrar o adam, hava soğuk bu defa yazlık elbise giyinmiş. İlki kadar şaşırmadım. Yüzüme bakmadan çekip gitti bu daha şaşırtıcıydı. Yabancı birinin yanımdan geçerken bana bakmamasına alışkınım, ama bu garip adam artık yabancı değildi ki. Tanıyordum onu adı şeydi. Adı neydi bilmiyorum. Önemli değil ona bir isim bulurum ama şimdi değil daha sonra çünkü ben şu an verebilecek bir isim bilmiyorum. Öyle birisine kim isim verebilir ki. Gerçi öyle birisi olmasına gerek yoktu (garip), başka türlü olsaydı ben yine isim veremezdim. Sanırım ben hiç isim bilmem. Hâlbuki Allah Âdem'e isimleri öğretti. Yoksa ben âdem değil miyim?

3 gün daha sonra

O adam yok. O adamı görmek umuduyla daha önceleri onu gördüğüm yerde ve aynı şekilde defalarca geçtim ama yok, gelmedi. Ortalıkta da kimsecikler yok. Her halde herkesin bugün işi var, onun da. Dün de işi olmalıydı yoksa bugünde görürdüm. Şimdi ise ne kadar da sakar olduğumu düşünüyorum. Bugün de oldukça sakarım sanırım çünkü düşünürken hayallerimi kırıyorum ve o gelmiyor.

Kaç gün sonra olduğunu bilmiyorum. Aynı yerden defalarca geçiyorum artık hala yok. Önemsemeli miyim? Bilmiyorum, sanırım önemsiyorum. Bir zamanlar Sevdiğimden ayrıldığım zaman tedavi amaçlı doktora terapi almak için gitmeye niyetlenmiştim sonra vazgeçmiştim. Şimdi tekrar vazgeçiyorum. Eğer doktora gitseydim gerçeklerden şizofrenik kopuş yaşadığımı söyleyecekti. Oysa ben basit bir travma geçirmiştim, işi büyütmesinin anlamı yok ki.

Doktorları oldum olası hiç sevmem zaten, her gün 80 hastaya bakıyorlar ama sadece bakıyorlar hiç anlamıyorlar. Tabi bu onların suçu değil nüfus çok, doktor yok (Doktorlar yetersiz). Tıp fakültelerinin sayısı arttırılmalı belki de, belki de değil(acaba). Eğer doktora gitseydim bana onu hatırlatan şeylerden uzak durmam gerektiğini söyleyecekti. Sevdiğimden değil -O Adamdan. Peki ya sevdiğim?

 Aslıda benim bir sevdiğim yok ben uydurdum, doktor haklı bu gerçeklerden şizofrenik kopuş. Eğer bir sevdiğim olsaydı başkalarına eldiven takmaktan nefret ettiğimi söyleyecekti, ben de bunu birinden öğrenecektim. Belki de arkadaşımdan, en yakın arkadaşımdan. Yanıma gelip selam verdikten sonra özür dilerim ama bir konuda seni uyarmalıyım, diyecekti. Ben önemsemeyecektim, o anlatacaktı, şey diyecekti anla işte canım şey, hani varya... Ama benim arkadaşım yok. Arkadaşım olsaydı ismi ne olurdu acaba? Her halde olsa olsa 'O Arkadaş' olurdu. Sahi ben neden eldivenleri takmaktan nefret ederim ki, sanırım küçüklükten kalma bir travma, çocukken ayakkabıları hep ters giyerdim, benimle dalga geçerlerdi. Şimdi ise eldivenleri ters takmaktan korkuyordum. Gerçeklerden şizofrenifobik kopuş. Çok şükür obsesif değilim. Ya olsaydım. Eldivenin parmakları birbirine eşit değil diye takamazdım. Ama parmaklarımda bir birine eşit değil. Parmaklarım, parmaklarıma bakmaktan korkuyorum...

O Adamı merak etmekten vazgeçtim artık aldırmıyorum. Çok umursamaz biri oldum, hâlbuki bu önemliydi, ya başına bir şey gelmişse. Arkadaşıma bunu hemen anlatmalıyım. Doktor ne derdi acaba? Bunları düşünürken geçenlerde bana gelmeyen mektup aklıma geldi. Eğer gelseydi şöyle yazardı;

Sayın Filan kes,

Doktorunuzun önermeyişi üzerine hakkınızda inceleme yapmadık, yapılmayan incelemeye göre sizi bir araştırma konusu yapabilirmişiz. Eğer isterseniz aşağıda verilmeyen adrese gelip kendinizi tanıttıktan sonra sizi aramamamız şartıyla ve size ihtiyacımızın olmadığını söyleyerek falan filan işte… Böyle bir mektup almadım. Alsaydım çok üzülürdüm ismim yerine filan kes yazıldığı için. Sonuçta benim bir ismim var ama söylemek istemiyorum. 

İsmim neydi benim? Bu isim soru olasılığı karşısında çaresiz kalacak olan herkes gibi bende cevap veremiyorum. Ne dedin? Aklıma öyle geliyor dedim, adın neydi senin?

Bir ara şöyle bir söz okumuştum, okumamıştım sadece duymuştum sanırım oda değildi sözü ben uydurmuştum, şöyleydi: İnsanlar heyecanlı zamanlarını acılı eğlencelerle geçiriyordu bense tebessümü bulduğum sigarada.

-Sigara mı? 

- Evet sigara. 

- İçtiğini bilmiyordum….

Dert etme ben de yeni öğrendim, diye devam edecek bir diyalogla da karşılaşmamak için kimseye sigara içtiğimi ve böyle bir söz uydurduğumu söylemedim.     

Geçenlerde markete gittim. Hayır, gitmedim, gitmeye niyet ettim. Bana bir jilet lazımdı, kendimi jiletlemek için değil ama ne için bilmiyorum. Geçenlerde markete gitmedim gitseydim eğer almadığım jiletle kendimi jiletlerdim (yanlış). Bana sessiz birisi olduğumu söylerdi marketteki kasiyer ve ne almam gerektiğini bilmiyormuşsun derdi. Bu kimin umurunda ki, ben umursuyorum(doğru). Birkaç gündür kafam çok karışık yalnızlıktan olsa gerek diye düşünüyorum ( tek başına). Yanlış, doğru, tek başına (yanlış), Doğru, tek başına, yanlış (doğru). Otururken, ayaktayken, yan yatarken her olası durumda yalnız ve tek başınayım.

Gazetem gelmedi bugün, akşama kadar gelmesini bekledim, güncel olayları takip edemiyorum. Dışarı çıktım yerde bulduğum bir gazete parçasında şöyle yazıyordu; son 5 ayda Ankara'da 3 patlama oldu ama ben yaşıyorum, henüz infilak etmedim aslına bakarsanız kimse ölmüyor, patlama esnasında ölenlerden başka, herkes yaşıyor, ben hayattayım. Oldukça sakarım bu akşam yürürken bastığım kaldırımın içerisindeki su üzerime sıçramadı (yanlış). Ben hiç kaldırımda yürümem, hep kenardan.. kendi kenarımdan tabii ki, yolun değil (doğru).

Paranoyak haller başladı bende, durmadan arkama bakıp yürüyorum, ceplerimi kontrol ediyorum, kapı kolunu kapatmak için tutuğum esnada kapıyı kapatıp kapatmadığımı düşünüyorum. Umut Hocayı özledim ne alakası varsa. Umut da kim bilmiyorum. Hiç umudum yok. Bildiğim bir isim varmış demek: Umut.

Bir filmde şöyle söyledi kahraman; umut iyidir red, belki de en iyisidir. Ne kadar saçma cümle kurgusu evet gerçekten kafam karışık, ne yaptığımı bilmiyorum. Takip ediliyor olabilirim, düşüncelerimi de okuyorlar zaten. Bana her istediklerini yaptıracaklarını zannediyorlar. Oysa tuzaklarına karşın hazırlıklıyım, ben de tuzak kurdum ve bekliyorum. Doktorum paranoya ile ilgili bir şey söyledi mi bilmiyorum. Belki söylememiştir. Ya söylediyse? Kim neyi söylediyse? Hiç canım çok abartıyorsun bu günlerde, sakin olmanı öneriyorum. Sakinim ben, ben de sakinim. 

Şu bana bakanda kim acaba? Dur bir merhaba diyeyim, merhaba ben filan kes, nasılsın? O da merhaba ben filan kes, nasılsın? Demek istedi ama ses telleri bozuk olduğu için konuşamadı. Önemsemiyorum. O zaman kısaca özet geçeyim. Merhaba ben iyiyim, siz nasılsın inşallah? Sağ ol ben de iyiyim, sen nasılsın? İlk defa birisi beni soruyordu ve mutluydum ama çok sonra aynada kendimi gördüm. Demek insan kendisi ile konuşabiliyormuş. Tabi bu doğru bir şey, sırf deli demesinler diye kendime küsecek değilim ya.

Sevdiğim tanıyan herkese beni anlatmış, çok korkak birisiymişim, dememiş. Işıklar açıkken yatamıyormuşum, lambanın kendi gölgesi beni korkutuyormuş. Bu doğru değil, tamam korkak olabilirim ama karanlığı sevmem, karanlıkta gölgem dahi beni terk ediyor, aydınlıkta ise kimse yok yanımda.

Bir gün eve bir çift eldivenle gelmiştim kışın sobayı tutuşturmak için fakat sevdiğim ile birlikte almaya gitmemiştim, maksadım herkese takıntılı olmadığımı anlatsın. Akşamdı, karanlıktı ve ben bundan hoşlanmıyor değildim. Sevdiğim yok benim, arkadaşımda, "O Adam" da yok artık beni terk etti, umut da.

Büyük bir adam değilim, daha doğrusu öyleyim, görüyorsunuz büyük kelimesinden önce yazdıklarım küçüklüğümün nişanesi gibi. Öyle zannediyorum ki siz de fark etmişsinizdir. Neyi fark ettiğinizi biliyorsunuz değil mi? Ben bilmiyorum, keşke bilseydim, sizin gibi. Yapmak istediğim şey her zaman zihnimi bulandıran şeyleri bir kâğıda aktarmaktı, bunu bilgisayara yapıyorum. Pek kolay olduğu söylenemezdi söylemek isteseydim de söyleyemezdim. O Adam ve arkadaşım ve sevdiğim bunlar neyin çarpıtmasıydı bilmiyorum. Hayatımın zirvesinde gibiyim ama ne olduğu net değil karmaşık duygular var zihnimin köşelerinde orada ben yokum. Teknolojide ilerlemeye başladım, klavyeyi kullanmayı biliyorum, biliyor muyum? Evet bilmiyorum. Peki ya Mouse? Onu da. Onu dane? Anla artık onu da istemiyorum.

Aynaya baktığım zaman alt göz kapaklarımda delik olduğunu gördüm, daha önce fark etmemiştim geçenler de -tabi çok oldu- bir adam burnuna çektiği sütü gözlerinden fışkırtıyordu orada görmüştüm. Denemedim. Artık sürekli olarak vücudumu inceliyorum, burun deliklerim geniş üç kişilik nefes alıyorum. Burun deliklerimi daha farklı işler içinde kullanmayı öğrenmem gerekmiyor. Eğer gerekseydi aklıma yapabilecek bir şey gelmezdi, gelseydi de yapamazdım. İyi ki aklıma bir şey gelmemiş.

Eskiden olanlar tekrar oluyordu, belki de bir şey olduğu yoktu yine abartıyorumdur. Bu ayrım noktası ise rastlantısal değildi, rasyoneldi ve fizikseldi. Bu rasyonel olgunun gerçekleşmesinin bilinmesi benim tarafımdan bir bilinmezlik ve burun deliklerim o kadar geniş olmayabilir peki ya ellerim? Ellerim parmaklarıma hükmetmiyor. Kendime söylemek istediğim asıl nokta neden daha önce söylemediğimdi ama neyi bilmiyorum. Herhalde hep düşünüyorum "O Adam" bana dik dik bakarken, kaldırımda yürürken ve yazarken doktora bunları söylemeye gitmedim. Aslında zaten doktora da gittiğim söylenemez. Doktora gitmezken ve doktorun bana gelmesine izin vermezken diye düşündüm(saçma). Sıradanlıktan kurtulmak istemiyorum, sıyrılmakta istemiyorum ama sıyırmak üzereyim. Herkesin yaptığını yapmak, koşmak, gülmek, eğlenmek, birini sevmek ve dahi şunlarmak, bunlarmak istemiyorum. Hayır, istiyorum ama nasıl yapıldığını bilmiyorum. Soruyorum gülmeyi nasıl başarıyorsun? Başaramıyorum ki, bunu da nerden çıkardın, ne tesadüf bende başaramıyorum. Acaba diyorum ben sen miyim? Ve sen de ben misin?

Sanırım bu defa iyice saçmaladım her şey birbirine girdi. Olmazlar olmaz oldu, evet zaten hep olmazlar olmaz olur.Geçenlerde bir yazı okumuştum. Hayır, okumamıştım okumaya çalışmıştım, okumadığım kadarıyla şöyle yazıyordu;

Neden gelmedin?

Nereye?

Nereye olacak tabii ki oraya.

Tekrar soruyorum neden gelmedin?

Bir sebebi yok, gelmek istemedim sadece.

Eğer gelseydin gitmek için bir sebebin olmayacaktı, baban seni bekleyecekti yağmur yağarken pencereden.Peki ya Annem?Bu konu hakkında konuşmak istediğini bilmiyordum.Evet, istiyorum bu hayatta en çok istediğim şey annem hakkında konuşmak, ona tekrar sarılmak istiyorum. Başımı dizlerine yaslayıp eskiden olduğu gibi yine saçımla oynasın istiyorum. -Bu mümkün değil biliyorsun.

Biliyorum ama kabullenmek zorunda değilim, sen de bunu biliyorsun,

Biliyor muyum?

Bilmelisin.

Bak baban pencereden ısrarla sana bakıyor sanırım gel diyecek, gitmen mi gerekiyor?

Sanırım.

Peki, pencereden sana bakan diğerleri?

Onlar benim ailem. Çok kişi görünüyor ama aslında hepsi bir kişidir. Bir kişi eksiğiz...

Annem, Annemi özledim dünyadaki en mutlu insan değildi ama olduğu yerde huzur bulduğuna inanıyorum. Gerçek sevginin ışıksal boyutunda beni bekliyor. Gideceğim.

Bırakıp merdiven basamaklarından çıkmaya başladı, durdu geriye baktı, tekrar yürümeye başladı ve içeri girdi. Kapı açıktı. Kapıları hiç kapalı olmazdı zaten. Merhaba Anne ben geldim, seni görmek için erken geldim, hayalimdeki sevgi yumağın için, ta derinliklerinden geldim. Anne ben geldim, Anne... Ağlamaya başladı, hayır ağlamadı ağlar gibi oldu. İşte böyle bir yazı okumadım, okusaydım eğer bu ben miyim derdim? Tıpkı benim gibi, yazsaydım böyle yazardım derdim.

Bunların ilginç ve değişik bir tarafı vardı fakat hoş değil. Sıra dışı bir etki yarattığı gerçeği ise hiç doğru değil. İnsan kendisi için vazgeçilmez bir anı kaydedebilir peki ya bunlar? Bunlara gerek var mıydı? Bilmiyorum. Tekrar aynı yoldan geçmeye başladım " O Adamı" merak ediyorum yeniden görebilecek miyim? Kaldırımda yürümeye başladım, başım öne eğik. Hayır, gökyüzüne bakıyorum hava kapalı sanırım yağmur yağacak, yağmadı. Tahminlerimde hep yanılırım her seferinde derim bu defa düşündüğümün tersini düşüneceğim diye. Düşünürüm ama tersini değil gerçekleştiği zaman tüh derim tersini düşünecektim, unuttum. Göz göze geldim kendimle, yerdeki su birikintisinde aksim var çamura yansımış ve çok kirli. Annem olsa temizlerdi beni, beni pırıl pırıl yapardı. Oğlum kendine dikkat et daha düzenli ol Müslüman temiz olur derdi, beni tekrar temizler, saçımı okşar git oyna ama erken gel, sakın geç kalma akşama sütlaç var. Oh akşama sütlaç var, sütlacı çok severim. Artık sevmiyorum yapanlar Annem kadar güzel yapamıyor. Karar veriyorum bundan sonra sütlaç yemeyeceğim.

Yağmur yağıyor, elimde şemsîye var ama açmıyorum, ıslanmak hoşuma gidiyor. Etraf kalabalık değil, sanırım sadece ben varım ve eve yine ıslak gideceğim. Ya hastalanırsam. Olsun hastalanmakta güzel hala hayatta olduğumun belirtisi olacak. Bombalar patlıyor, Orta Doğuda çocuk öldürme sanatı icra ediliyor ben hastayım demek bombalar beni etkilemiyor baksana hala hayattayım. Bir sessizlik çöktü ruhuma kulaklarım ah kulaklarım dayanamıyorum bu sese, sağır olacak gibiyim, duyuyorum ama duyumsayamıyorum.

Televizyonun ekranında bir habere rastladım dün, yoksa önceki gün müydü? Hayır, hayır aslında bugündü tamam zihnim karmakarışık olabilir ama bu konuda ben suçlu değilim (televizyon haberi). Her gün aynı haber çıkınca ne zamana ait olduğu pek netleşmiyor. Asılında her hangi bir habere rastlamadım rastlasaydım eğer, eğer kelimesini çokça kullandım bugün ve haberi unutun, kendinizi hatırlayın, yapmak istediklerinizi ve tabii ki beni hatırlayın. Kim olduğumu ve ne yaptığımı bilmeden sayıkladıklarımı.

Karın yağmasına daha çok var

Ben üşüyorum

Soğuk olduğu için değil

Zihnime koşup gelen soğukluk için

Kışa daha çok var üşüyorum

Yüreğim karlara gömülüyor

Ayaklarımda sessizlik ve çığlık koparıyor parmaklarım

Kalbim mühürlü yalnızım ben

Üşüyorum

Bunu söyleyen kimdi bilmiyorum ama yalnızmış, tek başınaymış. Devam ediyordu şiir ama devamını okumadım çünkü ruhumu daraltıyordu bu ifade ediş şekli.

Nasılsın dedi? İyiyim dedim, değilsin dedi, değilim dedim, iyi olsaydın dedi, anlamadım dedim. Sonu yoktu bu ifade ediş biçiminin hemen sonrasında ne yapmam gerektiğini düşündüm, kalktım yürüdüm ve kaldırımı düşündüm suyun bana sıçramadığı o anı, kendime yabancılaştığımı hiç arkadaşımın olmayışını düşündüm. Bunlar gerçek miydi diye düşündüm aynı zamanda isyan etmeyi. Ve tekrar aynı çıkmaz içerisine düştüm " O Adam" geldi aklıma önemsemedim, arkadaşımı hatırladım zihnimde yer edinmemesi için çaba sarf ettim sonra sevdiğim aklıma geldi ve her şey o an uçup gitti.

 

 

Sevdanın Ayak İzleri

A.Latif Karagülle

Zamanın kırıkları arasında,

Durmadan düşlerimi arıyorum,

Gönüllü esaretimin üstüne,

En sadık dostum

Yalnızlığa sığınıyorum

 

Koşuyorum durgunluğuma inat

Bir sevda masalı var dilimde

Ayağımdaki onca prangayla

Yağmur yüklü bulutlara

Sığınmak istiyorum

 

Sessizliğim en büyük ses

Onca vaveyla arasında,

Harabe gibiyim şimdi

Cennetin tam ortasında,

Hercai aklım

Gönlümün belirsiz rotasında,

Bataklığın ortası şimdi

Yer diye ayak bastığım

 

Gönül yorgunuyum hislerim saklı

Rüyalarım bile bin bir ayaklı,

Işıksız, isyanla yüklü gönlümün,

Bin bir kilitli kapının ardında

Yalnız kaldım şimdi

Ben, sevdanın ayak izlerini

Takip ediyorum.

 

 

 

Dünyamız

Mesut Zırhlıoğlu

Bilimsel dayanağı olmayan bazı tahminlere göre bugüne kadar (yaklaşık) yüz on milyar insanı konuk etmiş dünyamız.

Bu insanların çoğu sonsuza kadar burada kalacaklarını düşünmüş ve büyük bir gaflet içinde yaşamışlardır. Ama günün birinde burada geçirecekleri zamanları tükenmiş ve burada edindikleri yüklerinin refakatinde ötelerin ötesine doğru geriye dönüşü olmayan bir yolculuğa çıkmışlar.

İlk durakları da karanlık ve daracık kabirleri olmuştur.

Çoğumuz tarafından pek dikkate alınmayan bu gerçeğe göre, bir süre sonra bugün hayatta olan yedi milyar insan daha aynı yolculuğa çıkacaklar. Kazandıkları maddi varlıklar burada kalacaklar ama bu varlıkları elde ederken kullandıkları yöntemlerin hesapları, hesap meydanına kadar onları yalnız bırakmayacaklar.

Orada gerçekleşecek hesaptan sonra da belki çok güzel, belki de çok sıcak diyarlarda olacaklardır. En doğrusunu sadece Allah bilir.

 

 

Gecenin karanlığında ağlamak

Ayşegül Ayaz

Gecenin karanlığında ağlamak

Mateme yeminli yüreğimle,

Biraz hüzün biraz hayal kırıklığı

Birazda hayat yorgunluğu

Heybemizde taşıdığımız

 

Feryat figan sensizliğin

Her dem buruk gözlerimde

Utanır, şahit oldukça

Göz yaşlarına, yüreğim

 

Umutsuzluğun sessizliğiyle

Ağlarım bir köşede

Duymaz kimse

Acı çığlıklarımı,

Dokunmaz kimse

Kanayan yarama

Hüznümle boğulduğum an

Çare bulmaz tabip

 

İzi kalır yanaklarımda

Acıların kederlerin ihanetlerin

İçimde kıyametler, zelzeleler

Kalırım bir başıma

 

Kalırım yine, hüznün öptüğü

Buruk gözlerimle,

İnsan vicdanından

Daha merhametli

Duvarlar tesellim olur.

 

 

Aşk Bendim

Mehmet Muhlis Şepik

Gezdim yedi düvel sevda adına

Çöllere savrulan esrik yel bendim 

Heba ettim ömrü yürek yâdına

Gönülde çağlayan buruk sel bendim

 

Sefil ettim Kays'ı düşürdüm çöle

Nice koç yiğidi kul ettim kula

Yürekleri yakıp döndürdüm küle

Ahuzâr eyleyen suskun dil bendim

 

Dolandı destanım dillerden dile

Ateşi sardım da durgun su ile

Kalmadı uğrunda çekmedik çile

Güvenip kırılan sağlam dal bendim

 

Bendim, âşıkların gözündeki yaş

Bendim, aşk yoluna eğilen o baş

Susuz değirmende öğütülen taş

Sürgünü kanatan keskin el bendim

 

Kayboldu uğrumda merhamet edep

Göze perde çektim kör eyledim hep

Firdevs'i dünyada görmeye sebep

Gönlü mızrap ile delen tel bendim

 

Yıkıldı yuvalar tattıkça beni

Asırlar geçse de hükmüm hep yeni

Musalla ağırlar nice civanı

Sarayları yeksan eden kül bendim

 

Ferhat aslı için ikrarlı oldu

Kaç ahrazlı seven saçını yoldu

Nice âşıkların göz feri soldu

Baharında solan gonca gül bendim

 

Duyunca adımı titredi yara

Namerde yalvarmam düşsem de dara

Çok zalim ağyarı gönderdim hara

Korkuyla tutulan ar'lı el bendim

 

Ukdeyle Nemrudu getirdim dize

Benzemez benliğim ateşe köze

Pişmanlık yaşattım iğbirar söze

Emsali görene hoşça kal bendim

Hayaller kurduran o masal bendim.

Bakmadan Geçme